Mustafa Yürekli
Dünya hakimiyetinin anahtarı: İstanbul..
Mustafa Yürekli, Rum Suresi'ne, dünya hakimiyetinin anahtarı olan İstanbul'un fethinin, İslam Birliği'ni buradan sağlanacağının ifade edilişine dikkat çekiyor. İslam dünyasındaki İstanbul sevgisinin arka planını ve kaynağını gündeme getiriyor.
Modern Fransa'nın kurucusu ve birinci Fransa İmparatoru Napoleon Bonaparte[1], İstanbul'a olan aşkını, ?Eğer dünya bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu.? diyerek dile getirmiştir. Napolyon'un İstanbul aşkı, Fransa İmparatorluğu'nu cihangir bir devlet haline getirme, dünyaya hükmetme arzusunun ifadesiydi. Napolyon, Asya ile Avrupa, Doğu ile Batı arasında köprü olan İstanbul'un ve Anadolu'nun jeo politik konumu, özellikle boğazların tartışma götürmez önemi konusunda da ?İstanbul bir anahtardır. İstanbul'a egemen olan dünyaya hükmedecektir.? demiştir. Dolayısıyla dünyayı yönetmek isteyen her ülkenin, İngiltere, Rusya, Almanya ve Amerika'nın yöneticilerinin de İstanbul aşkı olduğunu söyleyebiliriz rahatlıkla. Ne var ki ülkemizde İstanbul'un bu jeopoltik ve tarihi derinliğini göremeyenler vardır.
Peyami Safa, ?Fatih Harbiye? romanında, iki İstanbul'u anlatır.. Fatih, milletimizin ana gövdesini, kendi medeniyetimizi temsil eder. Harbiye, bugünkü adıyla Taksim de ?Batı? medeniyetini temsil eder. Yahya Kemal, Taksim'i ?Ezansız Semtler'den biri olarak saydı. Şişli, Beyoğlu ve Taksim, millet olarak yenildiğimiz, sömürgeleştirildiğimiz yerdir, emperyalizmin üssüdür. Taksim'deki Gezi Parkı Eylemleri'nin tarihi arka planı da budur. Topçu Kışlası'nı yapmak, cami yapmak Taksim'i millileştirmektir, işbirlikçi bürokratik oligarşinin sultasına son vermektir, bağımsızlaşmaktır. Türkiye'ye, İstanbul'a, Fatih'e karşı Taksim'de saf tutanlar, Beyaz Türkler'dir, dünya güçleriyle işbirliği içinde olanlar, ülkemizi sömürgeleştirenlerdir. Taksim, darbecilerin, cuntaların, bürokratik oligarşinin üssüdür.
Milletimiz için İstanbul demek, Fatih demektir, hem bir devlet adamı olarak, hem de semt olarak. Taksim, Fatih'i, Ankara İstanbul'u baskıda tutarak, ülkemizi vaziyet ve isitkamet etmektedir. Dünya güçleri, Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya, İstanbul'u elimizden alamadı ama, işbirlikçilerle Taksim'i bütün bir şehre, hatta tüm ülkeye hakim kıldı. Günümüzde ?Hangi İstanbul?' sorusu çok önemlidir. Milletimiz, Taksim'in sembolik anlamının farkındadır. İstanbul, Taksim'e hakim olduğu zaman, ülkemiz bağımsızlaşmış demektir. Bu yüzden Türkiye, hatta bütün bir İslam coğrafyası Taksim'e karşı İstanbul'u savunmak zorundadır.
