Tanrı Dağları’nın Gözyaşları Durmuyor!
Amerika’dan bir haber geldi. ABD Başkanı Trump, Uygur Türklerine yönelik baskı politikalarından dolayı Çinli yetkililere yaptırım uygulanmasını öngören yasa tasarısını onaylamış.
Vay be, dedi bazılarımız sevinçle, Trump’a bak, bizdenmiş(!)
Bu haber benim aklıma Kazım Karabekir Paşa’nın sözünü getirdi: “Öyle puslu ki hava; şeytan bile ‘Müslüman’ mintanı giyiyor…”
Karabekir Paşa, bugünler için söylemiş sanki. Karabekir Paşa’nın bu sözü, her zamana uyar çünkü dünyayı yöneten şeytanlaşmış insanlar…
İngiliz ajanı Lawrens de Arapları kışkırtıp Osmanlı’yı yıkabilmek için namaz kılmış, her kılığa girmiş. Lawrensler şimdi farklı isimlerle içimizde.
Devlet Uygurlar konusunda suskun dursa da Türk milletinin en büyük meselelerinden biri Doğu Türkistan meselesidir. Çünkü Doğu Türkistan Cumhuriyeti Çin’in işgaliyle Sincan Uygur Özerk bölgesi oluverdi takvimler Aralık 1949’u gösterirken. Elimizden bir şey gelmedi. Eğer yüzlerce yıl önce Anadolu’ya göç etmeseydik biz de Çin işkencelerine maruz kalacaktık hâlbuki. Bulundukları coğrafya kaderlerini belirliyor Doğu Türkistanlıların.
Uygur Türklerinin trajedisi bizim gönül yaramızdır; Uygur Türkleri özbeöz kardeşimizdir. Peki, Uygurlar Trump’ın nesidir?
Trump ve onun gibi Uygur Türklerinin durumundan bahsedenler, Uygurların çekik gözlerine mi heveslidir? Hevesleri belli; Çin’e karşı Uygur Türklerini kullanmak istiyorlar. Biz bu filmi I. Dünya Savaşı’nda seyrettik, Cengiz Dağcı’nın romanlarında okuduk. Almanların I. Dünya Savaşı’nda Kırım Tatarlarını kullanmak istemesini, Kırımlıların yaşadığı acıları unutmayalım.
En acısı da onlar emperyalist niyetlerle Doğu Türkistan derken bizim sesimizin kısık çıkması.
Arif Nihat Asya, 1940’lı yıllarda aramızda ortak tarihî, millî, coğrafî, destanî değerler bulunan esir Türk illerine ve oradaki soydaşlarımıza yıldızların bile ağladığı hüzünlü bir ağıt söyler Adana’da. Kaybedilmiş toprakların acısının hüzünlü çığlığıdır bu ağıt:
“Yollara Kürşadlar uzanmış ölü
Ağlasın Akülke, ağlasın Sütgölü
Yiğitlerim uyur gurbet ellerde
Kimi Semerkant'ta bekler beni
Kimi Caber'de
Caber yok, Tiyanşan yok, Aral yok
Ben nasıl varım?
Ağla ey Tanrı dağlarından
İndirilmiş Tanrım”
Ne yazık ki bugün de Tiyanşan (Tanrı Dağları), Aral, Caber bizim değildir. Biz elimizdeki son kalemiz olan Anadolu’yu koruma derdindeyiz. Tanrı Dağları’nın çocuklarının dramı devam ediyor; onlara yapılan işkenceler ancak şeytanın aklına gelecek türden. İnsanlık suçu artarak devam ederken Kürşatlar ölüyor, Müslümanların namusu kirletiliyor. Tarihimizin kalbi olan Tanrı Dağları’nın gözyaşları durmuyor.
Biz, elimizden gelmeyen şeyler sebebiyle mahcup susuyor; görmezden, duymazdan geliyoruz çığlıkları. 1949’dan bu yana köprünün altından çok sular aktı ama zulmün kaleleri hâlâ dimdik ayakta.
