Mustafa Yürekli
Dava adamı
Dava adamı
Türkiye’de ne siyasi merkez sosyolojik merkezi temsil eder, ne ekonomik merkez, ne de kültürel merkez.. Batıcı seçkinler, ülkede kuşattıkları sosyolojik merkeze sürekli yukardan aşağıya değişim dayatmaktadır.. Bu yüzden Anadolu’nun modern tarihi hep askeri darbelerle ele geçirilen siyasal merkezden devlet zoruyla şekillendirildi.
- Medeniyet krizi ve çağdaş İslam rüzgarı
- İslam sanatı ve sosyal adalet
- İslam sanatı, kişilik, kimlik ve kültür
- İslam sanatının birlik oluşturma gücü
- Kur’an-ı Kerim’de gençler
- Dava adamı
Derin ve sessiz bir direncin hikayesidir Anadolu’nun yakın tarihi.. Yerle bir edilen, yangın yerine çevrilen çilekeş coğrafyada yeni bir umut yeşertmek için sessiz, gösterişten uzak, fedakârlık ve çilelerle yoğrulmuş nice emekler, göz nuru hayatlar var.
Günümüzde "dava adamı” denilen, neredeyse yadırganan bir insan tipi var.. Anadolu’nun herhangi bir şehrinde bir terzi dükkanında, bir saatçide, bir caminin çay ocağında, bir kitap evinde yahut birkaç tahta sandalyenin sıralandığı bir dernekte görürsünüz onları.
Geleneksel önderlerden farklıdır; tam anlamıyla yangından çıkan bir neslin öncüleridir bunlar. Aralarında geleneksel yapılardan gelenler olsa da çoğunlukla modern eğitimden geçmiş kişilerdir. Hayatın içinde, modern hayata karşı Müslümanca durabilmenin imkanlarını, işaret taşlarını göstermeye çalışırlar.
Babam Hadimül Kuran Ziya Yürekli Hoca tam bir dava adamıydı. Onu okulda, çarşıda güzel gençlere bir şeyler anlatırken görürdünüz. Esnaf ziyaretleri yapardı; ekmek teknesi iş yerleri, sürekli bir şeylerin dağıtıldığı, imbikten geçirildiği, "yüksek memleket meseleleri"nin halledildiği yerler haline gelirdi onun ziyaretleriyle.
"Dava adamı" Ziya Hoca, metafizik gerilimlerin, hizmetin, fedakârlığın, fikir öfkesinin, samimiyetin, karşılıksız vermenin, paylaşmanın erdem olduğu mücadeleci bir insan modelidir. Kariyerizmi ayakları altına almış, ikbal hesapları yapmayan, geçmiş ve yaşanan anla hesaplaşmanın yoğun bilincini yüklenen yüreklere işaret eden bir insan tipidir.
Ziya Hoca, bir yanda varoluş bilincini diriltmeye çalışırken diğer tarafta çağdaş uygarlık adına çökertilen hakikat medeniyetinin kurumlarının işlevini yüklenirler. "Dava adamı" denilen kişilerin her biri birer okul işlevi görür. Boş vakitleri yoktur onların. Ailelerine, çocuklarına ayırması gereken vakitleri bile hizmette harcarlar. Millet davasına adamışlardır kendilerini.
Bu ülkenin tezini anlatırlar çevrelerine; tarih bilinci kazandırmaya, geleneği yenilemeye çalışırlar, İslam’ın inanç esaslarını, Allah’a ve Ahiret gününe imanın hayata yansımalarını, Peygamber sallahu aleyhi vesellemin örnekliğini bıkmadan usanmadan anlatırlar.. Olaylara ilkeleri uygularlar, bir anlam arayışına çıkmaya davet ederler konuştukları kişileri. Milli kültürle yeniden bağ kurmaya çalışırlar. İslam’ın bu milletin tarihi tezi olduğunu, bu topraklar için ne anlama geldiğini genç zihinlere aktarırlar bir bıkmadan. Bir neslin fikir hamurunu yoğuran ve "dava adamı" denilen bu fedakâr öncülere bu ülke ne kadar çok şey borçlu.
