Nurettin Topçu’nun ahlak felsefesinde baş kaldırma ve boyun eğme
Nurettin Topçu, gençliğimde, benim için ahlak ve kişiliğin ciddi bir felsefi problem olduğu yıllarda, Fransa’dan koşup gelerek bana yardımda bulunmuştu. İslam kültürünü de Batı kültürünü de bilen bir aydın, Müslüman bir düşünür olarak Nurettin Topçu, İslam aksiyonunu kavramama ve ahlak inşa problemini çözmeme katkıda bulunan Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, İsmet Özel, Cemil Meriç, Erol Güngör, S. Ahmed Arvasi’den oluşan gönül çevremdekilerden bir yazardı.
“İsyan” kelimesi, Nurettin Topçu’nun eserlerinde sözlük anlamını aşarak irade olgusunu karşılayan, ahlaki bir duruşu ifade eder. Nurettin Topçu’nun kavramı olarak isyan, “uysallığa” başkaldırıdır; çünkü uysallığın sözlükte tanımı “düşünmeden boyun eğme”dir. Nurettin Topçu’nun eserleriyle, insanın temel problemi olan ilişkilerde baş kaldırma ve boyun eğme, uyum ve kaçınma olgularını kavradım.
Topçu ‘isyân ahlâkı’ kavramıyla ‘ahlâktaki irâde’yi ifade etmektedir. Birçok kişi, isyan kelimesini âsi ve şakî anlamında kullanır ki; bunlar, ‘hayat rüyalarının dağılmasından korkanlar’dır. Bu toplum hayranlarının ahlakta nihai sözleri, ülkenin kanunlarına itaat veya toplum düzenine ayak uydurmaktır. Halbuki yaşadığımız toplumun düzeninde, pek çok yaratıcı iradenin ve asinin eseri gömülüdür. O halde toplum, hareketlerimizin eseridir.
Bizim hareketimiz olanı geçmek ve daha üstün bir nizâma yükseltmek istiyor ki, bu da hayatımızın gayesi olmalıdır. Allah’a doğru yolculuğumuz esnasında duraksadığımızda varlığımız bir tufeyli gibi kendine çevriliyor. Zevk ruh kuvvetini daha kaynağındayken harcıyor ve telef ediyor (İradenin Dâvasi/ Devlet ve Demokrasi, s.70).
Topçu’nun şu cümleleri, İsyân ahlâkının tanımını ortaya koyar: “…Halkı kendi sefaletinden kurtarmak isteyen kahramanları, cemaat her devirde ateşe veya darağacına yollamaktan hoşlandı. Lâkin bu da, bu âsilerin birinden öbürüne geçen sonsuz kuvveti artırmaktan başka bir şeye yaramadı. İnsanlığın en gerçek hürriyet abideleri, kurulmuş darağaçlarıdır.” (İradenin Dâvasi/ Devlet ve Demokrasi, s.71).
Topçu, isyân ahlâkı kavramını şöyle açıklar: “Bizim anlamak istediğimiz isyân, ne benliğimize ve nefsimize ait arzulara ne içtimaî gayelere ne de merhametten başka duygulara bağlı isyândır. Bizim isyânımızın ancak sonsuzlukta gayesini arayıcı olduğunu ve âlemşümul merhamet kaynağından doğduğunu söyledik. Nefsimizle hiç alâkası olmayan ve bizi mesuliyetle harekete geçiren merhamet, isyân irâdemizin ilâhî kuvvetidir. Bizim isyânımız anarşi değildir; ebedî ve âlemşümul merhamet nizâmına bağlılıktır. Onda, gayesi olan ve kendisine ihtirâsla çevrilmiş bulunduğu namütenahi kuvvete itaat vardır. Bu itaat, en mükemmel teslimiyettir. Her isyanda bu mânada hem de bir itaat vardır, denebilir” (İradenin Dâvasi/ Devlet ve Demokrasi, s.71).
Topçu’da isyân, merhamet ve sorumluluk ilâhî iradeye teslime yönelimdir: “Başka terimlerle her isyân hareketinde sanki bir anarşist ve bir uysal bulunmaktadır. İsyandaki anarşist, insanda âlemşümul mesuliyet haline gelen merhametin hareketinde barınıyor. İsyandaki uysal ise, bizdeki bin türlü esaretten sıyrılarak mesuliyet şeklinde gözüken ilâhî iradeye sükûn ile teslim olan benliğin sevimli simasında barınıyor. Allah'a iştirakimiz, bizdeki bu anarşistle bu uysalın birleşmesiyle hakikat olmaktadır. Ahlâkî vasfını taşıyan her hareket, bizim tarafımızdan bir anarşizm hareketidir, ilâhî irade karşısında ise bir itaattir. İlâhî iradenin lütfu, bize hem hareketten evvel hem hareket esnasında, hem de hareketten sonra gelmektedir. Hareket halinde ne yalnız başına insanlığımız, ne de yalnız ulûhiyet var; belki insanın Allah'a iştiraki vardır. Böylelikle Allah meselesi ahlâk meselesiyle birleşmiş oluyor.” (İradenin Dâvasi/ Devlet ve Demokrasi, s.73).
