Mustafa Yürekli
Demokrasimizin sorunu Batıcı siyasal baskıdır
“Bir toplumda siyaset ve siyasal sistemle ilgili inançlar, değerler ve davranış kuralları nasıl belirlenir, nereden gelir?” sorusuna cevap arandığında, karşımıza çok boyutlu bir yapı çıkmaktadır.
Öncelikle toplumun değerlerinin, o toplumun dünya görüşünden, varlık tasavvurundan, düzen düşüncesinden, tarih bilincinden, maddi ve manevi ihtiyaçlarından soyutlanamayacağı gerçeği bilinmelidir.
Siyasal kültür, toplumsal kültürün diğer ögelerinden, sosyal ve ekonomik yapıdan ve uluslararası kültür hareketlerinden ayrı tutulamaz; onları etkiler ve onlardan etkilenir.
Siyasal kültürü, siyasal sistemi kuran, işleten ve yönlendiren liderlerin, kadroların, parti teşkilatlarının düşünceleri ve eylemleri de biçimlendirmektedir.
Ayrıca somut tecrübeler de siyasal kültürü etkilemektedir. Savaş, askeri darbeler veya sosyal hareketlerin etkinlikleri siyasal kültürün belirleyen tecrübeler olduğu görülmektedir.
Üniversitelerde yapılan akademik çalışmalar, sanat çevrelerinde üretilen düşünceler ve basında yürütülen, dolayısıyla gündem olup toplumda yayılan analizler de siyasal kültürü etkiler.
Sonuç olarak siyasal kültür; bir toplumun maddi şartları, sosyal kültürün din, felsefe, bilim, sanat, ahlak, hukuk gibi diğer boyutları, siyasal sistemi yönetenlerin tercihleri, toplumsal olaylar ve tecrübeler tarafından da etkilenmektedir.
Siyasal Kültürün Bilişsel Boyutu
Siyasal kültür; “bilme, algılama, inanma boyutu”, “duygusal boyut” ve “değerlendirme boyutu” olmak üzere üç boyutta ele alınmaktadır.
Birey içinde yaşadığı toplumun siyasal kurumları hakkında asgari bir bilgiye sahiptir. Bu kurumlarda siyasal rolleri oynayanların kim olduklarını, siyasal partilerin hedeflerini ve program içeriklerini ve tutumlarını bilmektedir.
Bireyin ülkesindeki siyasal yapı hakkında bilgi sahibi olması, siyasal gündemi takibi, siyasal kültürün “bilme, algılama ve inanma boyutunu” oluşturmaktadır.
Türkiye’de siyasal kültür, toplumdan kopuk, yabancılaşmış, milli kültüre karşı aydınlar tarafından kuşatma altındadır; Batıcı kimliklerini gizlemeyen politikacılar, gazeteciler, sanatçılar, akademisyenlerin sistemli müdahaleleriyle siyasal kültürümüz sürekli tahrip edilmektedir.
Cumhuriyet ilan edilirken, mevcut sivil, asker bürokratik seçkinlerin, kısaca devletin kurduğu parti olan Cumhuriyet Halk Partisi, lider ve kadrolarıyla devleti kurduğunu ileri sürebilmektedir. Rusya, Almanya ve İtalya’da da devlet parti kurmuştur ve ülkeyi siyasal olarak faşizm, ekonomik olarak devlet kapitalizmiyle hızlı bir şekilde kalkındırma denenmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu uygulama tarih sahnesinden çekilmiş, sözkonusu ülkelerde devletin kurduğu partiler kapatılmış, sivil partilerle demokrasiye geçmişlerdir.
Ne var ki Türkiye’de devletin kurduğu parti olan ve Batıcıları temsil eden CHP kapatılmamış, Beyaz Türkler denilen sivil, askeri bürokratik seçkinlerden oluştuğu için devleti tekeline almış, sivil partilere de siyasal dünyayı askeri darbelerle ve darbe anayasalarıyla cehennem etmiştir.
Soyadı kanunuyla etnik kimliği gizlenmiş, Türk adı taşıyan Rum, Ermeni, Yahudi, dinme, devşirme ve kozmoplitlerden oluşan, milleti zenci kendini Beyaz Türk gören, gücünü dünya güçleriyle işbirliğinden alan bir kesim, iktidarı ele geçirip iki asırdır ekonomik ve siyasal merkezi işgal ederek ülkenin seçkin sınıfını oluşturmaktadır. Milletimizin sosyolojik merkezi, siyasal merkezi oluşturmamakta ve hatta onunla çatışmaktadır.