İslam milleti, son 500 yılda dünyayı yönettiği dönemlerde, başkenti İstanbul'du. Ankara'ya çekilmemizin bir adı ?güç toplamak' ise, öteki adı da ?dünya yönetiminden el etek çekmek, içimize kapanmak ve pasif bir şekilde beklemek'tir. Milletimiz bilir ki İstanbul'dan Ankara'ya hicretimiz, İstanbul'u yeniden fethetmek içindir. İstanbul'un çağımızda yeniden fethi, onun dünya başkenti olması ve İslam birliğinin sağlanarak İslam milletinin Batı'nın sultasından kurtulması anlamına gelmektedir. İstanbul'u dünya başkenti yapmak, İslam dünyasının tek kurtuluş umududur. Ankara'yı, modernleşerek kendimizi sömürgeleştirmeyi Taksim'den savunmak Batı'nın ekmeğine yağ sürmektir. İslam dünyasının yüzü İstanbul'la gülecektir. Bu ilahi hükmü Kur'an-ı Kerim bize bildirmektedir.
KUR'AN-I KERİM'DE İSTANBUL
Allahu Teala, kara ve denizleriyle nasıl yeryüzünü özel bir şekilde tasarladıysa, aynı şekilde İstanbul'u da özel bir konumda yaratmıştır. Napolyon'dan itibaren, dünyayı yöneten güçlerin İstanbul aşkına düşmeleri de, İstanbul'un sözkonusu ilahi konumundan, yeryüzünün kalbi oluşundandır. Allahu Teala İstanbul'un ve Anadolu'nun jeopolitik önemini ve İslam milletinin kaderinin belirlendiği yer oluşunu Rum Suresi'nde[2] açıklamıştır. Rum, Bizans, Doğu Roma İmparatorluğu demektir ve başkenti de İstanbul'dur. Bu yüzden Rum Suresi'ni, İstanbul Suresi olarak da okuyabiliriz.
Rum Suresi, ?Elif, Lâm, Mîm.? harfleriyle başlamaktadır; Allah daha iyi bilir ki Kur'ân'ın anlamındaki mucize olan ayetlerden önce, mucizeyi ifade eden, ilahi sırra işarettir. İkinci ayet, ?Rumlar yenildi.? şeklindedir. Peygamberimizin (s.a.v.) gönderildiği dönemde, Doğu Roma ile İran, dünyanın en büyük iki devletiydiler. Miladın 613. yıllarında bu iki komşu ve rakip devlet, birbirleriyle kanlı bir savaşa girdi. İran, İkinci Hüsrev'in, Rum Hirakl'in hükmü altındaydı, sınırları Dicle ve Fırat nehirleri üzerinde birbiriyle birleşiyordu. Filistin, Suriye, Mısır ile Irak'ın bir bölümü ve küçük Asya (Anadolu) Rumlara tabi idi. İranlı'lar, Rumlara iki taraftan saldırdılar. Güneyden, Dicle ve Fırat üzerinden Suriye'ye, ayrıca doğudan, Azerbeycan ve Ermenistan tarafından küçük Asya'ya (Anadolu'ya) saldırdılar. İran orduları, Rum kuvvetlerini her iki cepheden geri atarak denize dökünceye kadar takip etti. Suriye'deki bütün mukaddes şehirleri işgal etti. Milâdın 614. yılında bütün Filistin'i ve Kudüs'ü ele geçirdi. Bu işgal sırasında bütün kiliseler yıkıldı. İşgal ta Mısır'a kadar yayıldı. Milâdın 616. yılında İranlı'lar bir taraftan Nil vadisini işgal ederek İskenderiye'ye ulaştılar, diğer taraftan bütün Anadolu'yu ele geçirerek, Doğu Roma İmparotorluğu'nun başkenti olan Kostantıniye'ye, yani İstanbl'un boğaziçi sahillerine, Üsküdar'a kadar geldiler. Böylece egemenliklerini Irak, Suriye, Filistin, Mısır ve Anadolu'ya yaydılar. İran işgaliyle, Doğu Roma İmparatorluğu'na bağlı birçok ülkenin isyanına yol açtı; Afrika'daki ülkeler, Avrupa tarafındaki vilayetler, hatta İstanbul'a komşu şehirler, Roma'nın egemenliğinden çıktılar. Kısaca doğu Roma İmparatorluğu çöktü. Romalıların bu