Ermeni Papaz kaçtı, yüzleşemedik...
"Bu bir dramdır.? dedim. Papaz, ?Yaşananlar derin bir acı.? dedi. Olayları, herkesin kendi açısından gördüğünü söyledi.
İlk gördüğüm kilise, Adana?daki Saint Paul Kilisesi?dir. Tepebağ Mahallesi?nde, 19. yüzyılın sonunda, 1880-90 yılları arasında yapılan Saint Paul Kilisesi?nin çatısında, Meryem Ana?nın 2.5 metrelik tunç heykeli vardır. Adanalılar, heykeli bebeğe benzettiği için Bebekli Kilise olarak çağırırlar, bu kiliseyi.
Bir kış günü, Adana?nın Kurtuluş Bayramı olan 5 Ocak 1979?da, öğleden sonra tek başıma Bebekli Kilise?ye gittim. Kilisenin kapısına varınca, derin bir nefes aldım. Heyecanlıydım. Zile bastım, bir görevli beni içeri aldı.
Papaz, güler yüzle karşıladı. ?Kurtuluş bayramınızı kutlamaya geldim!? dedim. Adana İmam Hatip Lisesi öğrencisi olduğumu söyledim. ?Memnun oldum.? dedi papaz, davranışlarından da gerçekten memnun olduğu belliydi. Önce kiliseyi gezdirdi, sonra zemin katta, arka tarafta bir odaya davet etti.
Sohbet ettik, papaz efendiyle. ?Merak ettim, kiliseyi görmek, zihnimi meşgul eden birkaç sorunun cevabını sizden öğrenmek istedim.??Ermeni Gregoryen (Apostolik) Kilisesi değil mi?? dedim. Papaz şaşırdı. Katolik Saint Paul Kilisesi?ni, hem Katolik Cemaatinin, hem de Protestan Cemaatinin müşterek bir şekilde kullandığını anlattı. ?Küçük bir cemaatimiz var.? dedi. Bana önce su ikram eti, sonra da çay alıp almayacağımı sordu. ?Mahallenin Müslüman bakkalından alış veriş yapıyoruz. Herkesin kullandığı çayı, şekeri kullanıyoruz.? dedi. Gülümsedim. ?Zahmet etmeyin.? dedim. dedim.
Küçük bir odaya almıştı beni, arka bahçeye bakan pencerenin önündeki koltukta oturuyordum. Dışarıda yağmur çiselemeye başlamıştı. Papaz efendi, küçük bir tepsiye koyduğu çaylarla geldi. Çayları yudumlayarak sohbet ettik. 12 Eylül öncesi terör ortamında Adana cehennem gibiydi, her gün üç beş genç canından oluyordu. Terör üzerine konuştuk biraz, ?Karanlık odaklar, darbe ortamı oluşturmak için sağ ve sol grupları çarpıştırıyor.? dedim. Terörden niçin uzak durduğumu anlattım ona.
?Mesleğini yapacak mısın?? diye sordu bana. ?Şairim. Din ve sanat aynı kaynaktan besleniyor. Belki ilerde roman da yazarım.? dedim. ?Sanatçılar, gerçeğin çıplak yüzüne bakabilecek kadar cesur olurlar.? dedi bana. Papaz, kimleri okuduğumu, hangi şiir kitaplarını, romanları okuduğumu sordu. Hıristiyan yazarları da okuduğumu, Avrupa edebiyatını, Fransız, İngiliz, Rus, İtalyan ve Alman edebiyatının şaheserlerini okuduğumu anlattım. Tolstoy?u, Balzac?ı okuyan bir Müslüman genç, bir papazdan niçin çekinsin? Edebiyat üzerinden sohbete başlamıştık.
ADANA ERMENİLERİ FRENKLEŞMİŞTİ
?Hiç yurt dışına çıktınız mı? ? diye sordum. Papaz gülümsedi, birkaç kez Fransa?ya gittiğini söyledi. ?Adanalılar, Fransızlarla Haçlı Seferleri sırasında, 11. yüzyılda tanıdılar. Fransızlar ile Ermeniler arasındaki ilişki de bu dönemde başlar..? dedim. Başını sallayarak doğruladı.
