Mustafa Yürekli
Rum Suresi aydınlığında Orta Doğu’ya bakmak
Doğu Akdeniz’i Hint Pasifik’e bağlayan coğrafya, tarihin nabzının dinlenebildiği önemli bir stratejik bölgedir. Tüccarlar, tarih boyunca, Basra Körfezi limanları ile doğu Akdeniz limanları arasında mekik dokudular. Medeniyetin beşiği olarak tanımlanan ve doğuyla batı arasındaki köprü olan bölgenin jeostratejik önemi nedeniyle İskender, İran’a sefer düzenledi ve fethetti.
Kur’an-ı Kerim, Körfez’den Akdeniz’e deve kervanlarıyla taşımacılığın yapıldığı dönemde indirildi. Son peygamber Muhammed aleyhisselam bir tüccardı; kervanıyla sözkonusu güzergahta ticaret yaptı. Körfezin batı kıyısını oluşturan Arabistan Yarımadası Peygamber aleyhisselam döneminde, doğu Akdeniz kıyıları da Ömer radiyallahu anh döneminde İslam toprağı haline geldiler.
İslam tarihinin başında, yedinci yüzyılın ilk çeyreğini dolduran bir olay vardır. M.S. 613 yılında dönemin dünya güçleri olan Bizans ile Sasani devletleri, Körfez Akdeniz bağlantısı üzerinde uzun süren kanlı bir savaş yaptı. Sonunda Mecusi İran’ın kazandığı bu savaş, Mekke’de ilgiyle takip edildi.. Müşrikler, Mısır’a kadar olan toprakları fetheden İran kralı II. Hüsrev’i desteklediler. Bu büyük zafer Mekke’de müşrikleri sevindirdi. Tefsirciler ve tarihçiler, Bizans’ı destekleyen Mekke’deki ilk Müslümanların üzüntülerinin nedenini yenilen Bizans’ın Ehli Kitap oluşlarıyla açıklarlar. Oysa burada asıl mesele, İran’ın Körfez ve doğu Akdeniz’i ele geçirmesi durumu sözkonusudur.
Bizans Sasani Savaşı, Kur’an-ı Kerim’de Rum Suresin’de konu edilmiştir. Allahu Teala şöyle buyurdu: “Rumlar yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Fakat onlar bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip gelecekler. Eninde sonunda Allah’ın dediği olur. O gün müminler Allah’ın yardımıyla sevinecekler. O dilediğini muzaffer kılar. O çok güçlüdür, engin merhamet sahibidir.” (Rum Suresi; Ayet: 2 -6)
Ayette İran’ın Körfez ile Akdeniz’i elinde tutamayacağını haber vermesi ve ardından Müslümanlara zafer vaadinde bulunması bölgenin jeostratejik önemini vurgulamaktadır. Ayetteki “yakın bir yerde” kavramlaştırması, “Asya, Afrika ve Avrupa arasında köprü” olan jeostratejik bölge olarak da tanımlanabilir, açıklanabilir.
Tarihin öngörüsünü doğruladığı bir mucize olan bu ayet, Peygamber aleyhisselamı ve ümmetini, özel olarak Körfez ile Akdeniz’e; genel olarak kuzey batıya yönlendirmekte, tarihin akışını belirlemektedir. Rum Suresi’nin bu ilk altı ayetine imandan alınan şevkle Müslümanlar önce Mekke’yi fethettiler, ardından da Yermük, Malazgirt ve Kostantin zaferleri geldi.. Bu ayetlerin motivasyonuyla Avrupa’nın güneyinde Girit İslam Emirliği, en batısında Endülüs Devleti ve doğusunda da Selçuklu/Osmanlı devletleri kuruldu. Kısaca Allahu Teala Rum Suresi’nde vadettiği zaferleri İslam milletine lütfetti; Basra Körfezi, Hint Okyanusu, Akdeniz, Karadeniz ve Hazar fethedildi ve İslam bu dört denizin ortasındaki bölgede 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar küresel bir güç oldu.
Bu gün Körfez’de İran ve Suudi Arabistan’ın, Akdeniz’de Türkiye ve Mısırın bulunduğu bu bölgeye Batılı dünya güçleri Orta Doğu demektedir. Allahu Teala’nın Rum Suresi’nde vadettiği ve lütfettiği Akdeniz Körfez arasındaki bu topraklar, hala İslam milletinin elindedir; ne var ki İslam gücü bir asır önce Birinci Dünya Savaşı sonunda parçalanmıştır. Kolonyalizm ve emperyalizm aşamalarından geçen sömürgecilik tarihi, Ortadoğu merkezli küreselleşme dönemine girmiştir. Bugüne kadar Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Masasında oturan dünya güçlerinin parçalayarak direnemez hale getirdikleri Ortadoğu’yu, küreselleşme döneminde Türkiye, Mısır, İran ve Suudi Arabistan’ı tarih sahnesinden kaldırmak istemektedirler. BM’nin yüzüncü kuruluş yıl dönümünde, 2052 yılında dünya devletini ilan etmeye hazırlanmaktadırlar.
Günümüzde Orta Doğu’ya Rum Suresi aydınlığında baktığımda şunu düşünüyorum: Başta Türkiye, Mısır, İran ve Suudi Arabistan olmak üzere tüm İslam ülkeleri, içinde bulundukları küreselleşme döneminde ya ittihat edip birlik politikasıyla yurttaki Batı işgaline son verirler ya da ABD ve Batı’nın dayattığı ayrılıkçı politikalara hizmet etmeyi sürdürürler. Çünkü küreselleşme, İslam coğrafyasını işgal edip Muhammed ümmetini tarih sahnesinden kaldırmayı hedeflemektedir.
Kaynak: https://www.haber7.com/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.