Mustafa Yürekli

Mustafa Yürekli

Meclis?ten sonra milleti de ezeceklermiş..

 

 

Türkiye?de millet iradesini temsil eden Meclis, 1960?tan beri bürokratik oligarşi tarafından darbelerle defalarca ezilmiştir: Bürokratik oligarşi, Meclis iradesini kısıtlayabilmekte, hatta tamamen iptal bile edebilmektedir

Ergenekon şüphelisi olan eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, hükümet tarafından yapılmak istenen anayasa değişikliğini, Anayasa Mahkemesi'nin iptal edeceğini öne sürdü.

Hatırlanacağı gibi Anayasa Mahkemesi?nin Türkiye?nin hafızasına ?367? ve ?411? sayılarıyla yerleşen son iki kararı, Meclis?in iradesini ezen kararlarıdı. Dolayısıyla Türkiye?de adalet terazisi resmi ideolojinin ağırlığıyla düzelmez şekilde bozulmuştur.

Sabih Kanadoğlu, ?367? ve ?411? kararlarının fikir babasıydı.

Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığı seçiminin iptaline neden olan '367 kararının mucidi' olarak bilinen Kanadoğlu, şimdi de Türkiye?nin demokratikleşmesini tamamlaması için hazırlanan anayasa değişikliği paketine dair "İster Meclis'te 330'u bulun, ister 367'yi bulun, referandumdan çıkarın ama Anayasa Mahkemesi bu değişikliği iptal edecektir." ifadesini kullandı.

MECLİS?İN 367 YARASI

Sabih Kanadoğlu, Ebu Cahil mi, yani cahillerin babası mı? Sabih Kanadoğlu kim adına konuşuyor? Bürokratik oligarşinin Meclis?ten sonra referandum sonuçlarıyla iradesini ortaya koyacak olan milletimizi ezmesini hukuk adına nasıl savunabiliyor? Türkiye?ye bu kötülüğü niçin yapıyor? Bu soruları cevaplamak için Anayasa Mahkemesi?nin önceki ?367? ve ?411? kararlarını nasıl aldığına bakmak gerekir..

2007 yılının Nisan ayında Türkiye bir kere daha ?rejim krizi?ne sürüklendi.. Mesele, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan?ın cumhurbaşkanı olma ihtimaline karşı bürokratik oligarşinin bir ?cephe? oluşturması, iki partiden aldığı destekle ülkeyi gerginlik ve kaosa sürüklemesiydi..

TBMM?nde grubu bulunan partiler cumhurbaşkanı seçimine hazırlık yapmaya başlamıştı. Siyaset, olması gerektiği gibi cumhurbaşkanını seçecekti ama kimi liderler ve milletvekilleri meclise nasıl bir cumhurbaşkanı seçmesi gerektiğini öğretme çabasındaydı..

Bürokratik oligarşi toplumun bir kısmını organize ediyor, büyük şehirlerde mitingler düzenliyordu. Medya dev aynası kesiliyor, mitingleri pohpohluyordu. Kimi köşe yazarlarının açıkça darbe çağrısı yaptıkları bile görülüyordu.

Oysa Anayasa cumhurbaşkanını seçme görevini Meclis?e vermiş ve bunun nasıl olacağını da açıkça göstermişti..

Anayasa?da Madde 96?da toplanma yeter sayısının 184, Madde 102?de de cumhurbaşkanı seçme karar sayısının ilk iki tur için 367, sonraki turlar için 276 olduğu belirtiliyordu. Bu şekilde tam 3 cumhurbaşkanı seçilmişti. Turgut Özal, 263 oyla seçilmişti. Süleyman Demirel, 244 oyla seçilmişti. Ahmet Necdet Sezer de 330 oyla cumhurbaşkanı seçilmişti.

Abdullah Gül?ün adaylığına ortamı germekle engel olamayacaklarını anlayan bürokratik oligarşi ve yandaşları, son çare olarak bir ?cin fikre? başvurdu: 367.

Anayasa?nın 102. Maddesi çarpıtılarak, anlamı değiştirildi: ?367 rakamı, karar yeter sayısı değil, toplantı yeter sayısıdır.? iddiası ortaya atıldı.

Bu iddiayla Anayasa Mahkemesi?ne gidebilmek için seçimin ilk turunda AK parti dışındaki partiler Meclis?e girmediler.

TBMM?nde 29 Nisan 2007 tarihindeki ilk tur oylamada Abdullah Gül, 357 oy aldı. Kendinden önceki üç cumhurbaşkanın, Özal, Demirel ve Sezer?in seçilmek için aldıkları oydan da fazla  oy almıştı..

