Öğretmen
Ne kadar ağır, ne kadar uzun, ne kadar zor, ne kadar ince bir kelime!
Herkes bilmez; ama öğretmen olanlar bilir.
Gülümsememiz yüzümüzde, gözlerimizde; hüznümüz içimizde, gözyaşlarımız ise hemen kirpiğimizin dibindedir; dokununca düşer. Sınıfta, öğrencilerin içinde onlardan biri oluruz. En iyi bildiğimiz işi yaparken coşar, kendimizden geçeriz. Bilgi bizim işimiz, oyun çocukların. Onlarla oynarken de biz de çocukluğumuza döneriz. Ders çıkışında okul müdürünün, müdür yardımcısının bize sunduğu evrak bizi hep telaşlandırır. Bir başkasına sormadan ve emin olmadan hiçbir işlem yapmayız; çünkü biz en iyi dersi ve öğretmenliği biliriz. Diğer işleri hep idareciler, başkaları halleder. Söylediğimiz her şey hissettiklerimizdir; zaten yaşamadan söylenenler çabuk unutulur. Onun için öğretmenlik bir rol değil, bir ekoldür.
Heyecan, telaş, ümit, iyi dilek hep yanı başımızdadır.
Öyleydi.
Öğretmendi. Sınıfta, okul bahçesinde hep heyecanlı ve sevinçliydi. Ne zaman ki koridorda bir evrak işi sorulsa sessizleşir, duraksar, durgunlaşırdı. Öyle ya aslında evraka dokunmak için değil de gönle dokunmak için kurgulu, dolu ve istekliydi. Evraklar arşive kaldırılır; ama gönüller hep yerindedir.
Öğretmenim!
Gönlün hep yücelerde olsun!
Arşivler yerinde kalır; anılar, sözler dillerde…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.