Mutluluk Anahtarı (3)
Huzurun, mutluluğun ana şartellerinden biri de, hayatı ölçülü yaşamaktır. Müslümanın, haram-helal, caiz-caiz değil, farz- vacip-sünnet-müstehap isimli müspet değerleri, mubah, yasak değil gibi nötr değeri ve haram, mekruh, tahrimen mekruh, tenzihen mekruh, müfsid diye her amel için kriteri vardır. Bunlara “ahkam-ı şer’iyye” denir.Dindar Müslüman, her amelini ahkam-ı şer’iyye ölçüleri ile ölçer durur. İşte böyle kula, Allahü Teala muttaki, takva sahibi kul buyuruyor. Allah muttaki kulları, hayatı ölçülü yaşayanları sever.
Ashaptan bazıları bazı özellikleri ile, diğer sahabelerin önüne geçmişlerdir. Bunlardan biri de Hazret-i Ubey bin Kaab’dır. Hazret-i Ubey, Tefsir sahasında, diğer sahabelerden öne geçmiş ve peygamber Efendimizden bu özelliği ile ilgili dua alma şerefine erişmiştir. Diğer sahabeler bir ayetin anlamında, anlamın şumûlünde tereddüt ederlersu bu sahabeye sorarlardı. Yani Hazret-i Ubey müfessir sahabelerdendir. Büyük Âlim Profesör Seyyid Kutub’un tefsirinde. Bakara Sûresi’nde takva bahsini işlerken gördüm. Hazret-i Ömer, halifeliğiesnasında bir gün, Hazreti Ubey’e takvayı sorar. Aralarında şöyle bir muhavere geçer.
Hazret-i Ömer, “Ya Ubey! Takva nedir?” diye sorar. Hazreti Ömer bu soruya bir soru ile karşılık verir. “Ya ömer.siz hiç dikenli bir yolda yürüdünüz mü?” Hazreti Mmer” yürüdüm” der. Hazret-i Ubey “Nasıl yürüdünüz” diye ikinci soruyu sorar. Hazret-i Ömer, ayağa kalkar, elbisesinin eteklerini eliyle toplar. Hem yürüyüşü ile gösterir, hem de diliyle anlatır. “Eteklerimi topladım. Ayak basacağım yere dikkatlice baktım. Dikenin üstüne basmadım. Boş yere bastım. Tekrar dikkatlice baktım. Diken olmadığından emin olunca diğer adımımı attım. Böylece dikenli yolu geçtim” der. Hazret-i Ubey “ Yâ Ömer, işte takva budur” der. Ne güzel bir açıklama. Demekki takva, hayatı ölçülü yaşamaktır. Hayatını ölçülü yaşayan, mutluluğun önündeki engelleri aşar, mutluluğun zirvesine erişir.
İnsan mutluluğunun önünde engeller vardır. İnsan mutluluğunun önündeki engellerden biri de tûl-i emel’dir. İnsanın içinde bulunduğu hali hoş görememesidir. “Her nimete şükür” duygusu ile kendilerini sınırlayamayanlar. Hep yeni istekte bulunurlar. Tatmin olamazlar. İçinde bulundukları nimetin farkında olamazlar. Şükrü beceremizler. Nimete şükür mutluluk sebebidir. PeygamberEfendimiz “Esas zenginlik ruh zenginliğidir” buyurmuştur. Kalbi, fazla maldan, mülkten, zenginlikten müstağni olan kişi,hasede fesada bulaşmayan kişi, şöhretten, şandan, ucubdan kibirdeb uzak olan kişi, zorluğa metanet gösterebilen kişi, huzurun önündeki engelleri aşmıştır. İslam dini bunları öğütlüyor.
Görülüyor ki İslam mensuplarını mutlulık deryasına kavuşturmaktadır.
Dünya nimetleri içinde yüzen nice insan, huzursuzluk girdabına takılıyor. Karanlıklar içinde yüzüp duruyorlar. Nice insan bilirim ki İslamî hayata geçtikten sonra huzurlu bir hayata ulaşmışlardır. Nurlu bir hayata, huzurlu bir aile sistemine, mutmain bir kalbe ulaşmışlardır. Verelim kararımızı, İslam prensiplerine kendimizi teslim edelim. Bizleri karanlıklardan nura kavuşturan Rabbimize Hamd olsun. Selamün Aleyküm
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.