
Hayrettin Durmuş
Çağımızda İslam’ı Anlamak
Çağımızda İslam’ı Anlamak
Yazar Rabia Edibali Alagöz’ün Aykut Edibali’nin Eserleri Işığında “Cihad, Devlet, Siyaset”[1] kitabı yayınlandı. Hemen ifade etmeliyiz ki kitap derin bir bilgi, yoğun bir birikim ve daha da önemlisi samimi bir çabanın ürünü. İç içe katmanlarla örülü, okuyanı tefekkür okyanusuna daldıracak, içinizdeki devi ayağa kaldıracak, kendinizi, ülkenizi, dünyayı yeni bir bakış açısıyla anlamlandıracak nitelikte. Başvurulan kaynaklar, ifade edilen referanslar, doyurucu muhtevasıyla dipnotlar bekliyor sizi. Yazarın ifadesiyle kitap “şahitlik borcunun edası, baba hakkının vefası” (s.9) olarak yayınlanmış. “İslâm ve Ütopyalar”, “Oryantalist İsimlendirmeler ve Bağımsızlık Mücadeleleri” ile “Cihad ve Devlet” başlıklarıyla ayrılan üç bölümden oluşmuş.
Kitabın yazılış amacı Rabia Edibali Alagöz tarafından şöyle açıklanıyor:
“İslâm toplumlarının İslâm’ın metodu olan bütüncül yaklaşımı kullanan çözüm önerileri üretme konusunda, ön yargısız ancak ilkeli çözümlere duyduğu ihtiyaca dikkat çekmek istememiz bu kitabın yazılmasına neden olan saiklerin en önemlisidir. İslâm’ın önce onu kabul edenler tarafından öğrenilmesi, yaşanması sonra İslâm’ı ‘vahşi bir gerilik ve zorbalık’ olarak tanıtmaya çalışan her zihniyetin saçtığı zehirden arındırmak içi, kalbi iyilik, merhamet ve adaletle çarpan her insana katkı sunulmayı vicdan borcu kabul etmemiz, bu çalışmanın yapılmasının önemli nedenlerinden bir başkasıdır.” (s.16)
Kitapla hemhal oldukça çok ilginç ve orijinal bilgilere sahip oluyorsunuz. Belirli bir yöntem ve güzel bir metotla kaleme alınan yazıların hepsi önemli. Birini diğerinden ayırmak zor. Önemli kısımların altını çizmek isteseniz kitabı baştan sona çizmeniz gerekir. İlmin aydınlığındaki bu yazılardan uzun uzun alıntı yapacak değiliz. Zira bu yazının amacı okuyucu kitaba yönlendirmektir. O bakımdan bizim seçtiklerimiz tadımlık cümleler olacaktır. Kitaba değer veren ciddi okuyucular sadece bu kitabı okumakla kalmayacak, rahmetli Aykut Edibali’nin bin bir emek ve zahmetle, çileyle kaleme aldığı onlarca kitabına, binlerce makalesine mutlaka müracaat edecekler ve Kur’an-ı Kerim ile hadis külliyatı başucu kitapları olacaktır.
İnsanları İslâm’a davet etmek için neler yapılmalıdır? Oryantalistlerin “Kutsal Savaş” deyimiyle insanları yaşatmak için yapılan “İslami Cihat”ın arasındaki fark nedir? Baskı, zulüm ve adaletsizlik altında inim inim inleyen mazlumlara cihat neler vadetmektedir? İnsanlık tarihi boyunca meydana gelen inkılapların iddiası neydi? Bir ülkenin kaderini kimler belirler? Kant’ın ebedi barış tasarısı ne kadar gerçek olmuştur? Birleşmiş Milletler bunun neresindedir? İslam’ın savaş hukukunu ne kadar biliyoruz? Savaşa karar verenler yazarımızın “ Tüm neticeleri ile insanlık için faydalı ve adil sonuçlar doğurmuş olsa bile, savaş başlatanlar ‘Allah rızası için mi bu yola başvurdu?’ bunun an be an hesabının sorulacağına inanırız” (s.40) cümlesi karşısında irkilmeli ve savaşa karar vermeden önce kırk kere düşünmeli değil midir? Dünyayı kan gölüne çeviren savaş heveslilerinin kulakları çınlasın! Bu bahsi okurken Kaysin Kuluyev’in “Savaşta sıkılan her kurşun önce annelerin yüreğinden geçer” mısraı dolanıp durdu zihnimde.
Haçlı Seferlerinin üzerinden 1000 yıl geçti. Acaba haçlı seferleri bitti mi? Yazarımız “Haçlı seferleri 11. Yüzyılda hangi nedenlere ve saike dayanıyorsa, I.ve II. Dünya savaşında olduğu gibi isimler, kavramlar modernleştirilmiş ama niyetler baki kalmıştır.” (s.70) tespitinde bulunduğuna göre kılık değiştirse de haçlı seferleri devam ediyor anlaşılan.