Ne var ki Sabih Kanadoğlu?nun uydurduğu 367 saçmalığını koltuğunun altına sıkıştıran CHP her zamanki gibi Anayasa Mahkemesi?nin kapısındaydı.. CHP?nin mahkemeye gitmesi değil, Anayasa Mahkemesi?nin bu yaklaşımı onaylaması, hem Meclis iradesini felç etti, hem de milli vicdanda büyük ve derin bir yara açtı..

411 YARASI

367 kararından sonraki süreçte 22 Temmuz 2007 genel seçimleri yapılmış ve yeni Meclis türban sorununu çözmeye karar vermişti. Seçimde biri  % 47, öteki % 15 civarında oy alan ve parlamentonun yaklaşık % 75?ini oluşturan AK Parti ve MHP?nin birlikte gerekleştirdiği bu anayasa değişikliğini,  ?birileri? yine akla ve mantığa meydan okurcasına ?kaos? olarak nitelendirdi.

2008 yılının şubat ayında ?411 el kaosa kalktı? diyenlerin bir bildiği vardı; çünkü bu sözü söylemekle kalmayacak, gerçekleşmesi için de çaba sarf edeceklerdi. O günlerde tıpkı 367 sürecinde olduğu gibi rektörler, barolar vs. harekete geçti. Malum kalabalıklar, malum yerlerde toparlandı, ?bindirilmiş kıtalar? bu sefer de ?özgürlük?lere karşı ?yasak?ları savundu.

Anayasa değişikliğini, Anayasa Mahkemesi?ne götürme görevi doğal olarak CHP?nindi. Anayasa Mahkemesi?nin anayasa değişikliğini esastan inceleme yetkisi olmamasına rağmen Deniz Baykal sonuçtan yine emindi..

Türkiye?de 6 Haziran 2008 günü  Meclis?ten 411 kabul oyuyla geçen türban değişikliği iptal edildi ve Anayasa Mahkemesi bir kez daha Anayasa?yı ihlal etti; TBMM, millet iradesi, 411 milletvekilinin oyu işe yaramaz hale geldi ve demokrasi, insan hakları ve özgürlük kavramları artık anlamsızdı..

Anayasa Mahkemesi üniversitelere başörtüsüyle girilmesinin yolunu açan yasa değişikliklerini oy çokluğuyla geri çevirirken anayasanın oldukça açık olan iki maddesini, 148. ve 153. maddeleri çiğnedi. Çünkü 148. Madde?de ?Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından inceler ve denetler..? deniliyordu. 153. Madde?de ise ?Anayasa Mahkemesi, bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.? deniliyordu.  Bu türban değişikliğini iptal kararı, başta yargıya ve anayasaya, sonra da sisteme olan güveni sarstı.

Sorun CHP?nin mahkemeye gitmesi değildi. Sorun, Anayasa Mahkemesi?nin bu yaklaşımı onaylamasıydı. Karar, Meclis iradesini bir kez daha felç etti ve millet vicdanında büyük ve derin bir yara açtı..

Bir siyasal sistem, adalet mekanizması adaletsizlik ürettiği anda toplumun güvenini sarsar ve meşruiyetini yitirir. Türkiye?de millet iradesini temsil eden Meclis, 1960?tan beri bürokratik oligarşi tarafından darbelerle defalarca ezilmiştir: Bürokratik oligarşi, Meclis iradesini kısıtlayabilmekte, hatta tamamen iptal bile edebilmektedir.

Meclis, devleti yapılandıran son iki anayasayı yapmamış, bürokratik oligarşinin yaptığı anayasaların ilanına sahne olmuştur sadece. TBMM yürürlükteki Anayasa?yı değiştirme iradesinden mahrumdur gerçekte.. Ankara?daki bürokratik oligarşinin onaylamadığı ne bir anayasa maddesi değiştirilebilir, ne de bir yasa yapılabilir. Türkiye, görünüşte demokratik bir cumhuriyettir; oysa gerçekte oligarşiyle yönetilmektedir.

TBMM genel kurul salonunun duvarında ?Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir.? yazmaktadır. Bu söz, Türkiye için sadece bir dilek ve temenninin ifadesidir. Çünkü 12 Eylül darbesinde yapılan yürürlükteki 1982 Anayasası?nda ?Hakimiyet kayıtsız şartsız bürokratik oligarşinindir? yazmaktadır. Meclis?in duvarında yazana değil, Anayasa?da yazana bakmak gerekir bu yüzden.

Meclis?in duvarında yazan ?Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir.? sözü Yahudi beslemesi gibidir. Meclis?in duvarındaki yazı, milletimizi aldatmak için orada durmaktadır.

Mustafa Yürekli

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Yürekli Arşivi