Merhamet
“... senden ümit kesmem, kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır. Sevgili, en sevgili, ey sevgili!” (S. Karakoç)
Ya gökten yağmasaydı, merhamet; ya bitmeseydi yerden!
Tatlı su merhameti gösterilmeyip de hep tuzlu suya mahkûm edilseydik. Sadece ağaca bağlı kalsaydın; toprak ve bitki merhamet edilmeseydi. Bir renk olsaydı sadece ve gökyüzünün mavi olduğunu hiç bilmeseydik. Sonsuz nefes sahibi, nefesleri önceden bilinen bir sayıya göre verseydi...
Dilimiz olsa da sesimize, elimiz olsa da parmaklarımıza, ağzımız olsa da dişlerimize, gözlerimiz olsa da gözkapaklarımıza merhamet edilmeseydi...
Ey insan!
Her yönüyle ve her haliyle merhamete muhtaç olan insan! Bir gün mutlaka merhamet dilenecek olan insan!
Sözün merhametsiz olmasın,
özün merhametsiz olmasın,
gözün merhametsiz olmasın!
Bağışlanmış canların emaneti, bağışlayanın elindedir; sen alma! Savunmasız yüreklerin ve bedenlerin emaneti var edendedir; sen yok etme!
Köyün en merhametlisi vardı bir zamanlar; şimdi kim? Apartmanın, sokağın, mahallenin, şehrin en merhametlisi... Merhamet bahşedenin hatrı için merhamet sahipleri tarafından uyarılırdın, hatırladın mı?
Denizi ve toprağı yok sayıp tuzun eksikliğine yanmak sanırım beyhude.
Bir merhametle var olup merhameti unutmak ne acı!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.