“Gölgelerin Turnuvası” kavramını duydunuz mu? II. Dünya savaşından sonra Yalta’da nasıl bir düzen kuruldu? Bilderberg toplantılarında alınan kararlar dünyanın kaderini nasıl etkiledi? Dünya genelindeki çatışmaların yaşanmasında enerjinin rolü ne? Batı tipi milliyetçilik ne demek? İslami uyanış hareketleri nasıl başladı? Nasıl dejenere edildi? İngilizlerin “Büyük Oyun” hamlesine Rusya “Gölgelerin Turnuvası”yla mı karşılık verdi? Arap baharından Gazze soykırımına yaşadığımız olaylar ne manaya geliyor? Şark Meselesi bitti mi? Ortadoğu hep barut fıçısı mı olacak? Dökülen kan ne zaman duracak? Akan gözyaşı ne zaman dinecek? Peki, bunca olumsuzluk, yaşanan onca zulüm ve şerden kurtulmanın bir yolu yok mu? “Bize dokunmayan yılan bin yaşasın mı?” diyeceğiz? İşte bu noktada yazarımız, Aykut Edibali’nin şu tarihi tespitine yer veriyor; “Ülke sınırlarının ve sathının korunması yeterli değildir, tüm dünyada topyekûn ‘yeni tip insan ve toplum’ bilinci gereklidir.” (s.90)
“Açık Kader: Tanrının Medeniyeti yaymaya Memur Milleti Kendi Cennetini ilk Nerede Kurabildi?” başlıklı yazıdan öğreniyoruz ki; ABD’nin kurucularından Thomas Jefferson Amerikalıların Tanrının seçilmiş halkı olduğu inancındaydı ve “Eski dünyayı kurtarmak için yeni bir cennet” inşa etmekle işe başlamak gerektiğini savunuyordu. Biliyoruz ki kayıp cenneti bulma ideali muharref Tevrat’tan köken alıyordu.
“Çatışmanın Gerçekliği” bölümünde Aykut Edibali tarafından ortaya konan pek çok görüşün, kavramın hâlâ anlaşılmamış olduğu ve üzerinde çalışılması gerektiği vurgulanıyor. Mesela 1980 yılında ifade edilen “Bilimsel Politika” yapmak ifadesi hakkıyla anlaşılsaydı Türkiye ve Ortadoğu’daki pek çok sorunun bugün aşılmış olacağı ifade ediliyor.
Kitapta özellikle 1970-1975 yılları arasında Yeniden Milli Mücadele dergisinde Aykut Edibali imzasıyla yayınlanan başyazılarından birebir alıntılar yapılmış. Bu tespitlerin tamamı tastamam doğrudur ve sizi hakikat kapısından bir yolculuğa çıkaracaktır. Okuduğunuz zaman siz de benimle aynı düşünceyi paylaşacaksınız sanırım. Bu başyazıların kaleme alındığı yıllarda Aykut Edibali’nin 30’lu yaşlarda olduğu da dikkate alınırsa sanırım bu tahliller daha büyük bir önem kazanacaktır. İşte o tespitlerden sadece birisi:
“Tarihi izah eden faktör kültürlerin, medeniyetlerin kavgası ve ilişkilerinden ibarettir. Bu temel kavranmadığı sürece ne problemlerimizi çözmek ne de doğru çözüm yolları getirebilmek kabil değildir.”
Yaşadığımız dünyada savaşsızlık mümkün müdür? Savaşsızlık bir ütopya mıdır? Aynı aile fertlerinin, samimi dostların, aynı fikri paylaşan toplulukların, cemaatlerin ve aynı partiye mensup insanların bile zaman zaman kanlı bıçaklı oldukları bir dünyada yaşıyoruz. Demek ki kavga kaçınılmaz. Hal böyle olunca büyük devletler, farklı medeniyetler, farklı ideolojiler var olduğu sürece savaş da var olmaya devam edecektir. Âşık Veysel’in meşhur “Güzelliğin on para etmez/Bu bendeki aşk olmasa” şiirinde yer alan şu dörtlük durumu özetliyor aslında:
“Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka baş’k olmasa”
Rabia Hanım kitabının bir yerinde Clausewitz’in bir sözünü nakletmişti bize. “Bütün fatihler barışseverdir.” (s.68) Barış dönemleri gerçekte savaşa hazırlıkla geçmiyor mu? Savaşsızlık mümkün değil belki ancak insana saygılı, adil bir dünya düzeninde barışı sağlamak mümkün olabilir. Kanuni Sultan Süleyman Han’ın sözü geldi aklıma. “İster isen sulh-u salah / Hazır ol cenge.”
