Kırk Karede Erdoğan: 18. Erdoğan’ın Taksim Cami’ni açış fotoğrafı
İstanbul'un yeni sembollerinden Taksim Cami, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla kılınan cuma namazı ile ibadete açıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Taksim Camii, yaklaşık bir buçuk asırlık bir mücadelenin ardından İstanbul'umuza kazandırılmıştır." dedi.
Dolayısıyla bu yazıda, Kırk Fotoğrafta Erdoğan belgesel yazı dizisinde yer alması gereken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Taksim Cami’ni açış fotoğrafını yorumlayacağım.
Bir Buçuk Asırlık Mücadele
Pek bilinmeyen, konuşulmayan ve adı konmamış bir suskunlukla geçiştirilen bir pozisyonu var Beyoğlu’nun yakın siyasi tarihimizde. Doğu Batı çatışmasının iki kalesidir Fatih ve Beyoğlu, İstanbul’un iki sembol ilçesidir. Fatih ilçesi, fetihten beri Müslümanların kalbinin attığı yerdir, İstanbulluların nabzı buradan dinlenir. Beyoğlu ise gayrimüslimlerin, kozmopolitlerin, Batıcıların kalbinin attığı, dolayısıyla nabzının dinlendiği yerdir.
Osmanlı devleti, tarih sahnesinden Beyoğlu’ndan kaldırıldı. Çünkü Osmanlı başşehri İstanbul’da, İngiliz, Fransız ve İtalyan büyük elçilikleri Beyoğlu’ndaydı. Dahası beş yıl, yani altmış ay süren Osmanlı Devleti'nin payitahtını işgalde İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunanlılardan oluşan yaklaşık 200 bin kişilik bir ordu tarafından zapt edildi. Her sokağında acı, her hanesinde yangın vardır.. İstanbul'un meydanlarındaki, caddelerindeki, sokaklarındaki emperyalist devletlerin kirli bayraklarının iğrenç gölgesini hala tam olarak kazıyabilmiş değiliz.
Süleyman Nazif, Fransız Generali Franchet d’Espèrey İstanbul’a girdiği gün Beyoğlu’ndaki azınlıkların sevinç gösterilerini eleştiren bir yazı kaleme aldı. “Kara Bir Gün” başlıklı bu meşhur makale, Hadisât Gazetesi’nde (9 Şubat 1919) simsiyah bir çerçeve içerisinde yayınlandı:
“Fransız ceneralinin dün şehrimize vürudu münasebetiyle bir kısım vatandaşlarımız tarafından icra olunan nümayiş Türkün ve İslâmın kalbinde ve tarihinde müebbeden kanayacak bir ceriha açtı. Aradan asırlar geçse ve bugünkü hüzün ve idbarmız şevk ve ikbale münkalip olsa yine bu acıyı hissedecek ve bu hüzün ve teessürü evlât ve ahfadımıza nesilden nesle ağlayacak bir miras terk edeceğiz.
Almanya orduları 1871 senesinde Paris’e dahil olarak Büyük Napolyon’un neşide-i mütehaccire-i muzafferiyatı olan Tâk-ı Zafer altından geçerken bile Fransızlar bizim kadar hakaret görmemişti. Ve bizim dün sabah saat dokuzdan on bire kadar hissettiğimiz yeis ve azabı duymamıştı. Çünkü Fransız nâmını taşıyan her fert çünkü yalnız Hıristiyanlar değil, Yahudi Fransızlarla Cezayirli Müslümanlar o matem-i millî karşısında aynı telehhüf ve hicap ile ağlamış ve kızarmışlardı.
Biz ise mevcudiyet-i milliye vü lisaniyelerini bizim ulüvv-i cenabımıza medyun olan bir kısım halkın hay ü huy-ı şemateti ile matem-i muazzezimize en acı hakaretlerin birer tokat şeklinde atıldığını gördük.” (İnci Engin, 2006; Yeni Türk Edebiyatı Tanzimat’tan Cumhuriyet’e (1839-1923), Dergah Yayınları, İstanbul, sf. 295) diyordu Süleyman Nazif yazısının en çarpıcı bölümünde.
İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan ordularının işgali altında bulunan İstanbul’daki manzara şöyleydi: 1918 yılı Kasım ayından itibaren Rum Patrikhanesi, gönüllülerden Rum Cretan Alayı’nı kurdu. Bu alay Fener, Balat, Ayvansaray ve Cibali semtlerinde milis faaliyetlerine başladı ve adım adım bölgeyi ele geçirdi.. Rum Patriği bu çevreyi Kurtarılmış Yunanistan olarak ilan etti ve geçici bir hükûmet kurdu. Galata’daki Atina Bankası Rumların bu bölgede ev sahibi olması için hibe krediler açtı. Bu finansman yoluyla Rumlar bu bölgede büyük çapta gayrimenkuller aldı. Rum Patrikhanesi 16 Mart günü önemli bir karara daha imza attı ve Ayvansaray, Balat, Cibali ve Fener’de kurdukları Kurtarılmış Yunanistan adını verdikleri bölgede sözde devlet kurdu. 9 Mart 1919 günü ise Dorotheos bir beyanname yayınlayarak; Rum Patrikhanesi ile Osmanlı Hükûmeti arasındaki münasebetlerin kesildiğini ve Rumların artık tebaa görevlerinden affedildiğini açıklamıştı. Aynı anlayışı Ermeni Patrikhanesi de uygulayacak ve her iki patrikhane de Rumların ve Ermenilerin artık devletle her türlü münasebetlerini koparmak için uğraşacaklardı. Örneğin bu tarihten itibaren Rum ve Ermeni Patrikhaneleri, mütareke döneminin şartlarının da rahatlığıyla, kendi ahalilerine “Osmanlı Devleti Pasaportu” kullanmayı yasaklayacak ve onun yerine kendilerince hazırlanan “Patrikhane Pasaportu” vermeye başlayacaklardır. (Nur Bilge Criss, 2020; “100. Yılında İstanbul’un İşgal Günleri”, İBB Kültür AŞ Yayınları, İstanbul.)
Taksim Cami ile bağımsızlık yönünde önemli bir adım atıldı; Batı’nın ve Batıcıların Beyoğlu’nun özerk olduğu algısına büyük bir darbe indirildi..
Artık Beyoğlu da İstanbul’un bütün ilçeleri gibi ezanla inleyecek..
Taksim Cami
Cumhurbaşkanı Erdoğan, camiye gelişinde TBMM Başkanı Mustafa Şentop ve protokol üyelerince karşılandı. Erdoğan, cuma namazı öncesinde caminin avlusundan vatandaşları selamladı.
Taksim’de bir cami inşa etmek ve ibadete açmak sıradan ve kolay bir iş değildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu durumu açık açık ifade etti: "Taksim Camii önünden yankılanan sesin, ülkemiz üzerinde hesapları olan emperyalistleri, terör destekçilerini, insanlık düşmanlarını rahatsız ettiğinden şüpheniz olmasın." dedi.
"Milletimizin bin yıldır canı pahasına koruduğu, alın teriyle yükselttiği, gözünden bile sakındığı vatanını parçalamak, devletini zayıflatmak, uhuvvetini bozmak için uğraşanların sonu yine hüsran olacaktır." diyen Başkan Erdoğan, "İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na seçildiğimde milletimize verdiğimiz sözlerden biri de bu caminin inşasını gerçekleştirmekti. 28 Şubat ve sonrası gelişmeler nedeniyle sözümüzü yerine getiremedik. 2013'te harekete geçtiğimizde ise karşımızda Gezi olaylarını bulduk. O teröristlerin karşımıza dikildiği an.." dedi.
Mimarlar Şefik Birkiye ve Selim Dalaman'ın imzasını taşıyan, temeli 17 Şubat 2017'de atılan Taksim Meydanı'ndaki caminin minarelerinden öğle vakti ezan ve sela sesi yükseldi. Cuma namazı öncesi camide Kur'an-ı Kerim okundu, tekbir ve salavat getirildi.
Ömrünü İstanbul'a adayan Cumhurbaşkanı Erdoğan şehirdeki Batı yaralarını bilir. İstanbul'a kazandırılan Çamlıca Camii ve Ayasofya'nın yeniden ibadete açılmasına değinen Erdoğan, "Son dönemde Büyük Çamlıca Camii'nin tamamlanması ve Ayasofya'nın yeniden ibadete açılmasının ardından İstanbul'a kazandırdığımız bu üçüncü önemli manevi mirasın, asırlar boyunca şehrimizi bir kandil gibi ışıtacağına inanıyorum." dedi.
Başkan Erdoğan, Ayasofya’dan sonra Taksim’e de İslam’ın mührünü vurdu ve şöyle dedi: ‘Taksim Camisi’ni bir süre önce yeniden ibadete açtığımız Ayasofya Camii Kebir’ine verdiğimiz bir selam, İstanbul’un fethinin 568’inci yıldönümüne bir hediye olarak görüyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.