
Mustafa Yürekli
Osmanlı haritasının en geniş sınırlarına bakarken
Dünya tarihini bir bütün olarak analiz eden Batılı akademisyenler, büyük güçlerin ortaya çıkışını çeşitli tarihi dinamiklerin ışığında inceleyerek bir genellemeye varmak isterler. Bu genellemelerin başında, milletlerin askeri ve siyasi güçlerini ekonomik kaynakları ölçüsünde elde ettikleri tespiti gelir.
Osmanlı Devleti için bu iddiayı değerlendirdiğimizde, küçük bir uç beyliğinin çok kısa bir süre içerisinde bir cihan imparatorluğuna dönüşmesinde sadece ekonomik çıkarların rol oynadığını söylemenin yeterli olmayacağı kanaatindeyiz.
Osmanlı Beyliği’nin yükselişinin altında yatan pek çok etkenden birisi de Doğu ile Batı arasında yer alan coğrafi alanda gazayı ilke edinerek hareket etmesidir.
XIII. yüzyılın başlarından itibaren Türkistan ve Orta Doğu’da oluşan siyasi şartlar, geçim sıkıntısı ve yurt edinme endişesi sonucu Türk aşiret ve oymaklarının batıya göçü hızlanmıştır. Bu ortamı çok iyi değerlendirerek Bizans ve Balkanlar’da gazaya yönelen Osmanlı Beyliği, kısa zamanda geniş bir coğrafyaya hakim olmayı başarmıştır.
Bizans’ın içerisinde bulunduğu karışıklıklar ve taht kavgaları da Osman Bey ve oğullarının bu İmparatorluk ile ilişki kurmalarını ve bölgeyi tanımalarını kolaylaştırmıştır. Balkanlar’daki akıncılık faaliyetleriyle başlayan harekâtın fütuhat ve iskâna dönüşmesi ile Osmanlı Beyliği, henüz Yıldırım Beyazıd döneminde bir İmparatorluk haline gelmiştir.
Daha da önemlisi, bu büyüme, sadece topraklar ve nüfuz alanı ile sınırlı kalmamış, Türk beylikleri ve Türkistan’dan gelen tecrübeli kadrolar, kısa sürede tüm müesseseleriyle devleti kemale taşımayı başarmışlardır.
Osmanlı Devleti’nin en geniş sınırlarına ulaştığı dönem, yükseliş devri olarak bilinir. Doğu Avrupa, Güneybatı Asya ve Kuzey Afrika'ya kadar topraklarını genişleten Osmanlı, 16. yüzyılda dünyanın en güçlü devleti haline geldi.
Osmanlı haritasının en geniş sınırlarına bakarken düşündüklerimi kısaca anlatmak istiyorum bu yazıda.. “Türkiye Yüzyılı” projesi, Cumhuriyet tarihinin en büyük birlik fikri, siyasi projesi ve bugüne kadar devletin ufkuna dikilmiş en büyük hedef oldu. “Türkiye Yüzyılı” projesinin temelinde, iki büyük atılım vardır: D-8 Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (1997) ve Türk Devletleri Teşkilatı (2021). Türkiye, çeyrek asır arayla gerçekleştirdiği bu iki entegrasyon çalışmasıyla 21. yüzyılı şekillendirmek istemektedir.
D8 Ülkeleri
D-8 Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ya da D-8 sekiz üye ülkeden oluşan bir uluslararası kuruluştur. Bu ülkeler Azerbaycan, İran, Pakistan, Bangladeş, Endonezya, Malezya, Mısır, Nijerya ve Türkiye olup 54. Türkiye Hükûmeti Başbakanı Necmettin Erbakan önderliğinde bir araya gelerek oluşturmuş oldukları bir organizasyondur. D-8 içinde yer alan ülkeler, aynı zamanda İslam İşbirliği Teşkilatı'nın da üyeleridir.
22 Ekim 1996 tarihindeki "Kalkınmada İşbirliği Konferansı"nı izleyen bir dizi hazırlık toplantılarından sonra 15 Haziran 1997 yılında İstanbul'da yapılan Devlet ve Hükûmet başkanları zirvesinde D-8'in kuruluşu İstanbul Deklarasyonu ile resmen ilan edilmiştir. D-8 üyeleri tabii kaynakları, kalabalık nüfusları ve potansiyel pazarlarından ötürü kendi bölgelerinde önemli konum arz etmektedirler.
