Manisiz kuru davullar...
Mustafa Yürekli, Ramazanlarda mani söyleyen davulcuları hatırlatarak, manisiz ramazanlara kalmanın üzüntüsünü yazdı. Neydi o maniler pek?
Sahur vakti gelince, davul çalmaya başladı. Pencereden sokağa baktım. Apartmanın önünden kara yağız bir delikanlı davul çalarak yürüyordu. Biraz bekledim, mani söyler diye. Söylemedi.
Söylese, zaten şaşardım. Maniler gitmiş, kuru davul sesi kalmış: Güm, güm, güm. Bahşiş toplamaya geldiklerinde, niçin mani söylemediğini soran olacak mı? Bu davulcuları görevlendirenler varsa, belli sayıda mani ezberlemeyi niçin şart koşmazlar.
?Akşam göründü hilâl,
Kazançlar olsun helâl!
Orucun sevabını
Çok verecek Zül-celâl.?
O gece anladım ki, Ramazan gecelerine özgü mani söyleyen davulcuları özlemişim. Günümüz davulcuları, eski davulculara çırak bile olamazlar. Şöyle pencereden izledim davul çalışını, delikanlı, rast gele vuruyordu davula; ne görev başında olma ciddiyeti vardı, ne de meslek disiplini ve sorumluluğu. Üzüldüm.
?Şükür bu aya girdik
Akşam hilâli gördük
Sevinçlere gark olup
Yüzü toprağa sürdük.?
Mani, halk edebiyatımızın türlerinden biri; en küçük nazım birimlerinden. Anadolu?da, Osmanlı coğrafyasında ve Türkçe konuşulan bütün bir Türk dünyasında mani söyleme geleneği vardır. Yüzyılların deneyimlerinden süzülerek biçimlenmiş manileri söyleme, kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze ulaşmış bir gelenektir. Ayrıca yöresel gelenek ve göreneklerin izlerini, manilerde görebiliriz.
?Gökyüzünün melekleri
Devran eder felekleri
Bu ayda ikram edenin
Zayi olmaz emekleri?
Ülkemizde, 12 Eylül 1980 öncesine kadar, hemen her şehirde mani söylenirdi. Şehirlerimiz büyüyüp modernleştikçe, maruz kaldığımız sosyal değişmede, ne kadar acıdır ki ilk kaybettiklerimizdendir maniler. Oysa maniler, insanımızın düşünce yapısını, beğenisini, dertlerini, kıskançlıklarını, özlemlerini, sevgilerini vb ortak kültürünü sergilerler.
?Fırınlarda pide pişti,
İftar vakti eve düştü.
Pide yiyip karnı şişen;
Yatsıda camiye koştu.?
Kendine özgü bir gelenek içinde söylenen, belirli kuralları olan maniler, anonim eserlerdir; bir ucuyla geçmişe, bir ucuyla günümüze uzanır. Diğer halk edebiyatı türleri, halk kültürü ürünleri gibi maniler de, toplumu ayakta tutan dinamikleri belirlemekte çok önemli bir role sahiptir. İnsanımızın dünya görüşünü, hayata ve insana bakışını yansıtırlar. Maniler, bu yüzden halk beğenisinin estetik modeli sayılır.
?Secdeye varan başla,
Gözlerden akan yaşla,
Müslüman arkadaşla,
Ne güzeldir Ramazan!?
Divan edebiyatını ve halk edebiyatını çalıştım bugüne kadar. Maniler, yedi heceden oluşan dört dizelik şiirlerdir. Her dörtlük, belli bir anlam bütünlüğüne sahiptir. Bir maninin anlam ağırlığı, genellikle üçüncü ve dördünce dizelerde yoğunlaşır. Kolay, yalın ve içten bir söyleyiş vardır. Manilerde, anlam dört dizeye yayılmıştır ama ilk iki dizede çizilen imge (görüntü) maniyi estetik bir yapıya kavuşturur. Yedili heceyle söylendiği için manilerin müzikalitesi yüksektir. İlk iki dize, dış dünyadaki durum ve eylemlerden alınan imgelere ayrılır. Son iki dizede, düşünce ve duyguya yer verilir.
?Sahur oldu ışıyor,
Bülbüller ötüşüyor,
İftara çay deyince,
Yüreğim tutuşuyor.?
Maniciler, maninin kafiye ve redif bölümüne ayak adını verirler. Maniciden ayak bulması, ayağı ayağa denk getirmesi beklenir. Maniler, ?manici?, ?mani yakıcı?, ?mani düzücü? ve ?mani atıcı? adı verilen kişiler tarafından doğaçlama söylenir.[1] Maniler, aşıklar tarafından özel makamlarda da söylenebilir.[2] Karşılıklı söylenen manilerde dilek, duygu ve düşünceler açıklanır. Maniler, çeşitlerine göre, ?akışta?, ?ala gözlüm/kömür gözlüm?, ?bayatı?, ?berete döndürme?, ?dörtleme? ve ?peşrev? adlarını alırlar.[3] Halk hikayelerinin arasında manilere rastlanır.
?Bak geldi etli dolma
Çok yiyip göbek salma.
Üstüne bir kahve iç
Teravihe geç kalma!?
