Türk Batıcılığın Üç Hali: Liberalizm, Ulusalcılık, Sosyalizm
Tanıl Bora’nın bir kitabını adı ‘Türk Sağının Üç Hali: Milliyetçilik, Muhafazakarlık ve İslamcılık’ tır. Bu kitabı okuduğumdan beri, ‘Türk Batıcılığın Üç Hali: Liberalizm, Milliyetçilik, Sosyalizm’ başlıklı bir metin kaleme alıp egemen Batıcı politik söylemi çözümleyerek çarpıtmaları göstermeyi düşünüyordum.
‘Milliyetçilik, Muhafazakarlık, İslamcılık’ın üç ayrı siyasal ve ideolojik pozisyon olarak düşünülmesine alışığız.’ diye başlıyor kitabına Tanıl Bora: ‘Örtüşmeler, ortak paydalar ve toplama-çıkarmalarla sağ siyasetin ve ideolojinin sıfır toplamlı oyununun terimleri sayılır bu üçlü.’
Bu söylem, tam bir politik üç kağıttır. Bu ülkede devleti kuran toplumun ana gövdesinin dünya görüşü olduğu halde İslam siyasal seçenek değildir. İslamcılık, illegaldir; kaç parti kapatılmadı mı İslamcı olduğu gerekçesiyle? İslamcılık olarak kavramlaştırılan Milli Görüş siyasi çizgisindeki kapanan partilerin Anayasa Mahkemesi’ndeki savunmaları laik ekseninde değil midir?
Türkiye’de siyasal sistem; sosyolojik merkez, siyasal merkezden uzak tutmak için laiklik kavramıyla şeytanca illegal ilan edilmiştir ve iki asırdır ana toplum, sözü geçmeyen, iktidarı belirleyemeyen, kanun ve anayasayı yapamayan azınlık muamelesi görmektedir..
1990 öncesinde sağ ve sol kutuplarıyla dünya sisteminin iz düşümü olarak Türkiye’de ‘Sol Siyaset’ Sosyal Demokrat ve Sosyalist alt gruplarıyla; ‘Sağ Siyaset’ de Liberlizm, Milliyetçilik, Muhafazakarlık / İslamcılık alt gruplarıyla Batıcıydı. 1960’ların sonunda, devleti kuran ana kafileyi siyaset alanında parçalamak için üretilen sağ söylemle AP, MHP ve MSP partileri sahne aldı..
Küreselleşme döneminde sağ ve sol söylemler çöktüğünden artık ülkenin geleceğini tehdit eden Batıcılık, üç ideoloji, Liberalizm, Milliyetçilik ve Sosyalizm tek bir yumak haline getirilmiştir. Millet İttifakı’nı oluşturan CHP, HDP, İyi Parti ve SP’nin itirazlarına bakınca bu yeni Batıcı politik özdeşleşme ve siyasi pozisyon daha iyi anlaşılır.
Doğu Sorunu
Artık ‘Doğu Sorunu’ kavramıyla ifade edilen, eskilerin ‘Şark Meselesi’ kavramıyla dile getirdiği tarihi olgu, Osmanlı'nın istikrarsızlık döneminde topraklarında Avrupa devletlerinin stratejik ve politik rekabetlerini ifade eden tarihi bir terimdi.
Doğu Sorunu başlangıçta İngiltere, Fransa gibi Avrupalı kolonyalist devletlerin İslam coğrafyasını işgal ve sömürmesiydi. 18. yüzyıl sonlarında, Fransa’nın Mısırı işgaliyle başladı; 20. yüzyılın başlarına, bir başka ifadeyle 1918’de Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar sürdü. Hasta adam olarak adlandırılan Osmanlı'nın güç kaybetmesiyle denge unsurlarının bozulmaya başlaması, Avrupa'yı tehlike altına soktu ve iki dünya savaşından geçtiler..