D-8 kapsamındaki iş birliği, esas itibarıyla sektörel bazda yürütülmektedir. Bu kapsamda: 1)Bangladeş: Kırsal kalkınma; 2.Endonezya: Yoksullukla mücadele ve insan kaynakları; 3. İran: Bilim ve teknoloji; 4.Malezya: Finans, bankacılık ve özelleştirme; .5.Mısır: Ticaret; 5.Nijerya: Enerji; 6.Pakistan: Tarım ve balıkçılık; 7.Türkiye: Sanayi, sağlık ve çevre alanındaki iş birliği çalışmalarını koordine etmektedir.
Bu sekiz ülke kollarını sıvadıkları alanlarda ciddi başarılar elde etmişlerdir. Malezya'nın başkenti Kuala Lumpur'da düzenlenen altıncı D-8 zirvesinde D-8 Daimi Sekreteryası'nın İstanbul'da olmasına karar verildi. Bu karar, 20 Şubat 2009 tarihinde imzalanan anlaşma ile resmiyet kazandı.
Türk Devletleri Teşkilatı
Türk Devletleri Teşkilatı (TDT); Türk Konseyi adıyla, 1992-2010 yılları arasında yapılan Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesi sonrasında Türk dilleri konuşan ülkeler arasındaki bağın güçlendirilmesi amacıyla 3 Ekim 2009 tarihinde Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye arasında imzalanan Nahcivan Anlaşması ile kurulmuştur. Konseyin kurucu Genel Sekreteri Halil Akıncı'ya göre "Türk Konseyi, Türk devletlerinin tarihteki ilk gönüllü ittifakı olmuştur."
Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) veya eski adıyla Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi), Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkiyenin üye, Macaristan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkmenistan’ın gözlemci statüsünde yer aldığı, Türk devletlerinden oluşan; genel amacı, Türk dilleri konuşan devletler arasında kapsamlı iş birliğini teşvik etmek olan bir hükümetler arası kuruluştur.
Türk Devletleri Teşkilatı'nın temeli, 1992 yılında Türkiye’nin başkent, Ankara’da i ilki düzenlenen Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesi ile atılmıştır. 2006 yılında ise dönemin Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev tarafından teşkilat hâline getirilmesi önerilmiş olup 3 Ekim 2009 tarihinde Nahcivan’da imzalanan Nahcivan Anlaşması ile konsey olarak yapılandırılmıştır. 12 Kasım 2021 tarihinde İstanbul'daki Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nda düzenlenen 8. Türk Devletleri Teşkilatı İstanbul Zirvesi sırasında Türk Devletleri Teşkilatı olarak yeniden yapılandırılmıştır. Teşkilatın Genel Sekreterliği, İstanbul’dadır. Kasım 2021 tarihinde gerçekleşen İstanbul zirvesine ilk kez gözlemci ülke statüsünde katılan Türkmenistan’ın 11 Kasım 2022'de gerçekleştirilen 9. Türk Devletleri Teşkilatı Semerkant Zirvesi’nde tam üye olacağı duyurulmuş, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ise teşkilata gözlemci üye olarak katılmıştır.
Üçüncü Viyana Seferi
Osmanlı haritasının en geniş sınırlarına bakarken; Türkiye’nin doğuda Türkistan’da (OrtaAsya’da); Güney Batı Asya’da ve Afrika’da ve Avrupa’da ağırlık kazanması güvenliği için vazgeçilmez bir dış politika stratejisi olduğunu düşündüm. Bu çapta bir Türkiye olmak zorundayız; bugün kültürel, sosyl ve ekonomik alanları bu sınırlara kadar genişletmek işten bile değil..
Osmanlı haritasının en geniş sınırlarına bakarken kendi kendime ‘Türkiye, Avrupa’da ağırlık kazandıkça, doğuda ve güneyde de öncülük rolüyle ağırlık kazanacaktır. Ekonomik, sosyal ve kültürel alanda Üçüncü Viyana Seferi’ni başlatmak ve Doğu Avrupa’da ağırlığımızı koymak zorundayız.’ dedim.. Bu şartlarda, Avrupa Birliği’nde üyelik problem olmaz.
Üçüncü Viyana Seferi’ni müstakil bir yazıda ele alacağım.. Şimdilik şunu söyleyebilirim: ABD Avrupa çekişmesinden yararlanıp Avrupa Birliğine üye olmak doğru bir politikadır. Bu başarılırsa en geniş sınırlarıyla Osmanlı haritası “Türkiye Yüzyılı” projesinin sembolü olacaktır.
Mustafa Yürekli / Haber7
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.