Fransa, Haçlı seferlerinin başlangıcından itibaren etkin bir rol oynamış, tüm seferlerde kuvvetlerini bulundurmuştu. Bazı Fransız kralları, haçlı seferlerine katılmıştı. Bu seferlerden birinde, Frank asilzadesi Birinci Baudoin, Ermeni danışmanı Bagrat'ın yönlendirmesi ile 6 Şubat 1098'de geldiği Urfa'da yaşlı ve varisi olmayan Ermeni Prensi Birinci Toros tarafından evlatlığa kabul edildi.
Birinci Baudoin beraberindeki şövalyeleri Ermeni zenginlerinin varlıklı kızlarıyla evlenmeye teşvik etti. Karısı ve çocukları bu sırada öldüğünden, kendisi de bir Ermeni soylusunun kızı ile evlenerek onlara örnek oldu. Ermenilerin desteğiyle Urfa Fransız toprağı haline geldi. Müslüman ahaliye çok zulüm yapıldı. Fransızlar, o zamanlar İslam toprağı olan Adana, Tarsus ve Misis gibi merkezleri de kontrolleri altına aldılar.
Papaz ?Birinci Toros Ermeni tarihinde önemli bir şahsiyettir.? dedi. Bagrat ve Birinci Baudoin hakkındaki sorularımı cevapsız bıraktı.
Papaz, konuşmuyordu. Ben heyecanla tarih bilgilerimi döküyordum: ?Haçlı seferlerine çıkan Franklardan Renaud de Chatillon, 1153 ilkbaharında, Antakya hakimesi Contance ile evlendikten sonra Ermeni Prensi Birinci Toros'un asker desteğiyle çıkartma yaptıkları Kıbrıs'taki Rumlara tarihin utançla kaydedeceği cinayet ve tecavüzlerde bulundular.? dedim. Kiliseler, manastırlar ve adadaki her şey yağmalanıp ateşe verildi. Kadınlara tecavüz edildi. İleri yaştakiler ve çocuklar boğazlandı. Burunları kesilerek ağır hakaretler edilen papazlar İstanbul'a gönderildi. ?Hristiyan?ın Hristiyan?a zulmü olarak tarihe geçti.? dedim.
Papaz, ?Renaud de Chatillon, Kıbrıs?ı Fransız adası haline getirdi.. Ama adada olup bitenleri bilmiyorum.? dedi. 12. yüzyıldan sonra Çukurova Ermenilerin Kıbrıslı Frenk reisler tarafından yönetilmeye başladığını papaz da doğruladı. ?Çukurova Ermenileri, 800 yıldır Fransa?yla ilişki halinde olduğundan Frenkleşti.? dedim, gülümsedi. Kanuni Sultan Süleyman fethedince, Osmanlının Kıbrıs?ta Fransızların hakimiyetine son verdiğini de doğruladı papaz.
ANADOLU?NUN YUMUŞAK KARNI: ERMENİLER
Fransızlar, Haçlı Seferleri sırasında "Kutsal Kudüs" yolunda ilerlerken Suriye ve çevresinin zenginliğini gördüler. O zamandan beri bu bölgeyle yakından ilgilenirler. Kıbrıs, hâkimiyetleri altındaydı. Fransızlar, Mısır, Suriye ve Çukurova üçgeninde bir hâkimiyet alanı oluşturmaya zemin hazırlamak için tarih boyunca çok çalıştılar.
Tarihi iki kişiden öğrendim. Erzurum?da İslami İlimler Fakültesi öğretim görevlisi Prof.Dr. İhsan Süreyya Sırma?dan Asr-ı Saadet?i öğrendim. Çukurova Üniversitesi öğretim görevlilerinden, benim öğrencilik yıllarımda Adana İmam Hatip Lisesi?nde tarih öğretmeni olarak görev yapan Erol Sevim hocadan da Selçuklu ve Osmanlı tarihini.
Tarih bilgimin temellerini bu iki hoca attı, (ikisi de hayattadır, Allah ikisinden de razı olsun, gönül dolusu sevgi, saygı ve selamlarımı sunuyorum) tarih bilincini kazanmamda etkili oldular. Dolayısıyla geçen yıllarda, karşılaştığım yeni bilgileri üzerine koyabileceğim sağlam bir tarih bilgisi temeli vardı. Erol Sevim hocayla ders dışında da sohbet etme fırsatı da buluyordum. Babam da aynı okulun hocalarındandı çünkü. Osmanlı?nın yıkılış dönemini, özellikle Adana tarihini ondan öğrendim, diyebilirim. Ermeni meselesini, Erol Sevim hoca bana oldukça yalın ve anlaşılır bir şekilde anlatmıştı.
