Bize Ne Lazım?
Gündemi takip ediyorum. Güzel ülkem, karpuz gibi ikiye yarılıyor her meselede. Üzülüyorum, düşünüyorum, konuşuyorum, anlamaya çalışıyorum. Herkeste ayrı bir yorum. Varsın olsun, yorum olmazsa mesele. Mesele yorumda değil ki hoşgörüsüzlükte. Hayata Âşık Veysel gibi bakabilmek lazım:
“Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk’olmasa”
Koyunun derdi ot, kurdun derdi et. Kurtla kuzuyu seyranda gören olmadığına göre bu düzeni böyle kurmuş Yaradan. Dertler gibi fikirler de elvan elvan…
Kendi kendime soruyorum. Bu hoşgörüsüzlükten kurtulabilmek, bir olabilmek, diri olabilmek, iri olabilmek, huzurlu olabilmek, “biz” olabilmek için bize ne lazım?
İçimdeki ses, önce herkesin ihtiyacı olana sahip olması lazım, diyor.
Doğrudur; açlara aş, işsizlere iş, bekârlara eş, evsizlere ev, evlilere huzur, zenginlere el açıklığı, işçiye iş güvenliği, patronlara vicdan, fakirlere cüzdan, hastalara şifa lazım. Herkese de adalet, hak, hukuk, eşitlik lazım.
Eksiklerimizi tespit edip tamamlamak toplumsal barış için önemli. Olursa bir şikâyet Cahit Sıtkı Tarancı’nın dediği gibi sadece “ölümden” olmalı.
Ölüm demişken ilginçtir, bu dünyadan ayrılan mevta, cenazesinde geride kalanları bir araya getirir. Bu ülkede bizi bir araya getiren bir ölüm bir de millî maçlar galiba…
Ölüm, bizden uzak olsun! Ölmemeye çare yok ama bu koronalı günlerde bize ne lazım?
Önce tedbir, tedbirden öte bir yudum nefese muhtaç kalmamak için acil korona aşısını bulmak lazım.
Amerika, Rusya, Çin, İngiltere, Almanya virüs için bir ilâç ya da aşı bulmaya çalışıyorlarmış. Sık sık bu konuyla ilgili haberler veriliyor.
Bizim doktorlarımızın da eli armut toplamıyor ya! Aşıyı bulmak bize nasip olur inşallah!
İnşallah maşallah bir yana, bize aşıyı bulacak bilim adamları lazım. Malum, lafla peynir gemisi yürümez. Yıllar önce rahmetli Mehmet Akif Ersoy dirilişe çareyi ilimde görür ama ilim adamı yokluğundan da şöyle dert yanar:
“Kuru dava ile olmaz bu, fakat ilm ister;
Ben o kudrette adam görmüyorum, sen göster?
İbn-i Sînâ niye yok? Nerde Gazâlî görelim?
Hani Seyyid gibi, Râzî gibi üç beş âlim?”
Mehmet Akif’in zamanında bilim adamlarımız yokmuş anlaşılan.
Hâlbuki geçmişte Türk doktorlarının tıp dünyasında saygın bir yeri vardı. Bakmayın doktorların Hipokrat yemini etmesine, dünyada tıbbın “Kanun”unu koyan İbni Sina’ydı.
Paris Üniversitesi Tıp Fakültesinin konferans salonuna gidenler; iki doktorun, İbni Sina ve er-Razi'nin duvara asılı büyük boy portresi ile karşılaşırlar. Çünkü İbni Sina “Avicenna” adıyla 700 yıl Avrupa’nın tıp hocası olmuştur.
Yüzümüzü döndüğümüz sahte ışık yayan Batı’nın tıp karnesi hiç iyi değildir aslında. "İçine şeytan kaçmış" diye akıl hastalarını diri diri yakarken onlar, ruh sağlığı bozulanlara müzikle tedavi uygulamaktaydı Türkler.
Pasteur, kuduz aşısını bulduğu zaman Fransa hükümetinden destek bulamamış da Abdülhamit’ten destek görmüş.
Mehmet Akif, çözüm için “bilim” diye çırpınırken Abdülhamit de bir şeyler yapabilmek için çabalamış. Şaşıracaksınız belki, Pasteur’u İstanbul’a davet etmiş. Pasteur, yaşlı olduğu için gelmemiş fakat padişahın göndereceği ekibin eğitimini kabul etmiş. Bunun üzerine Abdülhamit, Mecidiye nişanı, 800 lira para ve 3 kişi göndermiş. Pasteur, Abdülhamit’in de desteğiyle laboratuvarını genişleterek bir enstitü kurmuş.
Dünyada aşı, ilk kez Osmanlı İmparatorluğu’nda başlamış. İngiltere’nin Osmanlı büyükelçisinin eşi Lady Montagu ülkesine yazdığı bir mektupta İstanbul’da çiçek hastalığına “aşı denilen bir şey” yapıldığını hayretle bildirmektedir. Atalarımız dünyaya savaş değil sağlık aşılamışlar.
Anlayacağınız ne kadar gururlansak azdır atalarımızla. En iyi yaptığımız şey de bu zaten. Elbette gururlanalım da sormazlar mı adama, ataların bunca şeyi yaptı, ya sen ne yaptın, bu zengin mirasın üstüne ne ekledin, demezler mi?
Aşı meselesini biraz araştırdım. Eklemeyi bırak, biz elimizdekilere bile sahip çıkamamışız, başkaları sahip çıkmış. Çiçek aşısını Türkler keşfetti diye gururlanarak anlatırız ama kaynaklar ilk çiçek aşısını 1796’de İngiliz Edward Jenner buldu diye yazıyor. Vikipedi de İbni Sina’ya Türklüğü yakıştıramamış, Fars olduğunu yazıyor.
Araştırılsa bize ait olup da bize yakıştırılmayan daha neler görürüz kim bilir?
Oysa geçmişte olduğu gibi günümüzde de dünyanın her yerinde ün kazanmış Türk doktorları var.
DNA onarımını bulan Nobel ödüllü Aziz Sancar’ımız var.
Yüz nakli yapan doktorumuz bile var, Ömer Özkan. İlerde yüzsüzlere yüz yapar bakarsınız!
Yapay deri üreterek “Yılın Bilim Ödülü”nü alan doktorumuz var, Ercüment Ovalı. Bukalemun gibi renk değiştiren sürüngen tabiatlı kimseler faydalanamaz inşallah!
O halde bize ne lazım?
Bize bilim adamları ve bilim adamlarının kıymetini bilen bilgi toplumu lazım.
Can pazarı kurulmuş; bize korona aşısını bulacak, tıp dünyasına ferman dinletecek doktorlar lazım.
Aşı pazarı kurup eskiden olduğu gibi aşının dünyaya bizden gitmesi lazım.
Bu aşı bulunursa herkesin işine yarayacak, hepimizi sevindirecek, millî gurur yaşatacak ve ortak sevincimiz olacaktır.
Korona ile yaptığımız savaşta bulacağımız aşı Korona Zaferi olarak tıp tarihimizdeki zaferlere gururla eklenecektir.
Bu şeref Türk doktorlarına, bu sevinci yaşamak da yurdum insanına nasip olur inşallah!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.