Nurettin Topçu'ya göre Peygamberler, salihler, Allah dostları; isimler vererek andığı İslam büyükleri, bunların hepsinin mantığa, menfaate, çevreye hatta aşka başkaldıran, çiğneyen birer âsi olduklarını söylemektedir: “Bunlar ilâhî irade içinde kendilerini telef etmek arzusu ile yanıyorlardı. Hakikatte bu hal bir kurtuluştur. Sonsuz esaretten ve hareketlerimizin darlığından kurtuluştur. Tabii bu kurtuluş Allah’a teslim olmak suretiyledir. Varlığımızın en büyük düşmanı olan gururumuzdan kurtuluşun çaresi, irademizi Allah'a bağlayan merhamettedir. İsyan, bizden nesillere geçecek olan mukadderatımızın yaratıcısı, tarihte ve insanlık içinde, zamanda ve ebedîlik içinde bize mutlak selâmeti getirebilecek olan sonsuz ve gerçek iradedir.” (İradenin Dâvasi/ Devlet ve Demokrasi, s.74 -75) diyerek isyanı açıklamıştır.
Ahlâk deyince, ilk olarak toplumun örf ve âdetlerine uymak akla gelir. Oysa “isyân irâdesi”, insani aksiyon ve değer dünyasının her aşamasında var olan ahlâkın kendisidir: “Eğer ahlâkın gayesi örf, âdet ve kurallardan ibaret olsa idi, toplumun nizamını bugüne kadar muhafaza etmemiz icap edecekti. Oysa tekâmül denilen bütün yaratıcılıklar, mevcut nizamin ötesine geçen iradelerin eseridir. Bu ise menfaat ve ihtirasların tatmininde boğulan insanlığa karşı bir bakıma isyan etmekten başka bir şey değildir. Ve bu anlamda, her isyan daha yeni ve daha üstün bir nizam, her üstün nizam ise Allah'a daha çok yaklaşmadır. İçinde yaşadığımız toplum nizamında nice yaratıcı irâdelerin, nice asillerin eseri gömülüdür.” (İradenin Dâvasi/ Devlet ve Demokrasi, s.75).
Topçu’ya göre hürriyet düşüncede değil, hareketlerimizde olduğundan hürriyetin varlığını mücerret bir muhakeme ile araştırmak sonuç vermez. Hürriyetin kaynağını gösterdiğini belirterek Blondel’in hareket tanımına yer verir: “Eşyayı ve kendi eliyle kendini değiştirmek…” (Kültür ve Medeniyet, s.130).
Topçu'ya göre isyân, iradenin kendi içinde bulunduğu şartlara boyun eğmeyip başkaldırması yönüyle harekettir. O ‘aksiyon’ ile ‘isyân’ kavramları arasındaki ilişkiyi şöyle açıklamaktadır: “Düşünce ve inanç da harekettir; hatta bilgi harekettir, çünkü süjenin objeye (benliğin eşyaya) aktif şekilde katılması, onu kendisine mal etmesi anlamında, o da hareket olmaktadır. Hürriyet harekettir; çünkü hürriyet, insanın kendi eliyle eşyayı ve kendisini değiştirmesi demektir. Hareket olmadan bu değişim mümkün değildir. İşte bütün bunların çerçevesinde ve en az bunlar kadar isyan, harekettir. İnsanın ferdiyetini ortadan kaldıran her şey irâdenin esareti anlamına gelmektedir. Bu anlamda kendi tabiatımız, kibir ve gururumuz, bizi hareketsiz kılan sosyal dayanışma, bizim kendine körü körüne itaatimizi isteyen toplum, hepsi de bizi esir eden kuvvetlerdir. İrade bütün bunlarla mücadele etmek için, adeta kendi başına yetersizdir. İrâde, bu yetersizliğine son vermek için, ferdiyeti kurban etmeyecek şekilde, çevresinde halka gelişen otoriteyi istemektedir. Bu zincirin ilk halkasında aile, son halkasında ise mutlak otoriteden ibaret ilâhî irâdeye iştirâk vardır” (İsyan Ahlâkı, 21).