Batı’nın İslami hareketleri nasıl desteklediğini biliyor musunuz? Oryantalistler neden en vahşi uygulamaları “İslam’ın tek uygulamasıymış” gibi göstermeye çalışıyorlar? “Köktendincilik, Radikalizm, Siyasal İslam, Ilımlı İslam, Fundamentalizm” gibi kavramlar neden icat edildi? “Cihad” kavramı ahlâk ve salih amelin en üst noktası iken nasıl tartışmalı bir kavram haline getirildi? Ne oldu da İslam terörle birlikte anılır oldu? Taliban, El Kaide, Boko Haram gibi örgütlerin uygulamalarından hareketle insanlara nasıl korku salındı? Peki, biz, önümüze konulan bu şablonları benimsemek, bize dayatılan hayat tazını kabullenmek mecburiyetinde miyiz? Müslümanlar üzerindeki ölü toprağını atıp ne zaman uyanacak acaba? Bir uyanış hareketinin yerli ve milli olduğu nasıl belirlenebilir? İşte burada “Prensipsizlik ve soyut formül tekrarcılığı” testinin yapılması gerekiyor. (s.174)
Kur’an ve Sünnete göre cihat denir? Şu kadarını ifade edelim ki “Cihat en geniş manasıyla Allah’ın rızasına uygun bir şekilde yaşama çabasıdır.” (s.304) En büyük cihat insanın kendisiyle, nefsiyle yaptığı cihattır. Kendi nefsini terbiye etmeden önüne gelene kılıç sallamak değildir. Cihadın sebepleri vardır. Nefisle yapılanı vardır, şeytanla yapılanı vardır, fasıkla ve inanmayanlarla yapılanı vardır. Öyleyse Cihadın bir ahlâki özü olamaz mı? Cihat aslında bir savunmadır. Meşru müdafaadır. Bunları İslam mütefekkirlerinin yazdığı yüzlerce cilt kitaplardan bulup, okuyabilirsiniz.
İslam Savaş Hukuku incelendiğinde ortaya çıkan sonuç göz kamaştırıcıdır:
“İslam Hukuku gerek teorik olarak, gerekse değerler olarak Batı hukukunun özellikle devletler hukuku ve savaş hukuku bakımından, insan hakları alanında usul hukukunda ilham aldığı bir inkılabı gerçekleştirmiştir.” (s.316) Adalete, insan onuruna önem veren mazlumun yanında, zalimin karşısında bir anlayıştır özetle. Taşkınlık yapmayan, sözünde duran, yaşlılara, kadınlara, çocuklara dokunmayan, ekini, otu, ağacı kesmeyen, suyu kirletmeyen bir savaş. Sadece İslam’ın çağrısına uymayıp, size silahını doğrultanlara karşı güç kullandığınız bir harp. İslam tarihi bunun örnekleriyle doludur. Zaten bütün barış yolları denendikten sonra gündeme gelir savaş. Savaşın şartları vardır.
İslam’da bir devlet modeli var mıdır? İlk İslam Devleti modeli Müslümanların siyaset teorilerini nasıl etkilemiştir? Mekke’de tebliğle başlayan dönem Medine’de bir İslam devleti kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Muhamed Hamidullah’ın iki ciltlik İslam Peygamberi kitabı bu konuları derinlemesine anlatmaktadır. Yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi bu yazı nihayetinde Rabia Hanımın kaleme aldığı kitabı tanıtmak, kitaba ilgi çekmek amacındadır. O bakımdan uzun uzadıya izahat vermemiş, ana başlıklarıyla kitabı özetlemiştir.
“Aykut Edibali’nin eserleri incelendiğinde ulaşılabilecek sonuç şudur; Devlet ve devletin teşkilatlanış biçimi ve anayasası dâhil tüm kanunları, İslam’ın ideallerine ve toplumun benimsediği öğretiye, onun menfaatine hizmet eden birer araçtır.” (s.359)
Kitabı okuyup bitirince Aykut Edibali’nin ortaya koyduğu tespitlerin ve çözüm önerilerinin hâlâ güncelliğini koruduğu, insanımızın, özellikle aydınlarımızın bu hazineden yararlanarak yeni bir medeniyet hamlesini başlatabilecekleri sonucuna varıyoruz.
Tarihi belgeler ışığında bize hakikat okyanusunda bir yolculuk yaptıran ve sorumluluklarımızı hatırlatan yazarımız Rabia Edibali Alagöz’ü kutluyor; gündelik hayatın içinde kaybolan bizlerin hazreti insan haline gelmesini ve güzel ahlâkı, sahih inancı ve yüreği insanlık için iyi amellerle, iyiliklerle bezenmiş yeni bir toplum tipinin oluşmasıyla “İslam Rönesansı”nın ışığında bütün insanlığın mutluluk asrını yaşayacağı yeni bir çağın başlamasını ümit ediyoruz.
İşte o zaman “Yıllardır hasretiz bu günlere biz/ Yürekten yüreğe söylediğimiz/ Hürriyet ıslahat türkülerimiz/ Ilgıt ılgıt esen yel oldu şimdi” şiirinde ifade edilen özlemler yel olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşebilir. “Altının, bakırın, demirin değil insanın çağı” geri gelir dünyamıza. Milletimiz gözündeki yaşı siler, insanlık ızdırapların tutsağı olmaktan kurtulup sevinir, özüne döner, gazap yelleri diner ve bir rahmet sağanağı başlar.
O rahmet sağanağının altında iliklerine kadar aşkla ıslananlara selam olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.