Mustafa Yürekli
Suriye’deki medeniyet krizi
Suriye’deki medeniyet krizi
Suriye’de Beşşar Esad’ın devrilmesi ve rejiminin yıkılması için çok fazla çaba harcanmıştır. Rusya’nın himayesi nedeniyle Batı bu stratejide bir süre başarılı olamamıştır.
Bir zamanlar Amerika Birleşik Devletleri’nin Afganistan’da Rusya’ya yaptığını, bu sefer Putin, Suriye’de Esad ve güçleri üzerinden Amerika’ya yapmıştır.
- Siyasal tutumun yargısal boyutu
- Siyaset kültürünün değişiminde iletişim
- Siyasal kültür ve iletişimde “Amerikanlaştırma!...”
- Siyasal iletişimde ‘benzeşme’ faktörü
- Demokrasimizin sorunu Batıcı siyasal baskıdır
- Siyasal kültür çeşitleri
- Suriye’nin geleceğine dair işaretler
- Suriye üç özerk bölgeye mi bölünüyor?
Rusya uzayan Afganistan savaşında ekonomik olarak çökünce sistem de ayakta duramaz hale gelmiştir. Afganistan, kurtulmamıştır; değişik ülkelerin Asya’da, daha doğrusu Hint Pasifik’te hesaplaştığı bir arenadır artık. Aynı şekilde Irak ve Suriye de değişik ülkelerin özelde doğu Akdeniz’de ve genelde Orta Doğu’da hesaplaştığı bir arenaya dönmüştür.
Devlet olarak ayakta duramayan, ekonomisi bozulmuş, ordusu dağıtılmış ülkeler olarak Afganistan, Irak ve Suriye Lübnanlaşmış, parçalanmışlık ve kaos yüzünden etkisiz hale getirilmiştir. Bu tarz bir arena Avrupa kıtası içinse Ukrayna meselesi olmuştur.
Rusya soğuk savaş sonrası geçilen küreselleşme döneminde Kırım ve Ukrayna’nın kıyı şehirlerini yeniden topraklarına katarak Karadeniz’deki nüfuzunu artırmaya / hakimiyetini güçlendirmeye çalışmaktadır. Çünkü 10 yıl içinde Ukrayna’yla birlikte Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan NATO’ya dahil olacaktır.
Suriye İç Savaşı
Suriye iç savaşının uzaması ve yayılması, Arap dünyası, Türkiye ve Avrupa’ya mülteci krizi olarak etki etmiştir. Bu mülteci krizinden en çok Türkiye mağdur olmuştur.
Türkiye, ekonomik külfetinin yanı sıra azdırılmış PKK/PYD/YPG terörü gibi bir sorunla da uğraşmak zorunda kalmıştır.
Suriye iç savaşı, hem büyük Orta Doğu güçleri olan Türkiye, Arap Dünyası ve İran için hem de Amerika ve Rusya için bir vekâlet savaşına dönüşmüştür.
Olayların altında yatan asıl neden enerji kaynakları ve gıda kaynaklarının kimlerin tarafından yönetileceği gerçeğidir.
Suriye meselesinin gerçek çözüm dinamikleri Türkiye’nin izleyeceği politikalara bağlıdır.
Suriye iç savaşının mimarları olan iki ülke ABD ve Rusya hakikatte bu bölgede gerçek bir çözüm üretmeyi istememektedirler. Asıl istekleri Türkiye’nin enerji kaynaklarına ulaşmasının engellenmesidir.
Türkiye’yi Etkisizleştirme
Türkiye’yi etkisizleştirme senaryosu Irak’ta ve Suriye’de peş peşe uygulanmaya konulmuştur. Türkiye Doğu’da Ermenistan, Güneyde Suriye ve Irak, Batı’da Yunanistan, Kuzeyde ise Rusya dört bir taraftan jeo-politik açıdan kıskaca alınmıştır. Bu noktada özellikle etnik provokasyon siyaseti uygulanmakta, Türkiye istikrarsızlığın içine çekilmeye çalışılmaktadır.
Kısaca Batı’nın emperyalist Doğu yaklaşımı küreselleşme döneminde de hala geçerliliğini korumaktadır. Her şeye rağmen Türkiye kendisini koruma adına bu tabloya karşı çözümler üreterek direnmeye çalışmaktadır.
Suriye meselesiyle ilgili olarak incelediğimiz yerli ve yabancı yayınlarrın büyük bir kısmı Batılı perspektiften yazılmıştır. Sorunun çözümünden ziyade uluslararası ilişkiler düzeyinde Amerikancı okumalardan kaynaklı çalışmalardır. Türk kamuoyundaki yazarların çoğu Suriye iç savaşını negatif bir bakış açısıyla değerlendirmektedir. Bu da soruna çözüm odaklı bakmamaktan kaynaklanmaktadır.
Suriye Krizi’nin başlangıcından günümüze kadar geçen süreçte Türkiye’de yapılan yayınlara bakıldığında Suriye iç savaşının yarı yarıya pozitif ve negatif bakış açılarıyla değerlendirildiği görülmektedir.
Türkiye, birlik ve bütünlüğünü koruma ekseninde Suriye’nin kurtuluşu için öncelikli olarak bölgenin güvenli hale getirilmesini ve bu bölgelere Türkiye’deki Suriyelilerin yerleştirilmesini hedeflemektedir. Suriye için güvenlik demek terör örgütlerinden temizlenmesi ve Suriye Milli Ordusu’nun bütün ülkeye hakim olmasıdır.
