Mustafa Yürekli
Türkiye ne NATO’ya ne de İran’a güvenmeli
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, savunma ve güvenlikle ilgili bölgesel ve küresel kaygıların arttığı bir dönemde, NATO'nun, Avrupa-Atlantik bölgesinde savunma ve caydırıcılığın sağlanması ve üye ülkelerin güvenliklerinin kolektif teminatı olma noktasında hayati öneme sahip bir toplantı için Brüksel'e gidecek.
Toplantı içeriği ile ilgili değerlendirmelerinin sorulması üzerine Bakan Güler, NATO'nun kurulduğu günden bugüne kadar yaptıklarıyla başarısını kanıtlamış bir örgüt olduğunu vurguladı. Kapsamlı bir toplantı programına iştirak etmek üzere gideceklerini dile getirdi.
NATO’yu Güçlendirme Çalışmaları
Bakan Güler, şunları kaydetti:
"Toplantı kapsamında, kuruluşunun 10'uncu yılı münasebetiyle icra edilecek 'DEAŞ'la Mücadele Uluslararası Koalisyonu Toplantısı'nda DEAŞ tehdidine ilişkin bilgi paylaşımında bulunacağız. Müteakiben NATO Savunma Bakanları Toplantısı'na iştirak edip, Washington Zirvesi'ndeki Asya-Pasifik ortaklarıyla işbirliğinin geliştirilmesi kararı çerçevesinde Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya ve Güney Kore Savunma Bakanları ile ilk defa savunma bakanları seviyesinde bir araya geleceğiz.
NATO-Avrupa Birliği işbirliğine yönelik gayretleri destekliyoruz. AB üyesi olmayan müttefiklerin, AB'nin savunma girişimlerine tam katılımının sağlanması gerektiğinin altını bir kez daha çizeceğiz.
Bunun yanı sıra başta toprak bütünlüğü olmak üzere Ukrayna'ya olan güçlü desteğimizi tekrar vurgulayacak, bununla bağlantılı olarak Karadeniz'in güvenlik ve istikrarına verdiğimiz önemi ve Montrö Sözleşmesi'ni dikkatli, sorumlu, tarafsız ve tavizsiz bir şekilde uyguladığımızı ifade edecek, NATO'da savunma ve caydırıcılık yapısının güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin görüş ve değerlendirmelerimizi sunacağız." dedi.
Bu açıklamada NATO’da ‘Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya ve Güney Kore Savunma Bakanları ile ilk defa savunma bakanları seviyesinde toplanacağı’ haberi dikkat çekicidir. NATO’ katılma noktasında sözkonusu beş Asya-Pasifik ülkesi işbirliğinin geliştirip üye olma yolunda önemli mesafe almış görünüyor. Bu gelimeler, ABD – Çin gerilimini artıracaktır.
Türkiye - Irak İttifakı
İşgale karşı Türkiye - Irak ittifakı gündemde! Türkiye Gazetesi’ndeki bir habere göre (17 Ekim 2024) Irak’ı bir defa daha bölecekler; milyonlar, Türkiye'nin yolunu gözlüyor
İran, İsrail’e karşı Suriye’de değil Irak’ta savaşmayı planlıyor. Batı İsrail ittifakı ile İran arasında yaşanacak iktidar mücadelesinde Irak halkını zor günler bekliyor.
Irak ordusu eski generallerinden Abdüsselam Cesim, Irak’ta büyük çaplı siyasi, askerî ve sosyal çalkantı yaşanacağını ve ülkenin bir kere daha taksim edileceğini anlattı.
7 Ekim 2023 sonrası yaşanan deprem Irak’ı da sarsıyor. Batılı güçler Irak’ı yeniden 2003 işgal dönemine döndürmenin hazırlıklarını yapıyor. İran ise İsrail’e karşı Suriye’de değil Irak’ta savaşmayı planlıyor.
General Cesim, Batı-İsrail ittifakı ile İran arasında yaşanacak iktidar mücadelesinde Irak halkını zorlu bir dönemin beklediğini belirtti. Bu süreçte en büyük umudun Türkiye olduğunu söyledi.
Iraklı General Abdüsselam Cesim Türkiye’ye bir çağrı yapıyor:
“Yaklaşan bu fırtınada tek umudumuz Türkiye. Halkımız ne ABD-İsrail ne de İran’ı istiyor. Milyonlar, Türkiye’nin yolunu gözlüyor. Iraklı halkı Şiiler de dâhil ne ABD-İsrail ne de İran’ı istiyor. Milyonlar, Türkiye’nin kendilerini sahiplenmesini bekliyor” dedi.
Gazze’yi bütün bölge açısından bir kırılma noktası olarak nitelendiren General Cesim şunları söyledi:
“İran yıllardır Lübnan, Suriye ve Irak’ın Sünni halkını sürüp bütün devlet yapısını ortadan kaldırdı. Bu ülkeleri İsrail-Batı ittifakının işgali için hazır hâle getirdi.
