Mustafa Yürekli
Hale şükretmenin tövbe gerektirdiği günler..
?Suriye'deki ateşe bizi de çekecekler..? dedin dostum. O kadar rahat, o kadar duygusuz söyledin ki bu sözü.. Ürperdim.
Sağcısıyla, solcusuyla, laikiyle, dindarıyla, bu ülkede yaşayan insanlar olarak, aynı gemide olduğumuzu söylüyorsun. Güvenlik içinde, rahat ve huzurlu olmaya alıştın değil mi? İstiyorsun ki ülkemiz aman Libya olmasın, Mısır olmasın, Suriye hiç olmasın! Bu yaklaşımlar, İslami duyarlıktan çok uzak kardeşim. Sen nasıl yabancılaştın böyle?
?Aynı gemide değiliz bayım!? diyemiyorsun artık. Bizim yolumuz, hedefimiz ayrı, onlarınki ayrı oysa.. Seyir defterini bizim yazmamızı istemiyorlar bu yüzden.. Gemiye kaptanlık yapmamıza nasıl karşı çıkıyorlar öyle? Nuh oğlu da olsa, kafiri almaz gemiye. Yoldaş değiliz onlarla! Onların yolları onlara, bizim yolumuz bize..
İslam dünyasının neresinde olursa olsun, Müslümanların başına gelen her olayı kendi başımıza gelmiş göremiyoruz artık. Bir yerde Müslümanın canı yanınca bizim de canımız neden yanmıyor? Kardeşlerimizin yaşadıkları, bizim başımıza da gelmiyor diye seviniyoruz, şükrediyoruz, hamd ediyoruz utanmadan. Müslümanların şanlı direnişlerine bakıp Türkiye'nin gelişmişliğinden bahsedebiliyoruz; güvenliğimizin, rahatımızın ve huzurumuzun kıymetini bilmemiz gerektiğini söyleyebiliyoruz. Müslümanların dertleriyle dertlenmemek, gemiyi kurtardığını düşünüp şükür etmek bir Müslümana yakışır mı? Bu İslami duyarlıkla bağdaşır mı?
Dava sahibi, dertli, idealist insanlar duyumlarla yetinmezler. Kulaktan dolma bilgilerle yaşamazlar. Haber ve bilgi kaynağı önemlidir.. Kafirlerin, münafıkların haberleriyle hareket etmezler. Olay yerine giderler ya da içlerinden birini gönderirler, bölgedeki Müslümanlarla ilişkiye geçerler ve yardım ederler.. Kardeşlerinin mücadelesini medyadan izlemek ne büyük aymazlık. İslami hareketleri dünya iletişim ağından izlemek ne kadar büyük umursamazlık öyle..
Seriyy-i Sakatî[1] der ki: "Bir gün Bağdat Çarşısı'nda yangın çıkmıştı. Bir adamla karşılaştım; "Senin dükkan kurtuldu" dedi. Ben de boş bulunup birdenbire "Elhamdülillah" demiş bulundum. Otuz senedir, o anda söylediğim "Elhamdülillah" için istiğfar ediyorum. Diğer Müslümanların yanan mallarına üzülmek dururken, kendi malımın kurtulmasına şükretmenin azabı içindeyim."
Bir hadis alimi olan Seriyy-i Sakatî, ?Müminlerin dertleriyle dertlenmeyen, bizden değildir.?[2] hadis-i şerifini elbette biliyordu. Seriyy-i Sakatî, bu hadis-i şerifin sırrında derinleşerek büyük bir pişmanlıkla tövbe etti. Dükkanı yanan mümin kardeşlerinin acısına bir anlık gafletle bigane kalmış ve onların dertleriyle dertlenme hususundaki emr-i Nebevîyi o an için yerine getirememişti. O kadar çok üzüldü ve mahzun oldu ki, olayı otuz yıl unutamadı. Şeyh Sadi "Ne kadar okursan oku, bilgine yakışır şekilde davranmazsan cahilsin demektir." der.
Günümüzde nice insan, din kardeşliği hukukundaki ihmallerin, nemelazımcılığın, yediği kul haklarının tövbesiyle meşgul olmak bir tarafa, bunların farkına bile varmıyor. Oysa bir İslam alimi, bir Allah dostu, bir an başkalarını düşünemeden söylediği bir ?Elhamdülillah? sözü için, otuz sene istiğfar ediyor. Demek ki gönül ufkundaki farklılık, algı ve anlayışları de farklılaştırıyor..
Kariyerizm, konformizm ve hedonizm İslam'la bağdaşmaz; bunu biliyoruz hepimiz. Ey tuzu kuru kardeşim! Takvanın doruklarında, Müslümanların dertleriyle dertlenmede bir an için düşülecek gaflet, ömür boyu tövbe etmeyi gerektirirken.. Müslümanlara yardıma koşmak imanın gereği görülürken.. Aymazlığın diplerinde de, kendini düşünmek, rahata düşkünlük, keyfine bakmak gibi günahlar yüzünden Müslümanların dertleri umursanmıyor bile. İnsanlar bu iki kutup arasında oluşan yelpazeye yerleşiyorlar. Sen neredesin? Bu yelpazedeki yerimiz neresi?
Dünya yansa umurunda değil mi senin? Müslümanların dertleriyle dertlenmemek, dertsiz olmak, rahatını kaçırmamayı esas almak ve keyfine bakmak İslami duyarlılığı yitirmek değil mi dostum?
Haline şükretmenin tövbe gerektirdiği günlerden geçiyoruz oysa..
[1] Cüneyd Bağdadî'nin dayısı ve üstadıdır. Ma'rûf Kerhî'nin talebelerindendir. İlim ve takvada zamanının seçkinlerindendi. Hicri 257, Miladi 871 yılında vefat etmiştir.
[2] Hâkim, IV, 352; Heysemî, I, 87.
MUSTAFA YÜREKLİ
[email protected]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.