Mustafa Yürekli
Self Kolonyalizm: 1.Toplumu Geleceğe Hazırlamak
Devlet adamı olmanın şartlarından biri de basiretle kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapıp toplumu hazırlamaktır.. İslam Birliği, onun aşamalarından biri olan Tük Birlği ideallerini ütopya gören ve gelecek perspektifi olmadan devlet yönetmeyi Atatürkçülük sayan bir anlayış devlet adamı olmanın önündeki en büyük engeldir..
29 Ekim 1933’te genç Cumhuriyetimizin 10. Yılı kutlanırken Mustafa Kemal Paşa Türk Ocağı'nda yabancı diplomatlara yemek vermektedir. Konuklar arasında bulunan Zeki Bey isminde genç bir doktor Mustafa Kemal Paşa'ya şunu sorar;
-Milletlerin babadan oğula geçen uzun vadeli idealleri vardır. Siz bize böyle bir ideal aşılamadınız, yahut benim haberim yok. Bunu açıklar mısınız?
Mustafa Kemal Paşa kalabalık ortamda bu soruyu şöyle yanıtlar;
-Bunlar vicdanımıza yazılmış gerçeklerdir; konuşulmaz, yaşanır!
Daha sonra Mustafa Kemal Paşa herkesin bayramını kutlayıp Dr. Zeki Beyi yanına alarak Genel Müdür odasına çıkar ve duvardaki haritada Sovyetler Birliğini göstererek şöyle der;
''Bugün ölümsüz gibi görünen nice güçlerden, ileride belki pek az bir şey kalacaktır… Sovyet Rusya bugün dostumuzdur, komşumuzdur… Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez… Sovyet Rusya parçalanabilir! Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler, avuçlarından sıyrılabilirler… Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir! İşte o zaman Türkiye, ne yapacağını bilmelidir! Sovyet yönetiminde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onları arkalamaya hazır olmalıyız! “Hazır olmak” yalnız o günü susup beklemek değildir, “hazırlanmak lazımdır.” Milletler, buna nasıl hazırlanırlar? Manevi köprülerini sağlam tutarak! Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih bir köprüdür! Bugün biz, bu toplumlardan dil bakımından, gelenek, görenek, tarih bakımından ayrılmış, çok uzağa düşmüşüz! Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim, onlara yaklaşmamız gerekli. Tarih bağı kurmamız lazım. Folklor bağı kurmamız lazım. Dil bağı kurmamız lazım. Bunları kim yapacak? Elbette biz.. Nasıl yapacağız? İşte görüyorsunuz, “Dil Encümenleri”, “Tarih Encümenleri” kuruluyor. Dilimizi, onların diline yaklaştırmaya, tarihimizi ortak payda haline getirmeye çalışıyoruz. Böylece, birbirimizi daha kolay anlar hale geleceğiz... Ortak bir dil amaçladığımız gibi, ortak bir tarih öğretimiz olması gerekli… Ortak bir mazimiz var, bu maziyi, bilincimize taşımamız lazım. Bu sebeple okullarda okuttuğumuz tarihi Orta Asya’dan başlattık! Bizim çocuklarımız, orada yaşayanları bilmelidirler. Orada yaşayanlar da bizi bilmeli. İşte bunu sağlamak için de “Türkiyat Enstitüsü”nü kurduk. Kültürlerimizi, bütünleştirmeye çalışıyoruz! Ama bunlar, açıktan yapılmaz! Adı konarak yapılacak işlerden değildir. Yanlış anlaşılabileceği gibi, savaşlara da sebep olabilir. Bunlar, Devletlerin ve Milletlerin derin düşünceleridir! İşitiyorum: Benim dil ve tarih ile uğraştığımı gören kısa düşünceli bazı vatandaşlarımız; “Paşanın işi yok! Dil ile tarih ile uğraşmaya başladı” diyorlarmış. Yağma yok! Benim işim başımdan aşkın. Ben bugün çağdaş bir Türkiye kurmaya ne kadar çalışıyorsam, yarının Türkiye’sinin temellerini de atmaya o kadar dikkat ediyorum. Bu yaptıklarımız, hiçbir millete düşmanlık değildir. Barıştan yanayız, barıştan yana kalacağız! Ama durmadan değişen dünyada, yarının muhtemel dengeleri için hazır olacağız. Bunları sana, akıllı bir genç olduğun için söylüyorum.. Sen bil, gerekçesini kimseye söylemeden böyle davran, çevrenin de böyle davranması için gerekeni yap! İdealler konuşulmaz, yaşanır! İşte senin sorunun karşılığınıda böylece vermiş oldum!''