Tarih boyunca Anadolu ile ilgili politika geliştiren güçler, hep önce Ermeniler ile ilgilenme ve temas kurma ihtiyacı duydular. Ermeniler, Anadolu?daki devletin hep yumuşak karnı olmuştur. Selçuklular döneminde Bizans İmparatorluğu, Haçlılar, İranlılar, Moğollar ve Memlukler, Ermenileri kullanarak bölgedeki sosyal, ekonomik ve siyasal gelişmeleri etkilemiştir.
Osmanlı İmparatorluğunun yıkılış döneminde de İngilizler, Avusturyalılar (Almanlar) Fransızlar ve Ruslar Ermenileri kullanarak nüfuz alanlarını genişletmeye ve toprak kazanmaya çalıştılar..
KESTİĞİMİZ KOLUMUZ: ERMENİLER
Napolyon Bonapart, Mısır?ı işgal edince, Osmanlı ve İngiltere bunun bir meydan okuma olduğunu biliyordu. İngilizler, Hindistan?da kalabilmek için, Osmanlı da güney topraklarını korumak için birleşip Napolyon?u Mısır?dan çıkardılar. Fakat Napolyon İtalya?yı fethedip Fransa topraklarına katınca, Fransız İmparatorluğu?nun meydan okuması ciddiyet kazandı.
1860?lı yıllarda Napolyon?un yakın ilgisi, Anadolu'daki Ermenilerde Çukurova'da devlet kurma fikrini canlandırdı. Urfa, Antep, Adana, Maraş, Hatay illerini kapsayan Klikya devleti, İskenderun?dan Akdeniz?e açılacaktı. ?Klikya Ermeni Devleti, bir Fransız projesidir? dedi papaz.
93 Harbi sonunda Rusya Osmanlı topraklarındaki Ermeni toplumu üzerinde koruyuculuk hakkına sahip olmak isteyince, Osmanlı, Berlin Anlaşması?yla İngiltere, Fransa ve Almanya'nın da Ermenileri koruyuculuk hakkını kabul etti; denge siyaseti gütmeye başladı.
Ermenileri ilk kışkırtmalar Rusya'dan geldi. Rusya, 1878 Berlin Kongresi?yle Doğu ve Güneydoğu Anadolu?da Ermenilerin çoğunlukla Kürt kardeşlerimizle birlikte yaşadığı toprakların yarısını topraklarına ilhak etti. Böylece Ermeniler Rusçuluğa başladılar.
Daha sonra Rusya, çekilmek zorunda kaldı, fakat 1919?da Fransızların komutasında ve himayesinde Adana Bölgesi?ne getirilen Ermeni Lejyonu, Adana, Urfa, Kahramanmaraş ve Gaziantep?te tarihin tanık olduğu en kanlı katliamlara girişti. Ermeniler, bu kez Fransacı oldu, Türk kardeşini, Kürt kardeşini, Rum kardeşini ve Yahudi kardeşini arkadan vurdu. Papaz, susuyordu, ben bunları anlatırken..
Boğazlanma. Birbirini yok etme. Tehcir (göçe zorlama) etme böyle başlamıştı. ?Yaşanmış olan kesinlikle soykırım değildi, çünkü Ermenilerin kökünü kazıma eylemi değildi.? dedim. Papaz acı acı gülümsedi.
?Yaşananlar, Osmanlı?nın varlığını korumak için kendi vatandaşını, yani kendi bedeninin bir parçası, bir kolu olan Ermenileri, kangren oldular diye kesip atmasına benzer bir trajediydi. Bu bir dramdır.? dedim.
Papaz, ?Yaşananlar derin bir acı.? dedi. Olayları, herkesin kendi açısından gördüğünü söyledi.
GEÇMİŞİYLE YÜZLEŞMEYEN ERMENİ PAPAZ
Bugün önümüzde duran Ermeni meselesi, Berlin Antlaşması'nın imzalanmasını izleyen dönemde ortaya çıktı. Ermeni sorunu iki yönde gelişti: 1. Batılı devletlerin Osmanlı üzerindeki baskı ve müdahaleleri. 2. Anadolu, Suriye ve Rumeli'de yaşayan Ermenilerin Anadolu'nun çeşitli yerlerinde, özellikle Doğu Anadolu ve Çukurova?da (Klikya) yeraltında örgütlenmeleri ve silahlanmaları.