Hayatın içindedirler, ama hayatta kaybolmazlar. Enkaz haline getirilen hakikat medeniyetinin, yangın yerine benzeyen koca coğrafyanın benliğini, tarihini, geleneğini, geçmiş ve gelecek tasavvurunu iplik iplik örerler toplumun kılcal damarlarında dolaşırken. Buldukları her yeni kitap heyecan verir, kurulmuş anlamlı bir cümle yüreklerini ürpertir. Okudukça yürekleri büyür. Doğuyu, batıyı birlikte keşfederler, büyük anlatıları, klasikleri, unutulmuş bir elyazma risaleyi söke söke okur, dünyanın bir köşesindeki Müslümanla heyecanlanır, açları, susuzları, sürgünleri duydukça kahrolur; elinde avucundakini gitmediği, gelmediği, bilmediği coğrafyalarla paylaşır.
Sonra ilgilendikleri o gençler teker teker dağılırlar memleketin dört bir köşesine. Okumuş büyük adam olmuşlardır. Kimi bildiği yoldan ilerler, birer dava adamı olmaya çalışır.
Büyük kısmı, yükselen dalgayı yakalamıştır; hayat inanılandan başka türlü akmaktadır, fırsatları değerlendirmek lazımdır. İdealler henüz reddedilmemiştir ama artık başka şeylerden heyecan alınmaktadır. Zamanın ruhunu(!) yakalayanlardır onlar, daha doğrusu değişime ayak uyduranlardır! Geçmişte dava adamından işittikleri çok uzak günlerin tesellisi gibi gelmektedir artık. Hatta hatırlamak, davayla yüzleşmek sıkıntı verir olmuştur.
Yıllar geçer, dönem değişir.. İnsanlar hayal edemedikleri yerlere gelmiştir. Kimi milletvekili olmuştur, kimi genel müdür.. Bir zamanlar izbe köşelerde sessiz bekleyen insanlar her tarafta etkili yetkili olmuştur. Zaman değişmiştir, dava adamından dinlenenler, ateşli konuşmalarla tartışılan meseleler artık hafif bir dudak tebessümüyle hatırlanan geçmiş zaman nostaljilerine bırakılmıştır.
"Dava adamı" Ziya Hoca, her dönemde, hala oradadır, o köşesindedir, duruşu bozulmamıştır. Yıllar önce neyi niçin savunuyorsa onu aynı kararlılıkla anlatmaya devam ediyordur, okumaya, paylaşmaya hiç ara vermemiştir. Her birinin gözlerinde birer umut ışığı gördüğü, ilgilendiği o gençlerden pek kimse kalmasa da.
Geçen zaman, Ziya Hoca’nın yüzündeki çizgileri derinleştirse, saçı sakalı ağarsa, etrafı tenhalaşsa da; o hala büyük anlatıların, şiirin, derin mevzuların peşinde olmuştur. Millet düşmanlarının hedeflerini, ihanet planlarını tek tek anlatmaktadır. Asrı Saadet’ten, İslam tarihinden ve özellikle Osmanlı tarihinden İslam’ın şeref tablolarını, hakikat medeniyetini anlatmaya devam etmektedir o; yaşanmakta olanlar onu hiç şaşırtmamıştır. Metafizik gerilimi, fikir öfkesi ve dava heyecanı hala diridir. "Dava adamı" olmayı şeref bilmiştir o son nefesine kadar.
Anadolu’nun kim bilir kaç köşesinde benzer "dava adamı" portreleri çizilebilir. Bu portrelerin gölgesi, kim bilir hangi şöhretlerin, parıltılı çehrelerin üstüne düşmektedir. Yakından bakın göreceksiniz üzerindeki emeği, onlar yüzlerini çevirip kaçmak, hatırlamak istemeseler de.
Evet bir zamanlar bir "dava adamı" tipi vardı; o rol model kaybolmamalı, sayısı çoğalmalı diyorum.
Ziya Hoca’nın yakın çevresinden yazı topladım; dostları, arkadaşları onu anlattılar. "Dava Adamı: Hadimül Kuran Ziya Yürekli" adıyla kitaplaştıracağım inşallah.
27 Ocak 2007’de yolcu etmiştik ebediyet yurduna.. Allah rahmetiyle muamele etsin. Makamı cennet, makamı ali olsun. Nur içinde yatsın inşallah. Müsterih olsun, hak davası bir gün muzaffer olacak, yolunda yürüyenler eksik olmayacak.
Mustafa Yürekli /haber7.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.