yenilgi haberi, Mekke'ye ulaştığı zaman, müşrikler sevinmiş ve Müslümanlara karşı, onların yenilgisinden duydukları sevinci açığa vurmuşlar: "Siz ve hıristiyanlar kitap ehlisiniz, biz ve Fâris (İranlılar) ümmiyiz; bizim kardeşlerimiz, sizin kardeşlerinizi tepelediler. Biz de sizi tepeleriz." demişlerdi. Bunun üzerine Hz. Muhammed'in bir mucizesi olmak üzere bu ayet indi: ?Rumlar yenildi.? Rum İmparatorluğu öyle perişan olmuştu ki, iç isyanlarla devlet ihtilâle uğramış, ordusu dağılmış, hazinesi boşalmış, imparator Hirakl, İstanbul'u terkederek Kartaca'ya kaçmayı bile planlamıştı. Böyle bir çöküş içinde Romalıların birkaç yıl zarfında toparlanıp canlanarak yeniden galip geleceklerini iddia mümkün değildi. Romların yeniden İran'ı yeneceği ihtimalini savunmak, normal olarak akılların havsalasına sığacak bir şey değildi.[3]
Allahu Teala, peygamberine üçüncü ayette, müjdeli haberi verir: ?Fi edne'l ardı / yeryüzünün her köşesine en yakın yerde? buyurarak, İstanbul'un ve Anadolu'nun jeopolitik konumuna vurgu yapar. Gerçekten İstanbul, Avrupa, Asya, Ortadoğu ve Afrika'ya en yakın yerdir, çok özel bir konumu vardır. Ayette, İstanbul'un bu jeopolitik konumuna vurgudan sonra, ?İstanbul'daki Rumlar, bu yenilgilerinden sonra galip gelecekler.? buyrulmaktadır. Dördüncü ayette, süre verilmekte, ?fi bıd'ı sinin / birkaç yıl içinde? buyrulmaktadır. "Bıd" kelimesi üçten dokuza kadar olan bir sayıyı ifade eder. Zafer ve yenilginin Allah'ın takdiri olduğu, ?Emir, önde de Allah'ın, sonda da..? buyrularak ifade ediliyor bu ayette. Ayrıca ?ve yevme izin yefrahu el mu'minûne.. / o gün inananlar, ferahlayacak, sevinecek.? buyruldu. Nitekim "Bedir" günü Müslümanlar, Mekkeli müşrikleri, Rumlar da, İranlıları yendiler.. Böylece Kur'an mucizesi gerçekleşti. Bu olaylar, ayetin aktüel boyutu..
DÜNYA HAKİMİYETİNİN ANAHTARI: İSTANBUL
Kıyamet gününe kadar geçerli, evrensel kitap, Allah'ın kelamı olan Kur'an-ı Kerim'in Rum Suresi'ndeki sözkonusu ilk ayetlerine tarihi derinliğiyle bakınca, ?İstanbul, yenilgiden kısa süre sonra zaferler de kazanabilir.. Zaferi ve yenilgiyi belirleyen Allahu Teala'nın, dilediğine zaferi vereceğinin bir işaretidir bu. Burada iki vaat vardır. Biri İstanbul'un zaferi.. Diğeri de müminlerin zaferi ve sevinçleri. Müslümanlara yönünü de belirtmektedir bu ayet. Sonunda İstanbul'u fethedecek Müslümanlar, sevinecek, dünya hakimiyetini ele geçirerek rahatlayacak ve güvenliğe kavuşacaktır.? buyrulmaktadır.
Gerçekten iki kez savaşan Roma ve İran, çok zayıflamış, İslam'ın yayılmasını kolaylaştırmıştır.. İslam, Hz.Peygamber (s.a.v.) zamınından itibaren İstanbul'a doğru yönelmiştir. ?Istanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur.? hadisini de bu surenin aydınlığında anlamak gerekir. İstanbul'un fethinden sonra da İslam milleti rahatlamıştır. İstanbul, Müslümanların kaderini belirlemiş, ağladıkları ve güldükleri uluslararası koşulların göstergesi olmuştur. Napolyon, ?İstanbul bir anahtardır. İstanbul'a egemen olan dünyaya hükmedecektir.? diyerek, bu ayetin anlamından haberdar olmadığından, bilmeden vurgulamıştır.