Siyasal ve ekonomik merkezi elinde tutan Batıcı seçkin azınlık, sosyolojik merkezi üç kuşakta değiştirmeyi başarmıştır. Türkiye’de modernleşme denilen kültür değişimi, milletimizin özünün ve sosyolojik merkezinin saldırı altında tutulmasıdır.
Türkiye’de siyasal kültürün bilişsel boyutu Beyaz Türk denilen sözkonusu Batıcı bürokratik seçkinlerin kontrolü ve tahribatıyla bir türlü yerli ve milli yapıda oluşup gelişememektedir. Siyasal kültürümüz, Batıdan aktarma kuram, yapı ve anlayıştan; liberralizm, sosyalizm, faşizm, muhafazakarlığın tassallutundan çıkamamaktadır. Özü antimüslimizm olan laiklik yüzünden İslam siyaset düşüncesiyle siyasal kültürün dışında tutulmaktadır. Milletimiz, dünya görüşünü, varlık tasavvrunu ve düzen fikrini merkeze koyarak kendi milli siyasal kültürünü üretme imkanından mahrumdur.
Türkiye’de İslam milleti, Batı kültürü işgalinde, milli siyasal kültürünü oluşturmak için siyasal kültürün bilişsel boyutunu bir türlü düzenleyememektedir.
Siyasal Kültürün Duygusal Boyutu
Birey, bilme, tanıma aşamasının ötesinde, kendisini çepeçevre kuşatan gerçekliği, etrafındaki siyasal yapıyı, olayları ve kişileri duygusal planda algılamaktadır.
Herhangi bir olay karşısında heyecan, hoşnutluk ya da korku duyabilmektedir. Birey bir politikacıdan nefret edebildiği gibi aynı zamanda onu sevip bağlanabilmektedir.
Bireyin siyasal yapıya ve siyasal aktörlere karşı gösterdiği bu algılama, siyasal kültürün “duygusal boyutunu” oluşturmaktadır.
Türkiye’de Batıcı seçkin azınlığın belirlediği siyasal kültürün duygusal boyutu korkudan oluşturmaktadır. Sürüklendiğimiz devlet millet çatışmasında siyasal kültür milletimizi korkuya düşürmekte, kendini siyasal düşüncesini yönetime geçirmeyi düşünememekte, yasallık bahanesi arkasında Batıcı sisteme korkuyla boyun eğmektedir.
Milletimize biçilen rol, Batıcı sistemin kurumlarını işletecek ‘dolap beygiri’ olmaktan başka bir şey değildir. Çarklar, demokrasi içinde korkuyla çevrilmektedir.
Siyasal Kültürün Yargısal Boyutu
Siyasal kültürün “değerlendirme boyutunu” ise bireyin siyasal olgular hakkında, daha önceden de sahip olduğu değerlere atıfta bulunarak bir yargıya varması oluşturmaktadır.
Siyaset, kamusal vicdandır; ahlaki temellere, yani erdeme dayalı hukuk çerçevesinde yürütülen bir faaliyettir. Ne var ki Türkiye’de siyaset din, ahlak ve erdemi tanımaz. Siyasal kültür, şikayetlere göre, ‘yalan, dolan, entrika ve yağma’ üzerine kurulu değil mi?
Türkiye’de yasalar, milleti terbiye ettiğini düşünen Beyaz Türklerin elinde kırbaç olmuştur.
Laikliğe aykırılık suçlamasıyla kişiler zindanlarda çürütülmüş, partiler kapatılmıştır. Bu ülkede hala kendi dünya görüşümüze, varlık tasavvurumuza ve düzen düşüncemize dayalı siyaset yapılamamaktadır.
Beyaz Türklerin başını çektiği Batıcılar, Avrupa’daki Hıristiyan demokratlığın karşılığı olarak Müslüman Demokrat Parti’nin oluşumuna bile izin vermezler, bizde de olsun demezler.. Anayasamızın özünü oluşturduğu iddia edilen başındaki maddelerin dokunulmazlığı ilan edilmemiş midir? Anayasa din değil, uzlaşma ve sözleşmedir oysa. Türkiye yeni sivil ve demokratik bir anayasa yapamayacak mı hala?
Açıkça söylemek gerekirse demokrasimizin temel sorunu, Batıcı baskıdır. Dünya güçlerinin belirlediği vaziyet ve istikamette tutmayı görev olarak üstlenmiş Batıcı seçkin azınlık, milletimize baskı ve sömürüyü dayatmaktadır.
Kaynak: haber7.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.