Mustafa Yürekli
Bükük bir boyunla yazmak?
Bir yığın kurgu.. Bu kurgu yığınını, bellekten boşaltma anı gelir bir anda. Kalem ele alınır, masaya kağıt serilir.. Kimileri de bilgisayarda bir word sayfası açar ve klavye elinin altındadır.. Vakit, gelmiştir.
Sosyal, ekonomik ve siyasal kurgular.. Bellekte bir toplumsal olay ya da durumun tasarımları, yani kurgular birikmiştir ve yazar zihnini boşaltmadan rahat edemeyecektir: İsrail Mavi Marmara katliamından ötürü özür dilemiştir.. Diyarbakır'da meydanda Abdullah Öcalan'ın barış muştulayan mektubu büyük bir kitleye okunmaktadır.. İktidar partisinin ya da muhalefet partilerinden birinin lideri gündeme önemli bir konuyu getirmiştir ya da zaten gündemin baş sırasında yer alan bir konuda konuşmuştur. Bir öykü, bir şiir, bir makale kaleme alınmayı beklemektedir. Pek çok kurgu, yazarı, zihnini boşaltmaya zorlayabilir.
Bu kurgu yığınının bellekten boşaltım anı, beraberinde bir kaos ortamı getirir. Zihinde kaos ortamının oluşması, aynı zamanda müthiş keyif vermektedir yazara.. Yazma anı, bu yüzden çok keyiflidir çoğu kalem erbabına.
Zihindeki roman, öykü, şiir, deneme ve makalelerin, havaya yazılmış bir metnin doğumuna aracı olmak.. Ruh kadar gerçek, hava kadar soyut karakterlerin dünyaya gelmeleri, o daracık boşluklardan çıkıp harfler aracılığıyla algı alanımıza inmeleri çok ilginçtir.
Anlatılacak olan, insandır. Ama sıradan bir insan, genel insan değil.. Özel bir karakterdir, hatta bir çok özel karakterdir, tüm kurguların öznesi. Karakterlerin somut bir mekan ediniyor oluşlarını, yazıyla dünyaya gelişlerini, algı alanımızda somutlaşmalarını görmek, bize çok yakın bir yerde o halleriyle bulunuşlarını duyumsamak tarif edilmez bir haz. Yazmayı albenili kılan da, bu belli soyut karakterlerin okuyucunun dünyasına, algı alanına, yakınımıza yerleştirmektir.
Ancak şu var: Zihninizde, akıllı uslu beklemekte olan karakterler, gün yüzüne çıktıklarında, sizin kontrolünüzden de çıkacaklardır. Yazı öncesinde, yazarın zihninde el pençe divan duran karakterler, kaleme alınıp kağıda geçerken kendi istedikleri yollara kayabiliyorlar.. Karakterlerin yazıya geçme durumunda, buyrukları ya da inatları karşısında bile, yazarlar, bükük bir boyunla yazmaktan geri kalamıyor.. Yazmanın en çok hoşuma giden yönü de burasıdır.
Tuhaftır, karakterleriniz bazen öyle anlaşılmaz tavırlar sergiliyorlar ki öyküde, romanda.. Metindeki kahramanları olaydaki doğruyu görmeleri yönünde istediğiniz noktaya çekmekte zorlanabiliyorsunuz. Siyasi makalede de öyle değil mi?
Yıllardır ne kadar çok yazı kaleme aldım, bir bilseniz.. Yazdığım şiirlerde, öykülerde, romanda öyle karakterler var ki.. Yazmakta olduğum her yazıda aynı şey oluyor, bir yığın kurgu zihnimden boşalırken, karakterler yazıya geçerken, benden özgürleşip kendi yollarına koyuluyorlar. Köşe yazılarımda da o kadar çok olaya, o kadar çok karaktere yer verdim ki.. Aydın, siyasetçi ya da sıradan bir insan, yazılarımda kendi yollarını yürüyorlar, olaylar içinde özgürce davranıyorlar, bildiklerini yapıyorlar..
Yazılarımda, olgun insanlarla yoz kişiler yan yana.. Erdemlilik de, rezillik de yazı konusu olabiliyor. Karakterlerim bilge de olabiliyor, biraz inançsız, cahil ve ahlaksız da.. Biraz dediğime bakmayın aslında epeyce.
Yazar sorumluluğu sanırım, nedense karakterimi olumsuz halleriyle nitelemeye gönlüm el vermez hiç. Açıkçası rezil bir karakteri yazarken bir hayli zorlanırım. Makalelerde, köşe yazılarında bile böyledir bu. Gerçeklere aldırmadan, öyle bir duruş sergiler ki yazmaya başladığım karakter, aslında bu halidir onu yazı konusu haline getiren de, yine de bütün o olumsuz hallerini yazarken üzülürüm..
Bazen kötüye kötü demek suç da olabiliyor.. Bu kötünün kötü olduğu gerçeğini hiçbir zaman değiştirmez. Rezillik yasalarla ne değiştirilip erdeme dönüştürülebilir ne de ortadan kaldırılabilir.. Karakterlerimi, yasalar nedeniyle yazamamak ise ayrı bir acı verir bana.
Mustafa Yürekli - Haber 7
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.