Mustafa Yürekli

Mustafa Yürekli

Çağımızdaki kayıp hazine: İslam sanatı

Çağımızdaki kayıp hazine: İslam sanatı

İslam sanat ve estetik anlayışının genel özelliği ontolojik, metafizik, dinî ve ahlâkî özellikler taşımasıdır.

İslam estetiği, Farabi (870-950), İbn Sina (980-1037) ve İbn Rüşd (1126-1198) tarafından hem metafizik hem de psiko sosyolojik, yani ahlaki açıdan temellendirilmiştir.

Söz konusu İslam estetiğinin metafizik ve etik temellendirilmesinde, doğru, iyi ve güzel arasında kurulan ilişkinin yanı sıra Allah alem ilişkisine dayanarak Allah ile kainattaki güzelliklerin açıklanması, kısaca Sudûr Kuramı’na baş vurulmaktadır.

Doğadaki Güzellik

Metafizik ve dini temel çerçevesinde, İslam estetiğinde sanat eserinin değeri hakikate uygun düşmesi, yani doğru olması; yararlı, iyi ve mükemmel olmasına bağlıdır. Bu anlamsal ve içsel bağlantı dışta tutularak İslam sanatını ve estetik anlayışını değerlendirmek mümkün değildir. Örneğin, İslam sanatında estetik değerin soyut olana yakınlık veya uzaklığa göre belirlenmesi hakikate ve mükemmelliğe yakın olmasından dolayıdır.

Felsefe tarihinde estetik ve sanat kuramları göz önüne alındığında güzel kavramı yarar, iyi ve doğru kavramlarıyla ilişkili olarak temellendirilmiştir. Platon’un metafiziğindeki idealar kuramı hatırlanacak olursa varlık hiyerarşisinin en tepesinde Doğru ve İyi ideleri bulunur. Platon, güzel idesini bu iki mutlak ide ile aynı ontolojik ve epistemik statüye koyarak kendinden sonraki felsefecileri etkileyecek güzel-iyi veya güzel-iyi-doğru anlayışını ortaya koymuştur. Böylece bir estetik değer olan güzel, aynı zamanda etik ve epistemik değer haline gelmiş olur.

Dolayısıyla İslam felsefesinde güzelin metafiziksel ya da duyularla algılanamayan güzellik olarak ele alınması güzel kavramını tevhit ilkesi ile ilişkili olarak ele almayı gerektirmektedir. İslam düşünürleri de genel olarak bu yolu izlemişlerdir. El Kindi (801 – 873), Farabi, İbn Sina ve İbn Rüşd gibi düşünürlerin metafizik anlayışlarında Zorunlu Varlık, Bir, İlk Varlık, İlk Sebep ve Tanrı kavramları aynı anlama sahiptir. Bu düşünürler, Zorunlu varlıktan evrendeki diğer varlıkların nasıl meydana geldiğini açıklamak için sudûr kuramına başvurmuşlardır. Dolayısıyla Varlık ve Varedilen/ Varolan ilişkisi üzerine yapılandırılan estetik düşünce ontoljik ve epistemolojik açıklamaya da kavuşmaktadır.

Zorunlu Varlık olarak Allah ile evren arasında söz konusu olan Varlık Veren-varlık verilen ilişkisi tek tek güzellerin güzelliğinin açıklanmasında da aynı şekilde geçerlidir. Bir başka deyişle, Kendisi Mutlak Güzel ve İyi olan Allah’tan meydana gelecek, yani yaratacağı her şeyin, O’nun varlığına uygun olarak, güzel, iyi ve yetkin olacağı kabul edilmiştir.

İslam düşünürlerine göre, algılanan dünyadaki varlıkların güzelliklerinin nedeni Zorunlu Varlık ya da İlk Sebep, yani Tanrı’dır. Farabi’ye göre “Güzellik, parlaklık ve ihtişama sahip her mevcûd / Varlık Veren’in, varlığı en mükemmel durumda olandır. İlk Olan’ın varlığı en mükemmel varlık olduğuna göre, onun güzelliği güzel olan her şeyin güzelliğinin üstündedir”. İbn Sina’ya göre, “Zorunlu Varlık, Sırf Güzellik ve parlaklık sahibidir. O her şeyin güzelliğinin ve her şeyin hoşluğunun ilkesidir”. Aynı düşünce Mevlana (1206-1274) tarafından da dile getirilmiştir. Mevlana’ya göre, nesnelerde görülen güzellikler Tanrı’nın belli bir zaman için onlara verdiği bir niteliktir. Bu güzellik geri alınınca, nesnede veya insanda var olan güzellik de kaybolur:

“Bir duvarın üzerine bir nur düşer. O nur duvarın değildir. Duvar o nuru aksettiren bir ayna gibidir. Güzellerde görülen güzellik de onların değildir. Muvakkat bir zaman için onlara lutf edilmiş olan ilahi güzelliktir... Bütün güzellikler, kudretler, güçler, faziletler ve ma’rifetler hep güzellik güneşinden, yani Hak’tandır. O güneşten ötelerden, bu tarafa gelmiş vurmuştur. O güneşin ışığı yıldızlar gibi geri döner. Ve vurduğu şu beden duvarını terk eder, çekilir gider. Güneşin ışığı çekilip güneşe geri gidince, her beden duvarı karanlık ve simsiyah kalır” (Mevlana, 2005, Cilt 3-4:186; cilt 5-6: 86).

İslam düşünürelri güzelin metafiziksel ve etik temelini açıklarken Allah celle celaluhuna atıfta bulunarak tüm güzelliklerin kaynağı ve sahibi olarak O’nu göstermişlerdir.