‘Doğu Sorunu’ olarak adlandırılan tartışmalarda, bazı Avrupa devletleri, çözüm olarak, bugün erken dönem cumhuriyet fikri olarak yorumlanabilecek olan küçük bir Osmanlı Devleti'nin yaşatılması gerektiğini savunurken; bazıları da tamamen ortadan kalkması gerektiğini ileri sürüyordu. Bunun sonucunda Avusturya ve Rusya Balkanlar'a doğru yayılmaya geçmişti. İngilizler ise çıkarları doğrultusunda zaman zaman Osmanlı'ya destek vererek bu yayılmaları engelleme yolunu seçti.
Yunan Ayaklanması, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın ayaklanmaları ve Balkan ayaklanmaları ile gelişen Doğu Sorunu, çeşitli savaş, antlaşma ve konferansları sonucunda Osmanlı Devleti'nin ortadan kalkması ve İslam dünyasının işgali ile yeni bir aşamaya geçti.
Nihayetinde Küçük bir Osmanlı Devleti olarak Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi.. Bu modernleşme de denilen Batıcı değişim, İslam milletini, yani yılanı başından ezmek ve yeniden yapılandırıp uluslararası ilişkilerde karakol, denge unsuru olarak pozisyon etmekti.
İslam milleti, BM’de onlarca devlet halinde temsil edilir hale getirildi. İşgal döneminde yetiştirilen gayrimüslim ve kozmopolit kesimden oluşturulmuş, ipi ABD ve Avrupa devletlerinde olan Batıcı kadrolar vardı her bir İslam devletinin yönetimde.
Türk Batıcılığı da ideolojik ve siyasi pozisyon olarak Liberalizm, Ulusalcılık ve Sosyalizm alt politikalara ayrıştırıldı.
Ulusalcılık
Topraklarımıza ilk giren Batıcı ideoloji olarak Ulusalcılık, etno seküler bir ideolojiydi. Ulusalcılık, pozitivist ve materyalist olduğundan akılcı ve ilerlemeciydi. Avrupa’da sanayi devriminden sonraki teknolojik ve ekonomik gelişmeleri esas alıp toplumun önüne hedef olarak kapitalist sistem içinde aynı başarıları tekrarlamayı koydu.
Ulusalcılık, Darülislam ve Rumeli’de bağımsızlık söylemiyle ayrılıkçı / parçalayıcı bir ideoloji oldu. Batıcılık, Darülislam’da büyük çoğunlukla Arap milliyetçiliği, İran milliyetçiliği ve Türk milliyetçiliği olarak günümüze kadar geldi.
Ulusalcılık, İttihat Terakki Cemiyeti’nin ideolojisiydi; ‘A Kadrosu’na Osmanlı İslam Devleti’ni Birinci Dünya Savaşı’na katarak tarih sahnesinden kaldırtan ve ‘B Kadrosu’na da cumhuriyeti ilan ettirip geride kalan İslam medeniyetini yıktıran Batıcı bir ideoloji olarak Ulusalcılık, her şeyden önce BM’de meşruiyet aramaktı; ulus devleti savunmaktı, dolayısıyla ‘bir millet, çok devletiz’ söylemiydi; ayrılıkçılıktı; büyüme stratejisiydi ve küçük devlet politikasıydı.
Ulusalcılık, laik bir ideoloji olarak ümmetçilik politikasına ve birleşme stratejisine karşıdır. Ulusalcılar, devletçiliği, kapitalizmi ya da planlı ekonomiyi, Batıcı siyaseti, yani Türkiye’yi uluslararası ilişkilerde dünya güçlerinin belirlediği vaziyet ve istikamette tutma politikasını savundular.
1990’da SSCB çöktükten sonra Kafkasya ve Orta Asya’daki Türkler ile imtihan olan Ulusalcılık, birlik stratejisinden uzak olduğundan her hangi bir varlık gösterememiştir.
Liberalizm Ve Neoliberalizm
Her şey zıddıyla kaim olduğundan Batı’nın siyasal sistemi Liberalizm ile Sosyalizm kutupları üzerine inşa edilmişti. Batıcı bir ideoloji olarak Liberalizm de pozitivist, materyalist ve emperyalist bir ideolojidir. Sermayenin krallığı demek olan neoliberalizm, küresel ölçekte serbest finans ve ticaret mobilizasyonunu savunur.
