Türkiye’de Yenileşme Hareketleri ( 4 )
Tanzimat Ve İslahat Dönemi Yenilikleri
Genel Bakış
Bazı Tarihçiler, 1839 sonrasını, Batı kültürü taklitçiliği zirvede olduğu için Osmanlıdan bile saymazlar. Toplumda son devir Osmanlı tarihinin karakteristik özellikleri yani klasik dönemin özellikleri, once Avrupa eğitimlilerde değişmiş, toplum, klasik gelenek ve göreneklerini uzun sure sürdürmeye devam etmiştir.
1838 yılı içinde, Sultan II. Mahmut hastalandı ve vefat etti. Ölümünü Avrupalılar şaibeli gördüler. Doktorları suçladılar. Onlar da ihmal var diye birbirlerini suçladılar. Sultan II Mahmud’un, yanından ayırmadığı, kendisinden sonra padişahlığa hazırladığı hatta, Alemdar Mustafa Paşa’nın dört aylık kısa sadareti döneminde, yerine geçmesinin ilan edildiği üzere Şehzade Abdülmecid, onyedi yaşına girmeden Padişah oldu. İyi yetiştiğini, Fransızca bildiğini, Fransız kültürüne hayran olduğunu kaynaklarda görüyoruz. Tabi iki çocuk yaşta.
II. Mahmut defin edilirken, Sadaret mührünün, iki büyük paşa arasında güreş gibi boğuşarak ele geçirildiğini kaynaklar yazıyor. Genç Padişah’ın ilk yaptığı icraat, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’yı affetmek oldu. Sadaretin el değiştirdiğini Ve Mehmet Ali Paşanın affedildiğini öğrenen Kaptan-ı Derya, Donanmayı Mısırda topladı ve Mehmet Ali Paşaya teslim etti. Fransa, Rusya, İngiltere, Prusya, Avusturya birlikte Osmanlı Devletine bir nota vererek, Mısırın güçlenmesini protesto ediyorlar. Donanmayı Mısıra kaptıran genç padişah bu protesto notasını Kabul ediyor. Bir bakıma af kararını geri alıyor. Bu notanın Kabul edilmesiyle Osmanlı Devleti Avrupa Devletlerinin vesayeti altına girdi tezi tarihçilerin görüşüdür.
O dönemleri iyi bilen Nizameddin Nazif Tepedelenlioğlu’nun “İlan-I Hürriyet ve Sultan II Abdülhamit” kitabını gençliğimde okumuştum. Abdülhamid’i tenkit ediyordu. “Sultan II Abdülhamit birçok Askeri ve teknik yüksek okul açtı. Binlerce talebe yetişti. Ama onları lövantenlerin açtığı dans salonlarından ve gece kulüplerinden koruyamadı” diyordu.
Bir başka yazar da o devirde, Abdülhamid Döneminde dans öğreten kursların açıldığını, kursların adını vererek yazmışti. Onları da okumuştum. O tarihteki romanlarda lövantenlerin ve Müslümanların birlikte yaşadığı Beyoğlu hayatının ayrı bir yeri vardır.
Kadınlarda değişikliği, romanlarda açıkça görüyoruz. Kapı aralığından bakan kadının yerini, aynı salonda kocasının arkadaşı ile fikri konuda, sosyal konu da konuşan, görüşünü savunan kadınlar işleniyor. Bu toplantılarda, Fransız mürebbiye elinde yetişen, iyi derecede fransızca bilen hanım ile, Paris’te eğitim görmüş bey sosyal konuda farklı düşünüyor, Türkçe veya Fransızca tartışıyorlar.
Bu roman, Sultan II Abdülhamit ilk devirlerinde yazılmışsa Kadın Galatasaray (Fransız Okulu) veya başka bir yabancı okul mezunudur. Sokaktan başı örtülü gelmiş, kapıda başörtüsünü ve mantosunu çıkarmış, Anadolulu hizmetçiye asması için vermiş, maaile arkadaş toplantısına katılmıştır. Bir sosyal konu açılmış, kadınlar ve erkekler Fransızca veya Türkçe bilimsel tartışma yapıyorlar.
