Vakti Değerlendirme - 2 -
Vakti Değerlendirme - 2 -
Vaktin değerlendirilmesi "anlık konu” dur. Bilgisayarın başına sabah ezanından önce oturdum. Ezan okundu. Namaz uyarısı gongu vurdu. Biraz daha oyalandım. Telefona baktım, gün doğumuna on dokuz dakika var yazıyor. Hemen namazı kıldım, baktım, vaktin çıkmasına daha on dakika var. Demek ki upuzun zamanın dokuz dakikası Allah’ın emri namaza yetişiyor. Şimdi bu satırları yazarken vakit çıktı. Namaz vakti ne oldu, geçmiş zaman oldu. Geciktirsem namaz, kaza olarak kılınabilecek idi.. Gerçek zaman, içinde hayırlı bir amelin yapılabildiği zamandır. Dün, geçmiş zaman; yarın, gelecek zaman; gerçek zaman, içinde bulunduğumuz zamandır.
Zamanı değerlendirmek, değerli kılmak mümkün müdür? Evet, belki de kolayca mümkündür. Peygamber Efendimiz “İmatatüleza”yı imandan sayıyor. Yoldan zararlı bir şeyi kaldırmayı imandan saymıştır.
Evimin penceresinden ilerideki ana yola bakıyorum. Arabalar yol ortasında direksiyon kırıp ilerliyor. Yolda bozukluk var sandım. Bir araba direksiyon kırıp ilerledi ve sonra arabasını sağa çekti geri geri geldi. Arabadan bir genç indi. Yolun ortasına ilerledi. Oradan kocaman bir taşı iki eliyle tutup, yolun kenarına getirdi. Arabasına binip ilerledi. Sadece seyretmedim, Hadis-i Şerifi hatırlayıp adama imrendim.
Sadaka sevaba vesile olan amel demektir. Peygamberimiz şöyle buyuruyor. “İnsana, güneşin üzerine doğduğu her günde bir sadaka (sevaba vesile olan amel) gerekir. İki insanın arasını bulmak sadakadır. Hayvanın üzerine, eşyasını yüklerken veya indirirken, parmağının ucu ile, kişinin ona yardım etmesi sadakadır.” Yani sevaba vesile olan ameldir “Güzel söz sadakadır.” Tebük seferine çıkmak için peygamberimiz hurma sergisi açmıştı. Çok yardım geldi. Bir garip kişi öğleye kadar çalışmış ve yarım sa’ yani yarım ölçek, ücret hurma almış. Onu peygamberimize getirdi. Orada bir münafık da duruyordu. Gariban adama hurma dağlarını gösterip, Peygamber senin yarım ölçek hurmana mı kaldı, demek istedi. Peygamberimiz bunu söyleyen kişiye kızdı. “Belki de onun elinin emeğini getirmesi bereket vesilesidir” buyurdu. Başka bir hadis-i Şerifte “ birinin evinin ihtiyacı için çalışması, hatta kendi rızkı için çalışması sadakadır” sevaba vesile olan ameldir, buyruluyor. Başka bir Hadis’te “Bir kişinin Müslüman kardeşine güler yüzü, tebessümü sadakadır” buyrulmuştur.
Hayatlarını hayırlı amellere râm edenler de vardır. Bunlardan da birkaç örnek arz edeyim.
Bir haccımda Yaşar Gökçek hocam, tarih hocam, muttakî bir zat, benimle, seksen yaşında yirminci haccını yapıyordu. Emeklilikte Avukat eşi, Hoca hanımla birlikte ömürlerini bir Kur’an Kursunda hizmete vakfetmişlerdi. Ondan anlatabileceğim çok hatıram var. Birini arz edeyim. Arafat’tan Müzdelife’ye indik. Hac kuralına göre Yatsı vaktinde, akşam ve yatsı namazını cemaatle kıldık. Hacılar, sohbete, istirahate geçti. Burada namaz kılmak geleneği yok. Yaşar Hocam namaz aşığı biri. Bir baktım, sabah vaktine kadar namaz kıldı. Bir bayan hacı, müzdelife’de gece yarısı kenara çekilmiş, kendi başına duruyor. Yanına vardım, ne yapıyorsun, niye yalnızsın, dedim. Hocam zikir yapıyorum, dedi. Nasıl zikir yapıyorsun dedim, beni utandırdı. Siz, “Sübhanellâhi ve bi hamdihî sübhânellâhilazîm” Kabe üzerindeki örtüde fon olarak binlerce adet yazılı, Kabe’nin zikri, Haccın zikri diye söylediniz ya, ben de onunla zikir ediyorum” dedi
Konya’nın meşhur hocası Hacıveyis Zâde Hocam yaşlı halinde teberrüken dersimize gelirdi, (1959). Teneffüs aralığında, "Hademeler Odası’nda nafile namaz kılardı. Her gittiği yerde hemen iki rekat nafile namaz kılardı. Namaz gönüllü olmak bir başka haldir. Arkadaşım Abdullah Yıldız "Namaz Gönüllüleri" isimli bir grup kurdu. Her tarafta aynı isimli konferanslar veriyor, faaliyetler yürütüyor. Allah razı olsun. Hacıveyiszade hocam. İmam Hatip Okulu öğrencilerinin anası babası oldu. Okulun inşasından, öğrencilerin yiyeceklerine, yurtlarına kadar her ihtiyaca o koşardı.
Bir başka örnek daha arz edeyim. Bir hacı hanım vardı. Rahmetli oldu. Hali vakti yerinde olanlardan para toplar, onunla yetim kızlara çeyizlik alırdı. Kendi imkanı yoktu ama bu hizmeti şevkle yapıyordu.
Üsküdar’da bir yaşlı komşumuz vardı. Hanımı ölmüş, otuz beş senedir yalnız yaşıyordu. Şimdiki gibi naylon değil de sokaklarda kağıtlar atılı olurdu. Kağıt toplayıp satma geleneği henüz yoktu.(1985) Kağıtların üzerine ilim yazıldığı için mukaddes görürdü. Sabah camiden gelince eline bir çuval alır, bir-iki saat kağıt toplar, gazete kağıdı, karton atığı ne bulursa toplar ve çöp arabasına verilmek üzere, bizim dükkanın, özel aldığım kocaman çöp kovasına doldururdu. Yalnız yaşadığı için bizim dükkandaki tezgahtar hemşehrisi, komşum, her gün evinde kontrol ederdi. Yalnız ölürse haberimiz olsun diye. Ben de teşvik ediyordum. Bir gün kağıt toplamadan gelmiş, kağıtları kovalara boşaltırken yığılmış kalmış, hastaneye götürmüşler, o gün akşama vefat haberi geldi. İster tevafuk diyelim, ister hikmete yoralım, ister tesadüf diyelim, sabah camisinden geldikten sonra, hayır işlerken hastalanıp vefat etti.
Allah cümlesine rahmet etsin.
Devamı Var
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.