Anadolu'da 1880'den itibaren çeşitli Ermeni komiteleri kuruldu. Ancak, yerel düzeyde kalan bu komiteler, Osmanlı yönetiminden şikayeti olmayan, barış ve refah içinde yaşayan Ermeni halkının ilgisini çekmedi ve başarılı olamadılar. Osmanlı Ermenilerini içeride kurulan komiteler yoluyla devlete karşı harekete geçirmek mümkün olmayınca, bu kez Rus Ermenilerine Osmanlı toprakları dışında komiteler kurduruldu.
Böylece 1887'de Cenevre'de sosyalist eğilimli, ılımlı militan Hınçak, 1890'da ise Tiflis'te aşırı, terör, isyan, mücadele ve bağımsızlık yanlısı Taşnak Komiteleri ortaya çıktı. Bu komitelere, "Anadolu topraklarının ve Osmanlı Ermenilerinin kurtarılması" hedef olarak gösterildi.
İstanbul'da örgütlenen ve Avrupa devletlerinin dikkatlerini Ermeni meselesine çekerek Osmanlı Ermenilerini kışkırtmayı hedefleyen bu iki örgüt, birbiriyle yarışırcasına ayaklanma girişimlerinde bulundular: İlk isyan 1890'daki Erzurum'da gerçekleşti. Aynı yıl meydana gelen Kumkapı gösterisi, 1892-93'te Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, 1894'te Kozan (Sasun) isyanı, Babıali gösterisi ve Maraş (Zeytun) isyanı, 1896'da Van isyanı ve Osmanlı Bankası'nın işgali, 1903'te ikinci Sasun isyanı, 1905'te Sultan Abdülhamid'e suikast girişimi ve nihayet 1909'da gerçekleşen Adana isyanı izledi. İsyanların Osmanlı kuvvetlerince bastırılması, dünya kamuoyuna propaganda maksatlı olarak "Müslümanlar Hıristiyanları katlediyor" mesajıyla yansıtıldı ve Ermeni sorunu giderek uluslararası bir sorun niteliği kazandı.
Papaz, gittikçe yüzleşme halini alan sohbeti bitirmeye çalışıyordu. Bütün beklediğim, ?Biz Ermeniler, emperyalizmin oyununa geldik.. Fransızlarla tarihi bağlarımız vardı, onlara güvendik, ama onlar bizi yarı yolda bıraktılar, aldattılar.. Keşke yaşanmasaydı. Çok üzgünüm.? demesiydi. Samimi bir itiraf. Bunu yapmadı.
Bir Müslüman genç olarak, Adana?nın dini hayatında saklı olan bir sırrı öğrenmek için papazı ziyaret ediyordum: Türkler, Kürtler, Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler Adana topraklarında yıllar yılı birlikte yaşamışlar, bu beşli aynı vatanın kaderini paylaşmışlar. Adana?da Türkler, Kürtler, Rumlar ve Yahudiler duruyor. Ermeni vatandaşlarımıza ne olmuştu? Adana Tepebağ?daki Bebekli Kilisesi niçin Ermenisiz kalmıştı?
?Ermenilerin Kilisesi var. Cemaati neden yok?? sorusunun cevabını elbette biliyordum. Papaz ne Hıristiyanlık üzerine konuştu benimle, ne de Ermeni tarihini anlattı. Adana?yı sevdiğini belirten birkaç söz söyleyerek beni başından savdı.
Ermenilerin, kendi gerçekleriyle yüzleşmelerini istemeden, yalnızca bizden geçmişimizle yüzleşmemizi isteyenler, dünya güçlerinin oyununa geliyor ve Türkiye?ye ihanet ediyor.
DÜNYA GÜÇLERİNİN ORTADOĞU PROJELERİ
Dünya Ermeni nüfusu 10 milyon kadar. Çoğunluk Gregoryen denen Ermeni Ortodoks mezhebindendir. Ancak Katolikler de çoktur. Az sayıda Protestan da var.