Dolayısıyla tabiattaki güzelliğin anlamı çok açıktır: Sanat olayı, alıcıyı kalu belaya götürür; çünkü doğadaki güzellik ‘Ben sizin Rabbiniz miyim?’ sorusudur. Sanattaki güzellik de bu soruya verilecek cevaptır.

Sanat Eserinin Anlamı

İslam düşünürleri, sanattaki güzeli metafizikle temellendirirken, ayanı zamanda psikolojik veya duyumsal açıdan da incelemişlerdir. Bu sanat ve sanat eseri incelemesinde mutluluk, hoşlanma ve hayret kavramları önemli bir yer tutar. Örneğin İbn Sina, şiir üzerine yazdığı eserinde şiirin estetik değerinin ortaya çıkardığı hazza, memnuniyet ve mutluluğa; taklide dayanmasına ve insanların doğal olarak vezin ve melodilere sevgi duymalarına bağlar. Ona göre, sanatın temelinde var olan taklit çocukluktan itibaren insan doğasında olan bir eğilimdir. Güzeli metafizik temelden ziyade psikolojik açıdan ele alan Farabi bu kavramı birlik, düzen, ahenk ve uygunluk bakımından açıklar.

Estetik anlayış, salt insan zihninde, düşüncesinde veya kitaplarda olan bir şey değildir. Estetik anlayış, soyut ve somut her tür sanat eserinde açığa vurur kendini. Örneğin; şiirde, resimde, minyatürde, hat sanatında, musikide ve mimaride dönemin ve sanatçının estetik anlayışını görebiliriz.

Sahip olduğu dini ve metafiziksel temelden hareketle salt bağlamsal bir yaklaşımla İslam sanatını anlamaya çalışmak onun duyuşsal estetik değerini görmemizi engelleyebilir. Bu yüzden bir sanat eserinin estetik değerini anlamak için ille de onu üretenin zihninden neler geçtiğini, sanatçının estetik düşüncesini, güzellik anlayışını bilmemiz gerekmez. Nasıl ki bir doğal nesnenin geçmişi hakkında hiçbir şey bilmiyor olsak da onu estetik olarak değerlendirebiliyorsak, “bir sanat eserinin tarihi bağlamına dair her şeyi bilmesek de hatta hiçbir şey bilmesek de bu sanat eseri bizim için etkileyici olabilir”; bize bir estetik tecrübe sunabilir.

Estetik değer, psikolojik, pedegojik / eğitimsel ve sosyolojik zenginlik getirdiği sürece yararlıdır. Bu yüzden Platon ve Aristoteles estetiğinde bir şeyin estetik değeri, örneğin güzelliği, o şeyin insan hayatına, topluma, gelenek ve göreneklere katkısına, gençler üstündeki etkisine göre belirlenir. Platon’a göre, sanatın toplumdaki yeri ve işlevi bile getirdiği yarar ve iyilik temelinde veya kazandırdığı erdemler çerçevesinde düşünülür.

Felsefe tarihindeki estetik ve sanat kuramlarında güzel ile doğru arasında da bir ilişki vardır. Aristoteles’e göre, temelde taklit olan mimetik etkinliğe dayanan sanat genel doğruluğun bilgisini verir.

Müslüman düşünürler de sanat olayını yaratışı taklit olarak ele almışlardır sanat faaliyetini. Sanat, Allah’ın yaratmasına tanıklık, marifetullah yolunda bir çaba olarak açıklanmıştır. Müslüman düşünürler, sanatçının etkinliğinde Bir’in, Güzel’in, Doğru’nun ve İyi’nin özünden bir şey yansıttığı için, ilahi sıfatlara farkındalık sağladığı için hakikat alemine pencere açarak insanı mutlağın bilgisine yaklaştırarak yücelttiğini söyler.

Kısaca güzel ve iyilik arasında doğrudan bir ilişki vardır. Varlığın öz niteliği olan güzel, birlik, iyilik ve doğruluk nitelikleriyle ortaya çıkmaktadır. Tarih boyunca insanlığa ‘sanat, topluma, inançlara ve ilahi düzene hizmet ettiği sürece yararlıdır, iyidir ve güzeldir’ düşüncesi egemendir. Güzellik ile iyilik arasındaki ilişki İslam düşünürleri arasında da kabul edilen bir görüştür. Güzel, iyi olduğu için güzeldir.

Sanat olayı, alıcıyı kalu belaya götürür; çünkü doğadaki güzellik ‘Ben sizin Rabbiniz miyim?’ sorusudur. İslam sanatındaki güzellik de bu soruya verilecek ‘Evet, Sen bizim Rabbimizsin’ cevabıdır. Dolayısıyla İslam, metafizik ve ahlaki bağlamda sanat olayını Allah’ı tazim, teşbih ve şükür haline getirir. Sanat, insanın yaratılış amacına hizmet edince güçlenir.

Tarihin en büyük gücü olan İslam sanatı, çağımızda kayıp hazinedir. Çağdaş Müslümanlar, modern cahiliye sanatından etkilendiklerinden İslam kültür ve sanatından yeterince geliştirip yararlanamamaktadırlar. Bilime, ekonomiye, teknolojiye ve siyasete verdikleri önemi kültür ve sanata vermemektedirler. Oysa ekonomi, bilim, teknoloji ve siyaset kültürle temellendirilmeyince sabun köpüğü gibi olur, köksüz ve geçici hale gelir.

Uyanış ve dirilişin kurtuluş haline gelebilmesi, İslam kültürünün ve sanatının sosyal hayatı etkileyecek düzeyde güçlenmesine bağlıdır. Çünkü sanat, bir toplum için ahlak ve hukuk gibi önemli bir sosyal bilinç formudur.

Mustafa Yürekli /Haber7.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Yürekli Arşivi