Kapitalizmin son aşaması, küreselleşme dönemi olarak adlandırılan ve tarihin sonu olarak sunulan neoliberalizm, dünya sisteminin verdiği üstünlükle İslam dünyasını işgal, ezme, talan ve sömürüsü anlamına gelmektedir. BM’de temsil edilen, küresel sermayenin devletlerin hükümet şekillerini, rejimlerini ve iktidarların politikalarını belirlediği; dahası Filistin ve Afganistan’dan başlayarak Irak, Suriye, Yemen, Libya’yı işgal eden ve yağmalayanların ideolojisidir neoliberalizm.
Neoliberalizm, ABD liderliğinde, Avrupa’yı Fransa ve İngiltere’nin; Asya’yı da Rusya ve Çin’in temsil ettiği, New York’taki BMGK’ye hakim olan anlayıştır.
Neoliberalizm, Batı’nın Asya’yı terörle Afrikalaştırma çalışmasıdır..
Sosyalizm
15 Haziran 1915’te, Birinci Dünya Savaşı moşullarında Beyazıt Meydanı’nda idam edilen Sosyalist Hınçak Partisi’nin 20 üyesi; başta Paramaz (Madteos Sarkisyan) ve on dokuz devrimci Ermeni, İstanbul’da ve Darülislam’da ilk görülen sosyalistlerdendi.
Batıcı, pazitivist, materyalist, akılcı ve ilerlemeci bir ideoloji olarak sosyalizm, Osmanlı’da ayrılıkçı Ermeni hareketini, Cumhuriyet döneminde de ayrılıkçı Küret muhalefetini desteklemiştir.
Sosyalizm, üş tarihi işlevle topraklarımızda arz-ı endam etmiştir: 1.Laikliği yaygınlaştırmak ilk işlevidir; ulusalcılıktan daha etkilidir, kişiyi ilhad etmede, dinden uzaklaştırmada. 2. Ayrılıkçıdır. Sünni-Alevi, Türk-Kürt, İslamcı-Laik gerilimlerini yükseltmiştir. 3.Çatışmayı devrim söylemiyle meşrulaştırır; böylece gençleri teröre sürükler.
Türkiye’de 27 Mayıs 1960 sonrasında Sosyalistlerin önleri açılmış, dikey olarak alevlendirdiği Sünni – Alevi geriliminden, yatay olarak da Türk - Kürt geriliminden yararlanmış; ayrılıkçı sosyalist parti olan PKK, önce CHP’nin listelerinden TBMM’ye girmiştir.
PKK’yı 1984 yılında İngilizler kurmuştur. Fransa ve Almanya başta olmak üzere pek çok Avrupa ülkesi, PKK’nın Türkiye karşıtı söylemle örgütlenmesini desteklemiştir. Avrupa solunun önde gelen aydınları, PKK’nın kız militanlarıyla fotoğraf çekilerek nostalji duygusu yaşamaktadır. Türkiye’deki bütün sosyalist hareketler de ABD’ye piyade olan PKK içinde toplanmıştır.
Ölümü ilan edilip bütün bir dünyada cenaze töreni yapılan, artık ölü köpek muamelesi gören sosyalizmin Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de hortlak gibi varlık göstermesi çok manidardır.
Yakın tarihte Liberalizm, Ulusalcılık ve Sosyalizm ideolojileriyle Türkiye’ye büyük zarar veren Batıcılık, özellikle 15 Temmuz 2016’dan sonra çaresizlikten üçünü tek yumağa sarmaya başlamıştır.
Batıcılığın kalesi olarak CHP, yerel seçimde HDP, İYİ Parti ve SP desteklemese İstanbul, Ankara, Adana ve Antalya gibi şehirlerde belediyeleri kazanabilir miydi? Elbette kazanamazdı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.