Bir Kitap Sponsor Bekliyor- II
Üç yıl uğraştım Türk Milliyetçiliğinin İnkişafı ve Adana isimli kitabım için.
Kim ne için emek ediyorsa karşılığını muhakkak alır, derler. Derler ama emeklilerin de aldığı ortada… Bu sebeple emeğimin karşılığını alır mıyım?
Kim bilir?
Emekli bilir. Eee, ben de emekliyim. Bu sorunun cevabını bilirim de bilmezden geleyim, tecahül-i arif sanatı olsun.
Kitap bitti ama yayıncılar yazara para vermeden kitabı basmak ister hatta üste para yetmedi garantili satış ister. SEKA satıldı, kâğıt çok pahalı, biz ne yapalım derler, dertli mi dertliler. Haklılar mı, onu bilmiyorum.
İşte bu sebepler bu kitap için bir yayıncı, bir sponsor arıyorum tarım ve sanayi şehri Adana’da.
Adana’nın büyük portakal bahçesi olan zenginlerine bu kitap sizden para bekliyor diye açık mektup yazacaktım ki bu yıl portakalların dalında kaldığı, üreticinin zararda olduğu aklıma geldi. Yutkunup sustum.
Beyaz altın ovası Adana’nın pamuk krallarına sesleneyim dedim. Onlar da sürekli zarar ediyoruz, borçtayız, bizde de yok, diye ünlediler.
Kırmızılardan umutlandım, karpuz, domates kralları nerde diye aranırken tüccarın karpuzu, domatesi tarlada yok pahasına aldığını öğrendim. Onlar da bittik biz, dediler.
O zaman altın ovada arpa, buğday krallarına sesleneyim dedim ama bir dokunup bin ah işitmekten korktum. Her şey tarlada, bahçede ucuz; pazarda, manavda özellikle de markette pahalı mı pahalı.
Kazananlar marketler olduğuna göre üç harfli marketler bana sponsor olur mu?
Kazan kazan anlayışındakiler kitaba yatırım yapar mı?
Sen de kazı kazan, loto, toto, piyango al, bir umut, dediler, dediler. Haşa, günah, emeksiz kazanç olmaz, dedim.
Amaan sen de alemsin, emek ettin de ne oldun, emekli oldun, dediler, güldüler de güldüler. Onlar güldü, ben düşüncelere daldım.
Bu zamanda kitap çıkarmak da pek akıllıca bir şey değil galiba. Düşünüyorum da yevmiyeye gitsem, sabun bezi örüp satsam üç yılda ne kazanırdım?
Yazarlık kâr amacıyla yapılmaz; kalem, kiralık ev mi ki kazanç getirsin, dediler. Yani anlayacağınız biz de beyin bedava, kalem bedava…
Ve bu zamanda yalan yok, yazdığından para kazandığını söyleyen yazarlara gıptayla bakıyorum. Bu işin de bir yolu yordamı var da ben mi bilmiyorum?
Dediler ki önceki kitabını belediye çıkarmıştı; siyasi partilere, belediye başkan adaylarına söyle; bu kitabı da çıkarmak için, söz al. Seçime giderken adayların vaatleri yağmur gibi iniyor, dediler. İyi ama seçimden sonra icraatı gören var mı, dedim. Yok yok, Sarıçamlar bardak oldu, dediler.
İşleri iyi giden birileri vardır ama ben onlara ulaşamam, kapı kapı dolaşıp kitabımı pazarlayamam. Böyle birilerini bilen varsa Adana aşkına söylesin de kitap okuyucuya ulaşsın.
Okuyan mı var ki, akıllı telefonlar var, dediler. Boşu boşuna uğraşma, hem gözlerine yazık, profesör mü olacaksın bu yaştan sonra, allan pullan gez toz diye akıl verdiler.
Şimdi bu kitabı yazıp bitirdiğime sevinsem mi bilemedim. Bu şartlarda ne yazar ne yayıncı ne okuyucu rahat.
Para parayı çeker derler ama bakarsın devran döner, bir varsılın parası da benim kitabı çeker.
Emekli dertli, ben dertli, yazar dertli, kadınlar dertli…
Arabeske mi vursam kendimi. Müslüm Baba “Dert bende derman sende” dese, Ferdi Tayfur “Durdurun dünyayı başım dönüyor.”
Dünyayı durdurup kötüleri atmak mümkün olsa keşke dedim.
Bergen dertli dertli okuyor: “Senin derdin dert midir benim derdim yanında.”
Bütün bunlar da dert mi ki Doğu Türkistan’ın derdi yanında… Gazze’deki mazlumların derdi yanında…
İşte böyle derdimi kelimelerle dökerek, kitabıma bir sponsor dileyerek, ilk emri “OKU” olan yüce Allah’tan umut kesilmez diyerek, dünyadaki bütün zulüm görenlere kurtuluş dileyerek köşeme çekilmeye karar verdim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.