Kur'an-ı Kerim'de, Rum Suresi'nde, İstanbul'un yeryüzündeki merkezi konumuna, tarihin belirleyici noktası oluşuna ve İslam milletinin kaderinin de bu noktada belirleneceğine işaret edilmiştir. Bunu anlayan sahabeler, İstanbul'un fethini ülküleştirmiş, Eyup Sultan Hazretleri (r.a.) İstanbul surlarına yerleşerek bu ülküyü, çağlar boyu sürecek en yüksek çağrı haline getirmiştir. Fatih Sultan Mehmet de, dünya hükümranlığının anahtarı İstanbul'u fethederek, İslam milletinin güvenliğini sağlamış, rahatına ve mutluluğuna hizmet etmiştir. Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul'u fethetmeden önce bir kaside yazdı. Fatih, İslam'ın fetih zihniyetini anlattığı bu kasidede, Allah'u Teâlâ'dan yardım istedi.
İmtisal-i câhidü fillah olubtur niyyetim,
Din-i İslam'ın mücerred gayretidir gayretim.[4]
Fazl-ı Hakk u himmet-i cund-i ricâlullah ile,
Ehli küfrü serteser kahreylemektir niyyetim.[5]
Yavuz Sultan Selim, Hz.Peygamber'den (s.a.v.) 1000 yıl sonra, Avrupa'nın dünya hakimiyetiine soyunduğu 16. yüzyılın başında, halifeliği Mısır'dan İstanbul'a getirerek, Rum Suresi'ndeki sırra vakıf olduğunu göstermiş ve İstanbul'da İslam Birliği'ni gerçekleştirmiştir. İslamcılığı, İkinci Meşrutiyet'te, Müslümanların muhalefette olduğu, zayıf dönemde başlatanlar Batı'nın uşaklarıdır.. Emperyalist Batı'ya karşı İslam Birliği'ni kuran ve bunu kuramlaştıran Yavuz Sultan Selim'dir. Ona düşmanlık gösterilmesinin arka planında Avrupa'nın kini vardır.
İstanbul, her hangi bir şehir değildir.. İstanbul, ?İslam milleti olarak topluca Allah'ın ipine, Kur'an-ı Kerim'e, sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın.?[6] ayetinin 500 yıldır tek tecelligahıdır. İstanbul, İslam medeniyetinin, tevhidi inanç, düşünce, sanat, ahlak ve hukukun Batı'ya karşı savrunulduğu ateş hattı, uç şehirdir. Mekke, Medine ve Kudüs, manevi merkezlerdir. İstanbul, hala dünya hakimiyetinin anahtarıdır ve Müslüman milletimizin elindedir. İstanbul'un baş kent olması, milli iradenin Ankara'dan İstanbul'a taşınması bağımsızlığımızın, İslam birliğinin ve dünya hakimiyetimizin ilanı olacaktır.
Son Gezi Parkı Eylemleri'ni izlerken bunları düşündüm. ?Oğlunu, kızını serbest bırakırsan, ya davulcuya varıyor, ya da zurnacıya..? dedim kendi kendime.. İstanbul'un ne olduğunu anlatayım da, İstanbul gençliği, tarihi sorumluluğunu hatırlasın istedim. İstanbul gençliği, Taksim eylemlerine güler sadece ve acır.
İslam, Türkiye'nin ufuklarına ağmıştır, milletimizin aksiyonu haline gelmiştir ve Müslüman gençlik bu tür sömürge dönemi duyarlılıklarına acıyarak bakar sadece
Eyup Sultan (r.a.) hazretleri, İslam'da gençlik çıtasını 80 yaşa yükseltmiştir ve İslam'ın dünya hakimiyetinin anahtarının İstanbul olduğunu öğretmiştir. İstanbul gençliği, Kur'an-ı Kerim'e sarılan, Rum Suresi'nin mesajını anlamış, zaferin ve yenilginin Allah'tan olduğunu bilen, güvenliği, rahatı ve iki dünya mutluluğunu İslam'da arayan Müslümanlardır.