Mustafa Kemal Paşa'nın ölümünden hemen önce Hatay’ı ülkemize dâhil etmeyi başarmış, Musul ve Kerkük konusundaki girişimleri Şeyh Said isyanıyla yazık ki engellenmiştir. Türk Birliğinin günün birinde gerçekleşeceğine inanan Mustafa Kemal Paşa Finlandiya’da Rusça, Fince ve Türkçe dâhil dört dilde yayın yapan ve çoğunluğu Rusya’da dağıtılan “Yeni Turan” isimli gazetenin çıkarılması için örtülü ödenekten kaynak sağlamıştır. Bu gazetede "Azerbaycan'dan", "İdil-Ural'dan", "Kırım'dan" ve "Türkistan'dan" başlığı altında Türk dünyası ile ilgili ayrıntılı bilgilerin yer aldığı makale ve haberlere "İstanbul Mektupları" adını taşıyan bir başka bölümünde ise Türkiye ile ilgili haber ve makalelere yer verilmiştir.
Düşünün Sovyet Rusya yeni kurulmuş daha, tüm endamı ile iki kıtaya baştanbaşa yayılmış, bir dünya savaşından galibiyetle çıkmış, kudretiyle tüm dünyayı etkilemekte. Genç Türkiye Cumhuriyetinin lideri Mustafa Kemal Paşa 1933 yılında böyle bir öngörüde bulunuyor. Bu öngörüye istinaden bir ideal yaratıyor ve bu idealin gereklerini kurmaya başlıyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan çift kutuplu dünya sisteminde SSCB dünyada kutuplardan biriydi.. Kırkbeş yıl sonra SSCB çöktü.. Bu sürede Atatürkçülük adına darbeler yapıldı, anayasalar yazıldı, partiler kuruldu; İnönü, Bayar, Gürsel, Sunay, Korutürk ve Evren Mustafa Kemal Paşa'nn koltuğundan geçtiler..
Gerçekten 1991 yılında Mustafa Kemal Paşa'nın öngörüsü gerçekleşince Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan bağımsızlığını ilan etti. Mustafa Kemal Paşa'nın 1933 yılında bahsettiği “dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz”e biz sahip çıkabilmek için ne yapmıştık?
Devlet adamı olmanın şartlarından biri de basiretle kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapıp toplumu hazırlamaktır.. İslam Birliği, onun aşamalarından biri olan Tük Birlği ideallerini ütopya gören ve gelecek perspektifi olmadan devlet yönetmeyi Atatürkçülük sayan bir anlayış devlet adamı olmanın önündeki en büyük engeldir..
Bugün önemli bir miktarı Amerika Birleşik Devletlerinde olmak üzere İngiltere, Fransa, Almanya gibi pek çok batı ülkesinde genellikle üniversitelerin bünyesinde faaliyet gösteren Orta Asya Araştırma Merkezleri mevcut. Bunlar bilimsel çalışmalar yapıyor, bilgi topluyor, inceliyor, araştırıyor, kurguluyor ve üretiyorlar.
Biz ne yapıyoruz? Neler yapmalıyız? Daha neler yapmalıyız?