Türkiye’nin Yardım Eli
Türkiye’nin Suriye’yle ilgilenmesi Yeni Osmanlıcılık olarak nitelenmekte ve AK Parti Hükümeti’nin Suriye politikalarını yayılmacılık olarak olumsuz şekilde değerlendirilmektedir; bir zamanlar hem doğuda hem Batıda Osmanlı Barışı güvenlik sistemi gündeme getirilmesine rağmen tartışılmamaktadır.
Bu milletin bir evladı olarak Osmanlı’nın eskisinden de yenisinden de rahatsızlık duymuyorum.
Osmanlı güvenli bölge siyasetini tarihte İran karşısında Irak’ta demografik yapıyı koruyacak şekilde sınırlandırma siyasetiyle yürütmüş ve uzun yıllar bölgeyi refah içinde yaşatmıştır.
Tüm dünya tarafından yetim bırakılan (kendi eski Esad yönetimi dâhil) Suriye halkına, gerçek manada sadece Türkiye hükümeti sahip çıkmıştır. Nice acılar yaşamış Suriye halkının tekrar dirilmesi ancak tüm unsurların aralarında uzlaşıp Türkiye’nin yardım eliyle başlattığı oluşuma destek vermesiyle olur.
Irak’ın uçaklarını ve hava kapasitesini İran, Suriyenin savunma gücünü İsrail yok etmiştir. Suriye, ekonomisi çökmüş ve devleti sivil, asker bürokrasisi olmayan, dahası yargısız ve ordusuz kalmış bir ülkedir. Dolayısıyla Suriye’nin temelden başlayıp yeniden yapılandırılması gerekir.
Medeniyet Krizi
Fakat Suriye’nin içine düştüğü krizi siyasal ve askeri bir mesele, rejim meselesi görmemek gerekir. Suriye, İslam dünyasının içinde debelendiği, çırpındıkça battığı medeniyet krizinden geçmektedir. Türkiye’nin de, İran’ın da Arap dünyasının da temel meselesi medeniyet krizidir.
Türkiye, kendini toplayıp düzeltmeden, medeniyet krizini çözmeden Filistin, Suriye ve Irak’a yardım edemez, onlarla yardımlaşma ve dayanışmaya giremez. Türkiye ve diğer İslam ülkeleri, hakikati getirip hayatın merkezine koymak zorundadır. Devleti, İslam’ın yönetim esaslarıyla, emanet, ehliyet, adalet, şura ve rıza (Allah’ın ve toplumun rızasını almak) prensibiyle yönetmeleri gerekir. İslam’ın bu esaslarla kurduğu barış düzeni yüzyıllarca emniyet, huzur ve refah sağlamıştır. Suriye, medeniyet krizinden çıkar, adil demokrasi anlayışıyla barışı tesis edebilirse, kısaca Osmanlı tarzı şuraya dayalı bir hükümet sistemi kurulabilirse, sonuna dek süren kıyameti, yok oluşa giden bir yıkılış olan bu süreçten çıkarak kurtulabilir. Devrimi yapan kadroların omuzlarında, toplumu hakikat medeniyetine geçirecek yeni düzeni kurma sorumluluğu var..
Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulundaki devletler, ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin Suriye’yi küçük parçalara bölmek için etnik-dini sosyolojiyi sonuna kadar kullanmışlardır.
Suriye’de gerçek birleşmelerin, sosyal bütünleşmenin olması için yabancı dış güçlerin (Rusya ve İran’dan sonra ABD ve AB’nin) uzantılarının ülkeyi acilen terk etmeleri gerekir. Tarla içinde geçmişten kalan yabancı otlar, Batıcılar, Batıcı kuram ve kurumlar temizlenirse; Suriye tekrar eski verimli haline gelecektir. Suriye ipini eline almak zorundadır; ülke ırk ve mezhep ayrımcılıkları ve doğal olmayan demografik müdahaleler üzerinden asla birleştirilemez.
Üç-beş parçaya ayrılmış Suriye’yi ancak adil demokrasiye olan inancın artması birleştirir. Suriye’ye Batıcıların zorla müdahalesiyle demokrasi de gelmez ancak tüm yerli-milli unsurların birleşip gerçekten ayağa kalkmayı istemesiyle, milli iradenin harekete geçmesiyle olur bu. Ülkenin sorunlarının ABD’ci uluslararası paradigmalar yerine “Suriye Sosyolojisi” üzerinden millet yaklaşımlı, hakikat medeniyeti perspektifinden bir okumanın yapılmasının daha faydalı olacağı kanaatindeyim.
Küreselleşme sürecinde ABD ve Batının İslam devletlerini kırık dökük, silahsız, bürokrasisiz ve güçsüz hale getirme politikalarını Türkiye öncülüğünde medeniyet hamlesiyle tersine çevirme imkanını kullanmak gerekiyor. İslam birliği şimdi değilse ne zaman? İsrail, Suriye topraklarına yayılmaya başlamış, İslam milleti seyrediyor, bu olacak iş mi?
Suriye’deki toplumsal çatışmaların sosyolojik ve siyasi bir arka planı var. Suriye halkının medeniyet krizine, resmi siyasete ve Suriye toplumundaki sosyal ve ekonomik çelişkilere dair ciddi fikirler üretmeliyiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.