Kimin çocukları bunlar?
Yanıyor, günlerdir yanıyor ormanlarımız.
Ağaçlar, dilsiz dişsiz hayvanlar, börtü böcek; insanlar, evler, ciğerlerimiz, canlarımız yanıyor.
Çocuklarımıza adını verdiğimiz ağaçlar yanıyor. Defne, çınar, ladin… yanıyor.
Yakıyor; aklını, şuurunu kiraya vermiş ciğeri beş para etmez birileri yaşadıkları ülkeyi yakıyor. Yakanların, yaktıranların, sevinenlerin ateşi bol olsun!
Kedinin kuyruğunu ateşe verip ormana göndermek… Duyduklarıma inanamadım; aklım, şuurum almadı.
Nasıl insanlar bunlar, Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz?
Bu eğitim sistemi hiç mi bir şey veremedi de böyle caniler yetişti?
Bir tohumun topraktan başını çıkarmasındaki kudreti gösteremedik mi?
Tohumun fidana dönüşen güzelliğini fark ettiremedik mi?
Fidanın ormana dönüşmesindeki hikmeti, bir başımıza değil birlikte güçlü ve huzurlu olacağımızı anlatamadık mı?
Ağaç altına sığınmayı öğretip ağaç sevmeyi, ormanı korumayı öğretemedik mi?
Vatandaş, yurttaş olmanın bilincini niçin oluşturamadık?
Yaş kesen baş keser, atasözünü de mi öğrenmediler?
Biz bu sözlerle büyümüştük, bunlar neyle büyüdüler?
Hangi ana-baba büyüttü böyle hayırsızları? Kimin çocukları bunlar?
Ağaçlarının gölgesinde oturduğu, sularından içtiği, rüzgârında serinlediği, hür yaşadığı ülkesine insan olan bunu yapar mı?
Yaktığın her ağaç birer candı, o ateşi yakan elin taş olaydı.
İnsan olsaydın çığlıklarını duyardın ağaçların ve orada yaşayan canlıların.
Sorular çok, cevaplar çok, elden gelen bir şey yok.
Böyle kansız, vatansız hainlere beddua, beddua…
Lakin bedduadan öte yapacak bir şeyler olmalı ormanlarımızı korumak için. Bunca hainin yetiştiği bir ülkede bütün tedbirler alınmalı.
Mehmet Emin Yurdakul’un bir şiiri vardı bizim zamanımızda ders kitaplarında, şimdi var mı bilmem.
“ Ey hemşehri, sakın kesme! Yaş ağaca balta vuran el onmaz; […]
Sakın kesme! Her dalında bir güzel kuş ses versin.
Sakın kesme! Gölgesinde yorgun çiftçi dinlensin.
Sakın kesme! Şu verimli köye kanat, kol gersin.
Sakın kesme! Aziz vatan günden güne şenlensin.”
Şiir estetiği biraz eksik olsa da kulağımdan gitmeyen, yankılanan bir ses bu:
“Sakın kesme, sakın kesme, sakın kesme, sakın kesme!”
Bugün daha iyi anlıyorum şiirin başarısını. Ağaçları kesenlerden, yağmalayanlardan olmadım.
Çocuklarımıza anneleri ağaçların güzelliğini anlatsın ve onların kulağına fısıldasın:
Sakın yağmalama!
Sakın kesme!
Sakın yakma!
Sakın yakma!
Yanarsın! Yanarız!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.