Sait Özdemir
Güzel günler çabuk geçer
Güzel günler çabuk geçer
“Hesaba çekilmezden önce kendi kendinizi hesaba çekin.” (Ömer bin Hattâb (r.a)
Çünkü geçmişin muhasebesini yapmadan geleceğin hareket tarzını belirlemek doğru bir yaklaşım olmaz.
Vakti zamanında kumaş işiyle uğraşan bir tüccarın müşterisi, aldığı ürünün kusurlu olduğunu görünce kızgın bir şekilde dükkâna gelip malı dükkân sahibinin yüzüne fırlatır. Bu arada böyle bir malı sattığı için dükkân sahibine de ağzına geleni söyler. Dükkân sahibi ağlamaya başlar. Bunun üzerine gelen kişi bir yandan pişmanlık duyarken, diğer yandan da şaşkınlık içerisinde şunları söyler; “Yahu, biz seni dürüst bir kişi bilirdik. Bu malı getirdim ve kızdım diye ağlıyorsan sözlerimi ve kumaşı geri alıyorum.” Bunun üzerine dükkân sahibi şu ibretlik sözü söyler; “Hayır, vallahi ne malı geri getirdiğin ne de bana kızdığın için ağlıyorum. Ben şunu düşündüm de ona ağladım; Ahiret günü Allah (c.c.)’ın huzuruna çıktığımda, yaşadığım dünya hayatını beğenmeyip şu kumaş parçası gibi yüzüme atsa ve bana kızarsa halim ne olacak? Bu kumaşı telafi edip seni memnun edebilirim ama ahretten tekrar dünyaya dönüp hayatımı düzeltmem mümkün değil.” Müşteri kızgınlıkla geldiği dükkândan büyük bir ders alarak geri döner.
Allah’ın bir defalığına bize sunduğu ve ilmek ilmek işleyerek yaşadığımız şu dünya hayatı elbet bir gün bitecektir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in buyurduğu şekilde ömrümüzü nerede ve nasıl harcadığımızdan sorumlu tutulacağız. İşte o gün nasıl bir muamele göreceğimizin hesabını yapmalıyız. Acaba hayatımız kusurlu bulunup yüzümüze mi çarpılacak yoksa istenilen vasıflara uygun bulunup kabul mü edilecek?
Gelin bu yıl biterken en azından geçmişin bir muhasebesini yapalım ve buna göre yeni yıla güzel bir hazırlık yapalım.
Geleceği muhasebe edelim; “Ölmeden önce ölünüz.” sözünü kendine rehber edinerek ölümü muhasebe edelim. Bir gün bir adam Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem’e gelip;
“Ya Rasûlâllah! Kıyamet ne zamandır?” diye sormuş, Peygamber Efendimiz de;
“Kıyamet için ne hazırladın?” diye soruya soruyla karşılık vermişti. (Müslim, Birr, 163)
Öyle ya mühim olan; kıyametin ne zaman kopacağı değil, bizim kıyamete ne kadar hazır olup olmadığımızdır.
Önce ibadetlerden başlayalım mesela! Bu yıl farz olan ibadetlerimizin ne kadarını yaptık, ne kadarını ihmal ettik? Farz ibadetlerin haricinde neler yapabildik? Örneğin kaç gece sıcak yataklarımızı terk edip teheccüt kılabildik? Bollukta ve darlıkta ne kadar sadaka verebildik? Aile hayatımızda bu sene neler yaptık mesela! Aile fertlerimize zaman ayırabildik mi? Telefona ayırdığımız zamanın kaçta birini ailemize verebildik?
Çocuklarımızın mutluluklarına ve hüzünlerine ne kadar ortak olabildik?
Bizim dertlerimizi çeken eşlerimizle ne kadar ilgilendik?
Eşlerimiz olmadan hayatımızın ne kadar eksik olacağını ve yarım kalacağımızı hiç düşündük mü?
Onları mutlu ettiğimiz zaman evimizin bir cennet bahçesi olacağını ve aslında kendimizi mutlu edeceğimizi hiç hesapladık mı?
Ayrıca dünya meşgalesi içinde anne, baba, akrabalarımızla ne kadar ilgilendik?
Kısacası, bir yıl boyunca yaptığımız iyilikleri ve kötülükleri düşünebildik mi?
Geçmişin ve geleceğin muhasebe ve planlarını yaparken şu günlerde neler yaptıklarımızı da bu gözden geçirip listeleyelim.
Tabi listeyi yapıp çoğunun cevabı olumsuz çıkanlar asla ümitsizliğe kapılmamalıdır.
Zira Allah (c.c.) bu noktada değişmez temel bir ilke koymuştur;
“De ki (Allah şöyle buyuruyor): "Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.” (Zümer, 39/53).
Unutmayalım ki, zaman bir şelaleden akıp giden su gibidir. Onu durdurmak ya da geri çevirmek mümkün değildir. Atalar nur içinde yatalar’ın dediği gibi “Zararın neresinden dönülürse kârdır.”
Hayat hızla geçiyor ve ölüm her an kapımızı çalabilir. Geç kalmayalım!
Kalın Sağlıcakla
Sait ÖZDEMİR
Eğitimci &Yazar
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.