Bu roman, Abdülhamid’in son zamanlarında ve II.Meşrutiyet döneminde yazılmışsa, kahramanı olan kadın, Fransız mürebbiyeler elinde yetişmiş, yabancıların kurduğu bir lisede okumuş ve Fransa’da yüksek tahsil yapmıştır. Milliyetçidir, Ya Yeni Osmanlıcı veya Türkçüdür. Bu roman Meşrutiyet döneminde yazılmış ise, kadınların artık sokaklarda başörtüsü takmasına gerek yoktur. İkinci Meşrutiyetin gayr-I resmi ama yaygın ismi “Hürriyet”tir. Herkes istediği gibi yaşamak da hürdür. Ama kadınların bazılarının saçları açık veya yarım örtülüdür. Kadın, Arkadaş toplantısına etek döpiyesle gelmiştir. Yeni bir kıyafet şekli oluşmuştur. Romanlardaki kadın, Fransız, Alman, İngiliz eğitimlidir. Kültürlüdür.
Ancak kadın, namaz esnasında, mevlid toplantısında başını örter. Diğer zamanlarda inadına başını açar. Padişahın yeğeni Enver Paşanın eşi ile Paris sokaklarında gezen bir kadın arasında hiç fark yoktur. Fotoğraflarını inceledim. Üzülerek ifade edeyim. Lövantenlerin semtlerinde açılan dans salonlarına devam eden Müslüman zenginlerin kızları da vardır. Erkekler için de, kadınlar için de dans bilmek kültür göstergesi olmuştur, artık. O dönemde yazılan romanları okuyunuz.
Bu roman, Cumhuriyetin ilk devirlerinde yazılmış ise, 1930 öncesi kadının adı Cumhuriyet kadınıdır, bir Türk lisesi mezunudur. Mürebbiyesi yoktur veya vardır. Mürebbiye artık yabancı değildir. İçlerinde dindar olanlar da, namazını geçirmeyenler de vardır. İbadet anının dışında başı açıktır. Ben bunların çoğunu gördüm. İmam Hatip Okulunda bayan hocalarımız böyle idi. Mehmet Akif Ersoy’un kızı böyleydi. Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekçi’nin torunu Çamlıca’da komşum olmuştu., böyle idi, Cumhuriyetin ilk Milli Eğitim Bakanı Prof.Ferid beyin kızı, büyük alim, beş dil ve Türkçenin bütün lehçelerini bilen, Fransa’da doktorasını yapan, şöhreti uluslar arası olan bilim kadını Emel Esin Hanım böyle idi. İslam Ansiklopedisi için madde talebinde bulunurken evine giderdim ve hazırladığı maddeleri alırdım. Ben kırk yaşlarımda iken yetmiş yaşını geçkindi. İslam kültürünün zirvesine vakıftı. Ama tarif ettiğim gibiydi. Bir gittiğimde, kazılardaki buluntuları incelemek için Suud Kralının davetlisi olarak Mekke’ye gideceğini söylemişti. Yazılarına bir sure ara vereceğini söylemişti. Diyanet işleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki’nin kızı, ABD’de eğitimini tamamlayan, Din sosyolojisi üzerine tercümeler yapan, eski bakanlardan, mücadelecilerin dostu Mehmet Altınsoy’un eşi böyle idi.
Islahat fermanı döneminde 1856 nezih bir adet sunumu ile dans, sosyal hayata, veya sosyetik hayata girdi. Zenginlerin ve yüksek memurların köşkleri, yalıları, konakları artık “Dans Salonlu” yapılmaya başladı. 1886 tarihinde yapılan Sadullah Paşa yalısını gittiğimde, içinde kalan arkadaşlarım bana şöyle tanıttılar. Girişte hol bölümünü geçtikten sonra bir kocaman orta salon var. etrafında nişler var. Bu kocaman salon dans içinmiş. Nişler dansedenleri seyretmek için özel bölümler, yandan üst kata alt kata çıkılıyor, iniliyor. Niş aralarında kapılar, denize, mutfağa, diger ihtiyaç mahallerine açılıyor. Böyle binlerce köşk, konak, yalı.
Batı kültürünün, Sosyal hayatta ilk güçlü etkisi kadınlar içinde boy göstermiştir. İlk etki ile kadınlar ve erkeklerin farklı sosyal hayat içinde bulunma zorunluluğu kalktı. Haremlik selamlık kalkmaya başladı. Yeni toplumda, yani sosyetede haremlik- selamlık, ayıp sayılmaya başladı.
Tarihçi yazarlara göre “Tanzimat Fermanı” Türk Tarihinde Batılılaşma’nın ilk, somut adımıdır. Tanzimat Fermani ile askeri, mülki,ve hukukî alanda hayata geçirilen reformlar, bir siyasi düzen değişikliğinden öteye geçmiş,Türk düşünce sisteminin de köklü bir değişikliğine zemin hazırlamıştır.
NOT: KONUNUN DEVAMI VAR.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.