
Mustafa Yürekli
'Canım Kurban olsun Sen'in yoluna!..'
Mustafa Yürekli, Allah yolunda sadece malı ve serveti değil, gerektiğinde bütün varlığı kurban bilmek gerektiğini anlatıyor..
Her Kurban bayramında bir soru yağmuruyla sarsılırım.. Müslüman olarak halimi ve gidişatımı gözden geçiririm. Allah'a karşı sorumluluklarımı hatırlarım.
Dünyadaki ve ülkemizdeki sosyal, ekonomik ve siyasal gelişmeleri izliyor muyuz? Bu gelişmelerden ne kadar sorumluyuz? Allahu Teala, Müslümanları üyesi oldukları toplumlardan ve ümmetten sorumlu tutmuyor mu? Allah için ne yapıyoruz? Gidişatı düzeltmek için bir çabamız var mı? Hz. İbrahim (a.s.)'ın bütün varlığıyla Hakk'a kurban olma şuuru, biz Müslümanları nasıl bir nefis muhasebesine götürmeli? Allah muhabbeti uğruna fani dünya hayatının rahatından ve dünya sevgisinden ne kadar vazgeçebiliyoruz? Canımızı ve malımızı Allah yolunda ne kadar sarf edebiliyoruz? Böyle peş peşe gelen sorularla kendimi sorguluyorum..
Kur'an-ı Kerim'in uyarısı, özellikle Kurban Bayramı'nda daha bir sarsıcı gelir bana: ?Şüphe yok ki Allah, kendilerine cenneti vermek üzere inananların canlarını, mallarını satın almıştır âdeta; onlar öldürürler, öldürülürler, her iki sûrette de vaadi gerçektir ve Tevrat'ta da sâbittir, İncil'de de, Kur'ân'da da ve ahdine Allah'tan daha ziyâde vefâ eden kimdir ki? Artık şu giriştiğiniz alışverişten dolayı sevinin ve budur işte en büyük kurtuluş ve saâdet.'[1] Kurban Bayramı, Ayet-i Kerime'de buyrulan sevincin yaşanması değil de nedir? Peki ama ?Canları ve malları mukabilinde cenneti satın alan müminler' vasfına ne kadar layık haldeyiz?
Mekkeli müşrikler, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in önüne; nice iradeleri eriten üç şey, servet, şöhret ve şehvet teklifleri ile geldiler. Efendimiz (s.a.v.) ise Hakk'a tam bir teslimiyet içerisinde, şu müthiş cevabı verdi: ?Vallâhi, Allah'ın dinini tebliğden vazgeçmem için, Güneş'i sağ elime, Ay'ı da sol elime koyacak olsalar, ben yine de bu davadan vazgeçmem! Ya yüce Allah, onu bütün cihana yayar, vazifem biter; ya da bu yolda ölür giderim!?[2]
Dünyada bulunuş amacı olan kulluk bilincini kazanmış Müslümanlar için, her bir ibadet kullukta dereceler kazanmak olduğundan, Kurban kesmek, nefsani, sufli arzulardan vazgeçerek sözkonusu fedakarlık iradesini gösterebilmek ve Allah'la dostluğu tercih etmek anlamına gelecektir. Dolayısıyla bugün de her bir Müslüman'ın, sadece Kurban bayramlarında değil, her zaman, bu fedakarlığa hazır olması zorunludur.
Allah'ın bildirdiği doğru yol olarak İslam, iman ve takva olduğu kadar, cihattır da. Muhammed ümmeti, vahdeti sağlayıp cihat bayraklarını açtıklarında, izzet ve şereflerine de kavuşmuştur. Tarih boyunca, gerektiğinde hiç çekinmeden Allah yolunda canını kurban eden şehitler, bu ibadetin asıl anlamını doruk düzeyde idrak etmiş olan gönüllerdir. Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz Mute'ye üç kumandanı gönderirken, onlara şehit olacaklarını ima ile haber vermişti. Üçü de bundan en ufak bir teessür duymadı. Allah için canlarını feda etmeyi canlarına minnet bildiler.
Anadolu toprakları, İslam yurdu haline gaza ruhuyla geldi. Milletimiz Allah7ın adını yüceltmek ve hakikatin sözcülüğünü yapmak için tarih boyunca cihat etmiştir. Murat Hüdavendigar'ın böyle bir gönül kıvamıyla Kosova meydanında yaptığı samimi dua ve neticesinde şehadet şerbetini içmesi de, kendini her daim Hakk'a kurban bilme şuuruna tarihi bir örnektir. Yine Fâtih'in askerleri Rum ateşleri altında surlara tırmanırken; ?Bugün şehit olma sırası bizde!..' diyerek aşk ve vecd içinde şehadet şerbetini içiyorlardı. Çanakkale'ye, bizzat anaları tarafından kınalanarak adeta kurbanlık koçlar gibi gönderilen kahraman Mehmetçiklerimiz, Allah için canlarını feda etmekten çekinmeyen birer İsmail olduklarını, bütün cihana şanla şerefle sergilemişlerdi.
Dolayısıyla Allah yolunda sadece malı ve serveti değil, gerektiğinde bütün varlığı kurban bilmek gerekir. Yani kurban, her hususta fedakarlık eğitimidir. Allah'ın verdiği bütün nimetleri yine O'nun yolunda cömertçe sarf edebilmektir. Kurbanın esas anlamı, bu fedakarlık şuurudur.
Sahabe-i Kirâm Efendilerimiz de bu gönül kıvamında idiler. Onlar, Allah Rasulü'nün en ufak bir arzusunu bile canlarına minnet bilerek; ?Anam, babam, malım, canım, Sana feda olsun ya Rasulallah!' diyorlardı. Allah ve Rasulü uğrunda bir fedakarlık şerefine nail olabilmek için, adeta birbirleriyle yarışıyorlardı.
Kurbanda da asıl mesele, ?Canım kurban olsun Sen'in yoluna!..? sözünün içini doldurarak söyleyebilecek bir fedakarlık ufkunu kazanabilmektir.
[1] Tevbe Suresi, Ayet. 111.
[2] İbn-i Hişâm, I, 278; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, III, 96-97; İbn-i Esîr, el-Kâmil, II, 64.
Mustafa Yürekli- Haber7
mustafayurekli@gmail.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.