Hayrettin Durmuş

Hayrettin Durmuş

Değişmeyen Asıl Gündem

Yüceler Yücesi’nin en güzel isimlerini anarak ve yine O’nun en güzel selamını sunarak, aşk ile “Bismillah” deyip başlasın kalemimiz yazmaya.

Uyandığımız her sabah, yattığımız her gece gündemimiz o kadar çok değişiyor ki, koşar adımlarla bile takip edebilene aşk olsun.

Bir acı haberin soğukluğunu üzerinizden atamadan yenisi çörekleniyor içinize… Gündemin içinde boğulmamak için ne yapsak acaba?

Oysa ay dolanıyor, yıllar geçiyor, günler birbirini takip ediyor, her şey yörüngesinde kendisine tayin edilen işi yapıyor..

Güneş hiç vaktini sektirmeden doğuyor, batışını bir saniye bile geciktirmiyor. Günler her sene aynı vakitte uzuyor, aynı vakitte kısalıyor. Cemre’nin havaya, suya, toprağa hasreti hiç bitmiyor. Bulutlar mavi gökten hiç gitmiyor. Yağmur bir görünüp bir kayboluyor ve bu muhteşem ahenk, bu muazzam disiplin hiç değişmiyor.

Ömrümüz hayhuy içinde çarçur edilecek kadar kısa mı ki?

Kus Bin Saide’nin Eskimeyen Konuşması

Peygamberimizin çocukluğunda Ukaz panayırında ( siz deyin buna bu günkü büyük bir fuar) ünlü hatip ve şair Kus b. Saide’nin yaptığı bir konuşma var ki sanki on dört asır önce değil de geçen hafta, bu hafta yapılmış gibi taze bir konuşma. Ahmet Cevdet Paşa’nın Kısas-ı Enbiyâ’sında ve siyer kitaplarımızda yer alan bu konuşmayı önemine binaen kısaca özetlemek isterim:

“Ey insanlar! Geliniz, dinleyiniz, belleyiniz, ibret alınız. Yaşayan ölür. Ölen fenâ bulur. Olacak olur. Yağmur yağar, otlar biter. Çocuklar doğar, analarının babalarının yerini tutar. Sonra hepsi mahvolup gider. Hadiselerin ardı arkası kesilmez. Hemen birbirini takib edip kovalar. Kulak veriniz, dikkat ediniz! Gökte haber, yerde ibret alacak şeyler var. Yeryüzü bir eyvân, gökyüzü bir yüksek tavan. Yıldızlar yürür, denizler durur...

Hani dedeler, nerede babalar, hani hastalar ve ziyaretçileri? Nerede o bina kurup yükselten, yaldızlayıp süsleyen Âd ve Semûd kavimleri? Hani, mal, hani evlat? Nerede o haddi aşıp azan, mal toplayıp biriktiren, hani dünya varlığına mağrur olup da kavmine: ‘Ben sizin tanrınızım!’ diyen Firavun ile Nemrud? Onlar sizden daha zengin ve kuvvetli değil miydiler? Bu kara toprak onları değirmeninde öğütüp toz etti, dağıttı. Kemikleri bile çürüyüp dağıldı. Evleri yıkılıp ıssız Evvel gelip geçenlerde bize ibret alacak şey çoktur. Ölüm ırmağının girecek yerleri var ama, çıkacak yeri yoktur. Büyük, küçük hep göçüp gidiyor. Giden geri gelmiyor. Katiyetle anladım ki, herkesin başına gelen benim de başıma gelecek, ben de öleceğim.”[1]

Sayılı soluklarımız tükenir, geçip gideriz dünya üzerinden. İki dünyamızı da güzelliklerle doldurmak için tek müstesna şansımız bize bağışlanan ömürdür. Hayat dediğimiz şey “Bir göz yumup açmış gibi” uçar gider.

Dünya dediğimiz değirmen gün gelir bizi de un ufak eder çarkında. Bu dev değirmenin dişleri arasında öğütülmeden önce, pencereden bakma sırası bizdeyken hayatın kıymetini anlayabilmek. İşte bütün mesele bu. Anlarsak anlamlandırabiliriz kısacık hayatımızı…

Yürekten söyleyelim ki sözlerimizi, gönüllerde konaklasın.

Yunus Emre’nin diliyle sorsam şimdi;

“Ağu ile pişmiş aşı yemeğe kimler gelir?

Hayrettin DURMUŞ


[1] KAPAR, M.Ali. (2002) Kus B. Sâide. İslâm Ansiklopedisi. (s.26, s.460)Ankara: TDV yy.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hayrettin Durmuş Arşivi