Nurettin Topçu; tatmin, saadet ve zevk gibi duygulara insanların baktıklarından farklı bakar ve çok kişinin fark etmediği hakikati ortaya koyar: “İnsanın tabiî hali değişmemek olduğuna göre, hür hareket, Allah'a dayanarak yapılan isyandır, denebilir. Bu isyan nasıl oluyor? İsyân esirliğimize karşıdır. Gerçekten yâni ilâhî irade ile birleşerek istemediğimiz şeyler bize tahakküm ediyorlar. Her yakın tatmin, kendi arkasında çaresiz bir perişanlık bırakıyor. Şehvet hayatinin çok kullanılmasından devasız bir keder doğuyor. Saadet çok kere iradeye bir kudretsizlik getiriyor. Zevk hakiki olarak istenmiş değildir. Daha ziyade o, irade yokluğunun eseridir. Hayat, hareket imkânları bulamayınca kendi üzerine dönüyor ve kendi kendinin tufeylisi bir mahlûk gibi, kendi cevheriyle gıdalanıyor. Zevk gibi, iş bölümünden doğan bağlılık da ileri derecede karmakarışık şekiller aldıkça ve devlet hâkimiyeti şiddetini arttırdıkça fert kendini bu kuvvetlerin elinde o nisbette esir hissediyor. Bu esaretten onu kurtaracak olan, bunlardan kaçınmak değil, bilâkis hür olarak hepsinden mesuliyet iradesini, bir mefkûre halinde benimsemesi olacaktır” (Kültür ve Medeniyet, s.130).
“İnsanı mutlu edecek şey nedir?” sorusunun cevapları değişse bile (zevktir, içgüdülerin tatminidir, ferdi veya sosyal faydadır, özgeciliktir, bencilliktir vb.) hedefleri değişmemiştir. Oysa ahlâkî hakikatler; olgu hakikatleri değil, zaruret hakikatleridir. Deneyciler harekette ortaya çıkan iradeyi incelemek yerine, bu hareketlerin sonuçlarını incelemişlerdir. Bunların hiçbiri insani hareketin gerçek amaçları değildir. Yani zevk, fayda vs, hareket için gaye olamaz. Hareketin gayesi, her canlı türünü, kendi mükemmelliğine ulaştırmaktır. İnsanın da hareketi ancak, kendini mükemmelleştirmeye adanmıştır. Nitekim insanın zevki arayıp, acıdan kaçtığı doğru değildir. Zevk kadar acı da hayat için bir zaruret olarak karşımıza çıkabilir ve aranabilir (Hakan Poyraz, “Ahlâkın İsyanı, İsyanın Ahlâkı”, Hece Aylik Edebiyat Dergisi, 109, 2006, 50-52.59). Çünkü hedef, mükemmeli bulmaktır.
Nurettin Topçu’nun “hareket, isyan ve irâde” olarak iç içe girmiş üç ana kavramla kurduğu ahlâk felsefesi, kapitalizme muhalefetini ortaya koyar. İsyân, mutlak itaate kavuşabilmek için “tek tek anlamlı olan ara durakların (arzu ve ihtiraslar, aile, cemaat, örf ve alışkanlıklar, kurallar vb.) bağlayıcılığından ve onların kişiliği sınırlayıcı, hürriyeti daraltıcı, esareti kuvvetlendirici, insanı çürütücü etkilerinden sıyrılmayı, kendini aşarak daha üstün bir nizama, tabiat üstü âleme, birliğe ulaşmayı, Allah’a doğru yükselmeyi ifade etmektedir”.
Topçu’ya göre isyân, Allah’ın bizdeki hareketidir: “İsyân ahlâkını anarşizmden ayıran şey; ebedî ve âlemşümul merhamet nizamına bağlı olması, sonsuz kuvvete itaat ve teslimiyetle neticelenmesidir. Ahlâkî vasfını taşıyan her hareket insan açısından bir anarşizm, ilâhî irade karşısında ise bir itaattir. Bir hareket, ancak kendi içerisinde başkaldırdığı nizama karşılık yeni ve zorunlu olarak daha üstün bir nizamın iradesini taşıyorsa isyan adını alabilir. İçe ve dışa doğru mücâhede ve mücâdelelerle gelişen ve mutlak itaate doğru seyreden isyân; aynı zamanda özgürleştirici, kişilik kazandırıcı bir hareket, ahlâkî bir eylemdir” (İsmail Kara, Nurettin Topçu, 41: 250)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.