Filistinli yazarın, “Geçmişten Günümüze Türkiye” kitabı

İlk defa, okuma imkânını bulamadan hakkında makale yazmak ihtiyacı duyduğum bir kitap. Okumadığım bir kitap hakkında yazı yazma ihtiyacı duyunca yadırgadım. Fakat, “Genel olarak, hangi konularda yazı yazılır diye düşünülünce, yadırgama imkanı yok. Sebep ve bilgiler doğru, önemli ve okuyucu, millet, ümmet ve insanlık için faydalı olduğunu düşündüğün her konuda yazı yazmak yazarın görevidir. 

Sayın Muhsin El-Haznedar kardeşimizin, “Geçmişten Günümüze Türkiye” isimlikitabını okuyamadım. Çünkü kitap henüz yeni. Ama Yeni Akit gazetesinin23/1/2018 tarihli sayısının son sayfasında, (eski tabirle on sütunda verilen bilgiler gösteriyor ki, sade duyurulması yetmez. Tercümelerle ümmete yayılmasında, hatta Kültür Bakanlığımızın ilgilenmesinde yarar olacağını gösteren bilgi ve görüşler olduğu ön bilgilerden anlaşılıyor. 

Kitap, 1300’den fazla kaynaktan yararlanarak yazılmış. “Geçmişten GünümüzeTürkiye” kitabı, üç senede tamamlanmış 738 sayfa.

Muhsin El-Hazneder bey Filistinli. Yani bir asırdan uzun süreden beri, dünyanın silahlı güçleriyle çarpışıp, direnme ümidini kaybetmemekle kalmayıp, bir de kalemi ve dış ticaretiyle savaşa devam eden bir yazar. Hatta görülüyor ki kahramanlık kendinden başlamıyor. Babadan, dedelerden, önemli bir miras ve İslami şuur hazinelerine sahip.

Çünkü Filistinli demek, asırlardır ecdadıyla beraber dünyanın en yüksek silahlarıyla mücehhez güçlerle destekli ve hiçbir insani ve uluslararası hukuk kuralına bağlı olmayan teröristlerle; güçten başka kural tanımayan, vahşeti zafer zanneden devlet ve derleme başıboş guruplarla; sadece iman dolu göğsünü siper ederek yalnız Hakk ve insanlık için direnen ve savaşan millet ve insanlar demektir. Yani, Hakk’tan yana olan Filistinli, hadiseleri afaki değil, çileyle yaşayarak ve çözüm yolları düşünerek yaşayan insanlardır. Hadiseleri tartmasını bildikleri kadar, insanları da insanlığı da bilirler. Böyle bir kimse, üç sene çalışarak, vesikalarla Türkiye üzerine bir kitap yazıyor. Bu kitap okunur. 

Filistinli olmanın diğer ifadesi: Filistinli, siyaset, yani devlet olmanın ne büyük nimet olduğunu yaşayarak bilen insandır. Öyle ufacık, üfürsen uçacak cinsten, sömürgecilerin parçalayıp, lokma yaptığı evciklerden, adı devlet olsa da olmuyor. Vatanı kim savunacak? Çıkarcılık da devlet için yeterli değil. İmanlı, ahlaklı kimselerin vahdet olup, iyiliğin, dürüstlüğün yaşaması için, toprağını ve ahlakını savunacak, topraklarında yaşayacak insanların haklarını koruyabilecek güçte devlet olması gerekiyor. Devletçik devlet değil, sığınmacıdır. Devlet, son ferdi şehit oluncaya kadar, küçük çıkarlara düşmeden “Ebedi Risalet” çizgisi içinde ahlaki ve insani değerlerini savunup yaşamayı hedefleyen güç ve imkan olmayı gerektirir. 

Filistinli devletin kıymetini öylesine öğrenmiş ki, 15 asır önce, Hz. Ömer’i davet ederek, kansız, kavgasız yönetmesini, yöneticileriyle birlikte kabul eden tarihte ilk ve son tek destansı bir karar ve eylemin sahibidir. Temele adil ve insani devlet oturtulmadan hiçbir insani ve ahlaki özgürlüğün güvencesi olmayacağını Filistinli çok iyi bilir. Ve ahlaksızların özgürlük diye, ahlaksızlıklarını; zalimlerin özgürlük diye zulümlerini anladıklarının devlet olamayacağını tarihinde yaşayarak görmüştür.

Yazar kardeşimiz, aynı zamanda tüccardır. Özellikle ithalat ve ihracatyapmakta Türkiye’ye gelip gitmekteymiş. Tüccar demek, bir bakıma insan sarrafı demektir. Uluslararası ticaret, dünyayı tanımaktır. Yazar ve düşünür olarak dünyayı tanımak, tüccar olarak dünyayı tanımak ve bir Filistinli olarak, devlet nimetini bilmek, siyaseten dünyaya bakabilmek, ayrı bir imkan, önemli bir nimettir. Yazar kardeşimiz, “Çifte kavrulmuş” denenden de öte, önemli imkânlarla dünyaya bakıp değerlendirme imkânlarını sahip çalışkan bir kardeşimiz demektir. 

Dünyamızın son derece önemli bir siyasi değişim iklimine girdiği, itici güç ve zulümlerin artması tek başına kalsa dahi yeterince anlaşılır duruma gelmiştir. Kaldı ki; bu zulümleri durduracak diye bakılan, Batı’daki silah gücüne sahip devletlerin hali de, kendi huzur ve istikrarlarını koruyabilme imkânlarını dahi kaybettiklerini gösteriyor. “Kendisi muhtaç-ı himmet bir dede; // Nerde kaldı gayrıya himmet ede?”

Doğuya bakılınca, Arakanlıları Budistlerin zulümleri korumuyor. Zulümden çıkar ümit edecek kadar idrak acizliği içerisindeki Doğu güçlerinden ne hayır ümit edilebilir?

Açıkça görülüyor ki, Doğu’nun silah güçlerine sahip olanlar, ruhen Arakanlı üç tane fakirin arazisini gasp ederek zengin olup müreffeh ve yenilmezlik kazanacaklarını ümit edecek kadar, ihtiyaç sahibi bir soyguncu; Batı’daki güçler ise kendilerinden beklenen büyüklüğünün tersine, eşkıyayı silahlandırarak güç kazanacağını zannedecek kadar gafil materyalistler. 

Bir düşünür ve yazar olarak Haznedar, ateşin ocağından 1300 dayanak seçerek İslam dünyasına, “Çare, Türkiye’nin etrafında toplanmaktır!” diyor. 

Elbette bu düzen, ümmetin ve insanlığın ortak, adil ve ahlaki düzeni olacaktır. İlk önemli olan, müştereken düzenin oluşumunu sağlayacak hareket noktası tespiti ve dağınıklıktan kurtulmuşta karar kılabilmektir. İkinci önemli nokta, bu karar ve yarışta geç kalmayıp, önceliği alabilmektir.

Hamd Allah’a! 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hasan Aksay Arşivi