Lübnan Hizbullah yapısında çok büyük çözülme var. Lider kadrolar öldürüldü. Militanlar kaçıyor. Aynı durum Suriye için de geçerli. Savaşın İran’a sıçramaması için siperi Irak’ta kazıyorlar.
ABD kanadı Şii militanların ülkeden çıkarılması ile ilgili Başbakan Sudani’ye bir sene süre tanıdı. Irak çok ciddi olaylara gebe. Ordusu lağvedildi. Ülkede hâlen kurumsal yapılar kurulamadı. Siyasi yapı tamamen vesayet üzerine ve bir tür harici atamalarla şekilleniyor. Petrolümüz doğrudan gasbediliyor. Bu hâlde iken yeni bir geniş çatışma zeminine doğru hızla itiliyoruz.
Milyonlarca insan ülkeyi terk etti. Her açıdan derin bir krizin içerisindeyiz. Ülkede hiçbir konuda millî karar alınamıyor. ABD 2005’te ülkeyi Şiilere teslim etti. Ancak şimdi yeniden farklı bir yapı inşa etmek istiyorlar. Mevcut rejimi tasfiye ederek yeni bir siyaset-devlet modeli ikame edecekler. Bu yeni bir kaos ve kanlı bir dönem manası taşıyor. Yaklaşan bu fırtınada Irak halkının tek umudu Türkiye.
Ülkemiz 2005 ve sonrasında siyasi olarak İran’a teslim edilirken Türkiye tamamen denklem dışı tutuldu. Çünkü siyasi, ekonomik ve askerî bakımdan bugünkü gücünden çok uzaktı. Artık güçlü bir siyasi irade ve askerî, diplomatik, ekonomik ve uluslararası arenadaki etkisi çok daha farklı.
En azından Musul, Kerkük, Kifri, Telafer, Taze, Mendeli, Kubbe, Şura, Altınköprü, Mensuriye, Sadiye ve Celavla gibi bölgelere girip güvenli bir hat oluşturabilir. Bu bölgelerde her tarafta Osmanlı-Türk izleri zaten canlı. Ayrıca hâlen orada 170’i aşkın köy, kasaba, ilçe ve şehrin ismi öz Türkçedir.
Orada çok kısa sürede 300 bin kişilik destek gücü bulacaklarını garanti edebilirim. Kimse ABD ya da İran için asker yazılmaz, sokağa inmez ancak Türkler gelirse Türkmen, Arap, Kürt ve hatta Şiiler dahi Türk ordusuna destek verir.” dedi.
Türkiye İran’a Güvenmemeli
Iraklı General Cesim’e göre Türkiye’nin bu tabloda yapacağı en büyük hata İran’a güvenmek olur. Abdüsselam Cesim, bu iddiasına delil olarak ise Irak’ın işgali öncesi bizatihi içerisinde olduğu bir olayı şöyle anlattı:
ABD’nin Irak’ı bombalama hazırlığı yaptığı günlerde o dönem İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı olan Rafsancani Irak’a geldi. Bize ‘Hava gücünüz öncelikli hedefler arasında. ABD ortak düşmanımız. Bu uçakları İran’a geçirelim. İlk bombardıman dalgası durulunca siz ihtiyaçlarınıza göre bu uçakları savaşa dâhil edersiniz’ dedi. Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’i ikna ettiler. Dönemin etkin isimlerinden Saddam’ın üvey kardeşi Sebavi İbrahim el-Hasan ile bir mukavele yapıp 350 uçağımızı İran’a taşıdılar. Sonrasında defalarca talep edilmesine rağmen hiçbirisini vermediler. Biz bunun ABD ile ortaklaşa kurulmuş bir tuzak olduğunu yıllar sonra öğrendik. Zaten işgale de bütün güçleri ile destek vererek sonunda ödüllerini de aldılar.
Bu sebeple Türkiye şayet İsrail tehlikesine karşı İran’la ittifak kurma yanlışına düşerse bizim yaşadığımızı ihaneti yaşayacağından zerre kadar şüphem yok. Zira Bağdat için de hayat suyu niteliği taşıyan ‘Kalkınma Yolu’ projesini ABD ve diğer aktörlerden öte İran sabote ediyor. Bu çok açık ve net bir gerçeklik. Diğer canlı iki örnek de PKK ve Esad.. ” dedi.
Türkiye, Hint Pasifik’te Pakistan’la Irak üzerinden, Basra Körfezi’nde buluşmalı.. Türkiye ne NATO’ya güvenmeli ne de İran’a; Irak ile Basta Körfezi’ne inmesini sağlayacak ittifak anlaşmasını bir an önce imzalamalılar.
Kaynak: https://www.haber7.com/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.