Manilerin iki bölüme ayrılmasının nedeni, doğaçlama söylendikleri içindir. Birinci bölüm, genellikle, hazırlıktır; bir imge seçilir ve çarpıcı bir şekilde dile getirilir. İlk iki dize genellikle soru cevap olarak düzenlenir. Birinci bölüm, ikinci bölüme hazırlıktır, maniciye zaman kazandırır, uygun söz ve kafiyeyi seçmesi için.[4] Manici için birinci bölüm, çağrışım, düşünce ve duygu için hareket noktasıdır.
?Davulcunun manisi yok,
İftar açanın karnı tok!
Ramazanda çarşı gezdim;
Tutanı az, yiyeni çok!?
Manilerin, başlıca konusu sevgidir; sevgi ekseni çevresinde dönerler.[5] Maniler, yapısı gereği, toplumsal olaylara değinmezler. Olaylar, sevgiyle ilişkileri ölçüsünde maninin yapısında yer alırlar.[6] Bu nedenle Allah sevgisinin coştuğu Ramazan?lar, manilerimiz arasında önemli bir birikimi oluşturur.
?İftar açtım, yedim hurma.
Hocam teravihte yorma!
Jet imamlar devri geçti;
Aheste git; saat sorma!?
Maniler, milletimizin gönül sesidir; milli hayatın ifadesi, milli bilinç ve duygu beraberliğinin bir göstergesidir. Maniler, milli ruhun yansıtıcısıdır.
?İftar topu alev saçtı,
Oruçlular oruç açtı.
Top bekleyen tüm çocuklar;
Sevinçten havaya uçtu.?
Maniler, çağlar boyunca, hayatımızı renklendirmişlerdir. Dağda bayırda davar güden çobanlardan, pamuk tarlalarında çalışan, ekin eken, ekin biçen, harman kaldıranlara varana kadar, kadın erkek, genç yaşlı bütün insanımızın dilinde dolaşırdı maniler. Ramazanlarda, bayramlarda manilerle coşardık.
?Minareler ışıl-ışıl.
Dolu saflar, hışıl-hışıl.
Ramazandan nasibi yok;
Gafil uyur mışıl-mışıl!?
İmece yapılan işler manisiz olmazdı. Hıdırellez, nevruz, saya gezme gibi şenliklerde ayrı bir renkti maniler. Sünnet törenlerinde, evlenme törenlerinde maniler olmazsa olmazdı.kına gecelerinde, gelin hamamında, çeyiz serilirken, düğün bayrağı dikildiğinde, gelinin başındaki törende, halay çekilirken çalıp oynayarak maniler söylerdi halkımız. Kısmen günümüze kadar gelmiş bütün bu yaşantının içinde Ramazan bekçi ve davulcuların söylediği manilerin milli hayatımızda ayrı bir yeri vardır. Mahalleli, şıklar, genellikle çocuklar davulcunun peşine takılır, kapı kapı gezerlerdi. Davulcunun kendine özgü saba ve dügah makamlarında okuduğu manileri dinlemek, ona söylerken eşlik etmek çok büyük bir zevkti.[7]
?Duvardan kedi atladı,
Bekçinin ödü patladı.
Merak etme bekçi baba
Bey kesesini yokladı.?
Sahurda, kandilde ve bayramda gezen davulculara paranın yanı sıra keten kumaş, yazma, tülbent, mendil, gömleklik, yünlü ve pamuklu kumaşlar verilirdi.[8]
?Davulumun ipi kaytan,
Kalmadı sırtıma mintan,
Virin ağlaar bahşişim,
Alayım sırtıma mintan.?
Osmanlı döneminde İstanbul?da Ramazanlarda sokakları dolaşan ?Halasçılar? vardı. İki kişiydiler; birinin boynuna küçük bir davul takılırdı, diğerinin elinde de cam veya muşamba fener olurdu, birlikte mani söyleyerek kapı kapı dolaşırlardı. Arkalarında çocuklar olurdu. Halasçılar, mahalleleri dolaşır, her evin önünde durarak maniler söylerdi. Her maninin sonunda ?Helasa, yelasa!? diye bağrışırlardı. Bu dolaşmaya da ?helasaya çıkma? denirdi.[9] Anadolu?nun özellikle kıyı şehir ve kasabalarında hala ?helasaya çıkma? adeti vardır. Kayıkçı delikanlılar, tahta bir kayığı ışıklandırıp gezerek maniler söyler.[10]
?Okur müezzinin hası;
Kirli kalbin gider pası.
Âşık olan ramazana;
Seneye dek tutar yası..?
Günümüzde sosyal medya duvarlarında bile manilerle karşılaşmıyoruz. Ne büyük bir birikimimizden habersiziz, yeni kuşaklar bir bilseler.
Mustafa Yürekli - Haber 7
mustafayurekli@gmail.com
[1] Dizdaroğlu,1969:67
[2] Elçin,1981:278.
[3] Boratav,1988:45.
[4] Boratav ,1978:185-197.
[5] Dizdaroğlu,1969:66.
[6] Başgöz,1986:225-241; Kocatürk,1939:5.
[7] Yücel,1973: T.F.A.,C.15,:6778; Ülkütaşır,1969, T.F.A, C.12: 5471.
[8] Bayrı,1969,T.F.A.,C.12,:5471.
[9] Ülkütaşır, 1969 T.F.A.,C.12:5472.
[10] Ülkütaşır, 1969, T.F.A., C.12 :5473.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.