MUSTAFA YÜREKLİ: Self Kolonyalizm / 2.Anlamlandırma Sorunu
Kemalizm, siyasal doktrinler tarihine geçmiş, dünyadaki sosyal bilim çalışmalarında, siyasal düşünce kaynaklarda ayrıntılı bir biçimde irdelenmiş, özgün bir ideoloji değildir. Mao, Enver Hoca Marksizmin alt okulları olarak anılırlar. İslam ülkesinde iktidara gelmiş, vaziyet ve istikameti belirlemiş Nasırizm, Baasçılık ya da Kemalizm, jekoben bir Batıcı kadronun icraatı olmaktan öteye geçemez; hatta bu yerel ideolojiler her dönemde çeşitli Batıcı kesimler tarafından yürütülen bir aksiyondur.
Mustafa Kemal Paşa, daha sonra Kemalizm adı alacak, Altı Ok’la sembolleştirilen, savunduğu ve uygulamaya koyduğu siyasal programın sistemli bir ideoloji olmadığını bizzat kendisi kabul eder, hatta buna ısrarla sahip çıkar:
“Neşrettiğim programı, bir fırka-i siyasiye için gayrikafi, kısa bulanlar oldu. Halk Fırkası’nın programı yoktur dediler. Filhakika umdeler namı altında malum olan programımız, itiraz edenlerin gördükleri ve bildikleri tarzda, bir kitap değildi. Fakat esaslı ve ameli idi. Biz dahi gayrikabili tatbik fikirleri, nazari bir takım teferruatı yaldızlayarak bir kitap yazabilirdik. Öyle yapmadık. Milletin maddi ve manevi teceddüt ve inkişafatı yolunda efal ve icraat ile akval ve nazariyata tekaddüm etmeyi tercih ettik." (Nutuk, s.718 -719.)
Yapılan işin, söz ve düşünceden / kuramdan önce gelmesi, yani aksiyonun doktrinden ağır basması, Kemalist ideolojinin ait olduğu Batıcı ideolojiler arasında önemli bir özelliğidir. Çünkü doktrinin esnek olması, içeriğinin katı bir biçimde tanımlanmamış olması gerekir.
Mustafa Kemal Paşa, doktrinin donması ve temelden çökmesi tehlikesine işaret ederken, aynı zamanda ait olduğu “hikmet-i hükümet” gereklerine tabi olan, pragmatik, modernleşmeci, Batıcı ideoloji dünyasının kaygılarını da dile getirir. Bu da Kemalizmin self kolonyalist ve hegemonyacı özelliğini güçlendirir.
Kemalizm, siyasal doktrinler tarihine geçmiş, dünyadaki sosyal bilim çalışmalarında, siyasal düşünce kaynaklarda ayrıntılı bir biçimde irdelenmiş, özgün bir ideoloji değildir. Mao, Enver Hoca Marksizmin alt okulları olarak anılırlar. İslam ülkesinde iktidara gelmiş, vaziyet ve istikameti belirlemiş Nasırizm, Baasçılık ya da Kemalizm, jekoben bir Batıcı kadronun icraatı olmaktan öteye geçemez; hatta bu yerel ideolojiler her dönemde çeşitli Batıcı kesimler tarafından yürütülen bir aksiyondur; sağ, sol, liberal, milliyetçi, muhafazakar ve feminist bütün Batıcı akımları kendilerine bir etki alanı açarken kullandıkları güçlü bir referans, soyut bir meşruiyet kaynağıdır. Daha da önemlisi Kemalizm, parti adları değişse de bütün iktidarların ideolojisidir; çünkü resmi ideolojidir, anayasal zorunluluktur.
Türkiye’de siyasetin bir özgün öğretiye, sağlam bir düşünce sistemine dayanmaması ile uygulanan Batıcı politikaların günübirlik oluşu arasında doğrudan bir irtibat vardır. Çünkü Türkiye’da siyaset, tarihselliğini kaybetmiş, gündeliklik içinde bozbulanık akmaktadır. Bu yüzden doğru anlamlandırma sorunu, Tanzimat’tan beri siyasi kadroların yakasını bırakmamaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.