Eski zamanlarda İpek Yolu’nun geçtiği Doğu Türkistan, stratejik önemi ve yer altı kaynakları sebebiyle sömürgeci devletlerin kıskacında. Bizim kaygımız bunlardan uzak, tamamen insanî, kardeşlik hukuku. Bu meseleyi çok farklı yönleriyle değerlendirmek gerek ki çözüm bulunabilsin.
Türk milleti, uzun zamandır farklı coğrafyalarda aynı acı kaderden nasibini alıyor. Bu kader mi? Teşhis doğru konmadan sorunun çözümüne adım atılamaz.
Ziya Gökalp’in hastalık teşhisi milletin uyumasıydı. Osmanlı yıkılırken uyuyan bu millete öfkeliydi ve onu uyandırmak için şöyle sesleniyordu:
“Durma düşman durma, gücünü artır
Türklüğün başına hakaret yağdır.
Uyuyan bir kavme bu felaket azdır.
Vur eski kölesi, utandır onu,
Bırakma uyusun, uyandır onu!”
Bugün değişen ne?
Amerika, Rusya, Çin her alanda güçlenerek karşılarına çıkana-çıkmayana vurmaya devam ediyorlar? Ya biz ne haldeyiz?
Biz onlar güçlenirken ihtişamlı mazinin küllerinden doğabilecek muhteşem bir atiyi kurmayı bırak hayal bile edemedik. İhtişamlı bir mazinin evlatlarının düştüğü duruma bak!..
İsmi Doğu Türkistan ile özdeşleşen İsa Yusuf Alptekin’e, Doğu Türkistan'ı Çinlilerden ve Ruslardan kurtarılmak için Çin’in idam sehpasında can veren hürriyet sembolü Osman Batur’a rahmet olsun. Maalesef aslanlar öldü, geride kalanlar da köpeklere yem olmakta.
Ağlayın, ağlayalım hep birlikte bu duruma; dua edelim, beddua edelim ama ağlamaktan, duadan, bedduadan başka yapacak şeyler lazım.
“Vefalı Türk”ü bekliyor mazlumlar.
- “Vefalı Türk” nerede?
- Derin uykularda…
Uyan, uyan derin uykudan, yeter uyuduğun, diye birlerinin bizi sarsması mı lazım?
Ezilerek, ağlayarak, sürünerek, çiğnenerek yaşamaya çalışan kardeşlerimizin durumu sarsmaya yeterli değil mi kendimize gelmek için? Kendimize gelmezsek sıra bize gelecek.
Daha ne bekliyoruz gaflet uykusundan uyanmak, ölü toprağını silkinip ayağa kalkmak, Zümrüdüanka gibi yeniden doğmak için.
Dünyada mazlum milletlere yapılan zulümlere son verecek sadece Türk milletidir.
Türkiye, mazlumlara umut olmayı sürdürmek için ne gerekiyorsa yapmak zorundadır. Bunun için de önce içimizdeki Lawrenslerden kurtulmalıdır.
Yeniden doğmak için yol, model, akıl aramak önemli ama bunlar zaten bizde var.
- Nerede?
- Tarihimizde, edebiyatımızda, kültürümüzde, kitaplarımızda…
Diriliş ve hürriyet mücadelesi için Orhun Abideleri’ni oku. Kurtuluş, Bilge Kağan ve Kül Tigin oluştadır.
Yeni bir ruh arayışına gerek yok, Mustafa Necati Sepetçioğlu’nu oku. “Kilit”li “Kapı”ların nasıl ve hangi “Anahtar”la açıldığını gör. Kapılar, Tuğrul ve Çağrı Bey gibi oluşla açılır.
Kuruluş için Tarık Buğra’nın Osmancık romanını oku, Zümrüdüanka’nın sadece efsanevî bir kuş olmadığını anla. Kuruluş Osman Gazi gibi oluştadır.
Saymakla bitmez eserimiz var. Bu eserler bizim köklerimiz, geçmişimiz, geleceğimiz.
Ey milletim; oku, gör, anla, uyan… Ve artık durma! “Durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.