İstanbul gençliği, Eyup Sultan gençliğidir, Alparaslan gençliğidir, Fatih gençliğidir, Yavuz Sultan Selim gençliğidir, Çanakkale gençliğidir. Çanakkale destanı, Kattül Amare destanı, İstanbul'un savunulmasıdır. Dolayısıyla dünyanın kalbi olan İstanbul'a duyulan aşk, İslam coğrafyasının her köşesinde yaşanmaktadır. Çünkü İstanbul gençliği, İslam'ın tarih bilincini kuşanmış, İstanbul'u İslam Birliği'nin ve İslam'ın dünya hakimiyetinin anahtarı görenlerin hareketidir..
İslam milleti, İstanbul'da birleşiyor, tek beden, tek yumruk oluyor. Medeniyetini kurmaya başlıyor artık. Bu tarihi akım, engellenemez, Allah'ın izniyle.
[1] 15 Ağustos 1769'da Korsika'nın Ajaccio kentinde doğdu. Napoleon Bonaparte, 15 Ağustos 1769 - 5 mayıs 1821, Fransız devriminin generali.. 11 kasım 1799'da - 18 Mayıs 1804'e kadar Fransa konsülü olarak, Fransa Cumhuriyeti'nin ilk başkanı, sonrasında da 18 Mayıs 1804 ile 6 Nisan 1814 arasında Nopolyon I adını alarak, Fransa İmparatoru ve İtalya kralı olmuştur.
[2] Mekke'de 84. sırada inen Rûm Sûresi, 60 ayet olup, adını 2. ayetteki ?Rûm? = Bizans sözcüğünden almıştır. Pasajlarındaki konu bütünlüğü, sûrenin bir defada veya yakın aralıklarla indiğini göstermektedir. Sûre, bu âyetler indiği dönemde henüz gerçekleşmemiş, daha sonra meydana gelecek olan tarihi olayları ve sonuçlarını, Bizanslılarla İranlılar arasında meydana gelecek savaşta Bizanslıların galip geleceğini bildirerek başlamaktadır. Verilen bu bilgiler, sûrenin inişinden yıllar sonra aynen gerçekleşmiştir. Geleceğe dair bu bilgiler, Kur'ân'ın Allah tarafından indirildiğinin en büyük kanıtlarındandır.
[3] Elmalı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Rum Suresi..
[4] Benim niyetim, Kur'an-ı Kerim'deki ?Câhidû fillah / Allah yolunda Cihad edin'' ayetine uyarak cihad etmektir ?Allah için cihad edin âyetine göre savaşma niyetim var. Şan, şeref değil.. Toprak almak değil, dünya malı değil.. Allah'u Teâlâ emrettiği için savaşacağım. Benim amacım mutlak Din-i Mubin-i Islam'ı yükseltmektir, başka birşey değil. Bir tek amacım var, o da İslam dinini yükseltmektir. Gayretimin hepsi onadır.
[5] Başta Allah Teala'nin Fazl-i Keremi ile.. Allah'u Teâlâ'nın yardımı ile.. Bir de Cund-u Ricalullah yardimi ile. ?Cünd', dünyadan göçmüş, kabirde yatan sevgili peygamberimiz Hz.Muhammed Mustafa (s.a.v.) ve dieğer peygamberlerin, evliyaların ruhaniyeti, yardımı ile.. ?Ricâlullah' hayatta olan, sağ olan alimlerin, velilerin himmet ve yardımları ile.. Yer yüzünde küfür ehlini peyderpey, zaman zaman, kahretmek, yok etmektir niyyetim.
[6] Ali İmran Suresi, Ayet:103.
[email protected]
Mustafa Yürekli
Haber 7
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.