Anlatmak mı, yaşamak mı?
“İnsanın yaşadığı değildir hayat, aslolan hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır.” der, Gabriel García Márquez.
Peki, neleri hatırlıyoruz?
Neleri anlatabiliriz?
Keşke, anlattığımız kadar anlayıp yaşayabilseydik.
Anlatılmaz yaşanır denilen bazı şeyler vardır hayatta.
Mesela balın tadını anlatamazsınız.
Görme engelli birine renkleri anlatamazsınız.
Baba olmak da tam böyle bir duygu işte. Baba olmak inanılmaz bir ruh hali.
Çocuğunuzu ilk kucağınıza aldığınız anı hatırlayın o anda hayat sanki öncesi ve sonrası diye ikiye ayrılmıştı sizin için.
Mesela birine yardım edip paylaşmak onun yüzündeki sevinci görmek, o duyguya şahit olmak paylaşmak, yardımlaşmak, anlatılacak şeyler değil. Yaşanması lazım yaşamak lazım yaşatmak lazım.
Merry Brown, Bir başkasının yaşamasına yardım etmeyen, yaşadığını iddia edemez der. Ne kadar da haklı değil mi değerli dostlar.
Psikolog Thomas Lickona, değerler eğitimi için, “iyi bir insan olmanın gerektirdiği erdemlerin yeşermesi planlanmış bir çabayı gerektirir” diyor.
Toplumda en çok yakındığımız durumdur çocuk ve gençlerin değerlerimizi yaşamadığı ve yaşatmadıkları konusu. Peki, bu konuda nasıl bir planlama yapıyoruz acaba? Değerler çocuklara anlatılmaz, yaşanması yaşayarak öğretilmesi gerekir. Değerlerin yaşandığı bir sosyal çevrede yetişmesi için gençler ne kadar çok desteklenirse, değer sahibi bir nesil yetiştirme imkânımız o kadar artar. Bu nedenle
Değerlerin sadece anlatıldığı değil yaşandığı bir hayat tarzı geliştirmemiz gerekir.
Bizler bugüne kadar yaşadıklarımızdan çok şey hatırlamıyor olabiliriz.
Yaşadıklarımız değil hatırladıklarımız bizi biz yapar.
Bu dünyadan göçtükten sonra sizi hatırlatan ve hatırlatacak yaşatacak değerleriniz hakkında bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz acaba?
Kalın sağlıcakla
Sait ÖZDEMİR
Uzman Psikolojik Danışman
www.saitozdemir.net
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.