Sovyetler?den ayrılan komşumuz Ermenistan?da 3 milyon nüfus yaşıyor. 5 milyonken 2 milyonu son yıllarda başka ülkelere göçtü. Geri kalan 7 milyon kadarı çeşitli ülkelerdedir: Rusya Federasyonu?nda 2 milyon 225 bin, Gürcistan?da 400 bin, Ukrayna?da 100 bin Ermeni yaşıyor. Ünlü ABD Ermeni diasporası 400 bin ve Fransa diasporası 500 bin nüfustan oluşuyor. Türkiye?de büyük çoğunluğu kaçak 100 bin kadar Ermeni var. İran?da 500 bin, etkisi altındaki Suriye?de 320 bin ve Lübnan?da 300 bin Ermeni var ve İran?ın elinde 1 milyondan fazla bir nüfusla Ermeni kartı var. Polonya?da 100 bin, Arjantin?de 130 bin Ermeni bulunuyor. Kanada, Avustralya, Brezilya ve Avrupa devletleri gibi ülkelerde Ermeni azınlıklar yüz binin altında.
Ermeniler, dün Fransa?nın, İngiltere?nin ve Rusya?nın, bugün de ABD?nin maşası olduklarını hiç bir zaman kabul etmeyecekler. ABD ve Fransa?da dehşetli dayanışma içindeki Ermeniler, büyük meblağlarda paraya sahipler.
Fransa?nın Ermeni soykırımı yasası çıkarmasını, ardından da soykırımı inkarı suç sayan yasayı çıkarma girişimini tarihi derinliğini bilmeden konuşanlara gülüyorum. Bunları, Fransa?da Sarkozy?nin seçim oyunu görmek çok büyük bir gaflettir.
Ermenistan?ın geleceğini Rusya, ABD, İngiltere, Fransa ve İran diasporaları şekillendirecek.
Ermeni meselesi, İsrail?den önce tarih sahnesine çıkmış bir Ortadoğu ve doğu Akdeniz projesidir.
Dünya güçleri, Yunan, Bulgar, Sırp ve Ermeni meseleleriyle Osmanlıyı zincirleyip diri diri parçalamıştı. Bugün de Kürt, Kıbrıs, Ermeni ve Filistin meseleleriyle Türkiye Cumhuriyeti?ni zincirlemiş, parçalamaya çalışıyor.
Ermeniler, 1915 olaylarını çarpıtıp Türkiye?yi dolandırmak istiyorlar. Bölgede çıkacak bir savaşta Türkiye aleyhine çalışarak toprak kazanmaya çalışacaklar. Kıbrıs, ?Büyük Ermenistan Devleti?nin çekirdeğidir ve dünya güçlerinin masasındadır.
Muhtemel ABD-İran savaşında Türkiye, müttefiki Amerika?ya destek vermezse, Ermenistan Kuzeydoğu Anadolu?dan parça koparmak, Ağrı Dağı?nı ele geçirmek, Karadeniz?den denize ulaşmak ve Büyük Ermenistan hayalini gerçekleştirmek amacındalar.
Ermenilerin çoğunluğu bu iki hayale inanıyor. Haritaları bile çizilmiş.
Yetkili bir tarihçiler kurulundan gelebilecek kararlar ödlerini kopartıyor. Politikacılara tarihçi rolü verilmek isteniyor.
Filistin, İsrail?in, sözde ABD adına, doğu Akdeniz?de hükümranlığı meselesidir.
Bu dört dosya, Ermeni, Kürt, Kıbrıs ve Filistin meseleleri Türkiye?ye büyük tehdit oluşturuyor.
Bebekli Kilise?nin Papazı, ilk ziyaretimde Adana?daki Ermeni olaylarını konuşmadı benimle. Aynı yıl, üç ay sonra 24 Nisan 1979?da da ziyarete gittim. Görevli, kapıda halimi hatırım sorup papazın meşgul olduğunu söyleyerek beni yolcu etti, içeri bile almadı.
Papaz efendi, Ermeni meselesini konuşmaya geldiğimi tahmin ettiğinden önceki gibi beni Bebekli Kilise?ye alıp sohbet etmedi, karşıma çıkmadı. Papazın şahsında Ermenilerle yüzleşmeye çalışmam, karşılık bulmadı.
O günden beri, Türklerle Ermeniler yüzleşip, yanlışları itiraf ederek ve birbirlerinden özür dileyerek, barış içinde geleceğe bakmalarının imkansız olduğunu düşünürüm hep.
Mustafa Yürekli / Haber 7
mustafa.yurekli@gmail.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.