Hasan Aksay
21. asırda İslam düşmanlığı, inadi bir cehalettir
İslam düşmanlığı 15 asırdır içeride ve dışarıda da devam ediyor. Düşmanlık, Müslümanların devletinin vahdet ve güç durumuna göre şekillenmektedir. İçerdeki İslam düşmanının yaptığı işin adı münafıklık. Münafık, devlet güçlü olduğu zaman daha da sinsidir. Düşmanı güçlü görürse, düşmana paralel tavır ve söylemlere girerler. Dış düşman genel tavrını, çıkarı ile korkusunu dengeleyerek belirler. İslam düşmanı için önemli olan maddi çıkarları ve istikbalde bir tehlike doğurma ihtimalidir. Mekke cahiliyesinden başlayarak içte-dışta İslam’a karşı devamlı korkularının sebebi, tarih de gösteriyor ki peygamberler vasıtasıyla nazil olan bütün semavi, yani ilahi dinlerin aslı bozulmadıkça, insanlar, “Ekmel-i mahluk ve eşref-i mahluk” olan, Yaratıcı tarafından esasları vazedilen bu dini kabulde ve soygun ve vurgunlara fırsat ve imkan vermemekte kararlı hale gelmektedirler. 15 asırdan beri bütün münafıklar, dış düşmanlar canla başla çalıştıkları halde, İslam’ın temelleri Kur’an-ı Kerim’den tek harf düşürememişlerdir.
İslam’a yönelik düşmanlık, Menderes rahmetli, Müslümanların isteklerini de dikkate alınca, İslam düşmanlığının ana hedefi, çevresiyle birlikte Türkiye üzerinde temerküz etmeye başladı. Bu yeni durumun ilk açık tehdidinin işaret fişeği 1960 darbesidir. Giderek gerek güdümlü terör grupları, gerek Irak ve Suriye Müslümanlarına karşı tek yönlü kalan savaşlarla, Türkiye’nin sınırları, vahşet ve yangınla kuşatılmıştır. Güdümlü terör örgütleriyle, içten ve dıştanTürkiye’yi zayıflatma çalışmaları, tarihte görülmemiş derecede dış basın ve saklanamaz duruma gelen dış devlet destekli darbelerle Türkiye’ye karşı örtülü bir savaş devam ettirilmektedir. Bütün bu düşmanlıklar yeter görülmemiş, bir taraftan da sözde Uluslararası Bağımsız Ekonomik Araştırma Kurumları,Türkiye’ye karşı açıktan engelleme savaşına katılarak sosyal, siyasi, gerçeklerle taban tabana zıt raporlar yayınlamaktadırlar. Uluslararası medyanın, İslam’a karşı güdümlü yayınları, propagandalar, cami yakmalara, Müslüman evi kundaklamaya kadar, sözde dost devletlerin de katkılarıyla ana hedeflerini Türkiye’ye çevirmiş, her geçen gün gayretlerini artırarak çalışmaktadırlar.
Hale bak ki, Çanakkale Savaşlarını anlatırken Mehmet Akif, “Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler” diyordu. Tam da öyle. Kredi kurumları, Türkiye’nin kredi notunu düşürmek, yatırım yapılmaz duruma getirmek için canhıraş bir atak içinde “Kavgada yumruk sayılmaz” diye, araştırma rakamlarını ters çeviren değerlendirmelerle Türkiye’nin kalkınmasını batışa çevirme gayreti içindeyken Allah’ın rahmetine bak ki,Türkiye kalkınmada, dünyada önemli bir birincilikkazanıyor. “Allah, Müslüman’a yardım etmez diyenler ancak kâfirlerdir.”
Bugün dünyanın her tarafından görülen bir gerçektir ki, sömürgeci devletler, son olarak Mısır’da bir senelik halk iradesini yıkarak darbeyle başa getirdiği Sisi diktatörü gibi, gerek darbe, gerek baskı ve gerekse savaş sonrası başa getirdiği, sömürücülere maddi manevi her türlü hizmeti vererek, “Müstakil bir diktatör” gibi davranmasını, hatta, “Kukla görüntüsüne imkan vermeyerek” yaptığı zulümleri milletine hizmet için yapan, “Tam beklenen bir kahraman propagandasını” daha etkili kılabilmek için efendilerine kafa tutar gibi davranmasına izin vermektedirler.
Bu kirli saltanatlar ve beslediği guruplar, hatta sahte ve zorba mirasçıları, milletin kalkınıp kendi imkânlarıyla, onurla yoluna devam etme yolunu tıkayıp, sömürüye hizmet edip, onların gölgesinde milletten pay kapmışlardır. Ülkeyi fakir bırakarak millete efelenmeyi tercih etmişlerdir. Bu sahte kahramanlar zannedildiklerinden çok fazladır. Milletlerin kötü günlerinin istismarcısı bu sömürücüler, hizmetlisinden diktatörüne kadar hangi düzeyde bir yerde bulunursa bulunsun, milletine hizmet sınırını tayin ve tespit eden bir emperyalist kuvvetin güvencesinde, gizli temsilcisi, açık icraatçısı olarak, makam ve saltanatlarını muhafaza imkanını, milletiyle beraberliğe tercih etmişlerdir. Bu diktatörlerden bir kısmı, Müslüman topluma anadan doğma düşmandır. Kuklacı tercihini, bir darbeci tayini veya zaferden sonraki iş başına getirilen kimselerde olduğu gibi, seçimini baştan sağlam yapmak imkanına sahiptir.Bunlardan zamanla millete dönenler olabilir mi? Elbet ihtimali kaybetmemek gerekir. Normal gözüken yoldan iş başına gelenlerde, düşman desteğinin dozajı ve etkinliği nedir? Bunlar ne kadar gizli de olsa, lisan-ı hal zamanla sızdırmaya başlar. Baştan beri sağlamsa, en azından kuklacının seçimi kadar milletin seçimi de baştan sağlamdır.Kadronun kullandığı değer ölçüleri, ahlakın ölümsüzdeğer ölçüleri değil de çıkar imkânlara bağımlı ise, can-ı gönülden istediklerini, ancak güvencesiz buldukları kuklacıyı dikkate aldıkları üzüntüsü hissedilir. Bu sızlanmaları, icraatları ile isteklerinin tersliğinde görüldüğü gibi ikili değerlendirmek gerekir. Yani, “Hangisi doğru?” demeli ve dua makamında hayra ağırlık vermeli ki hayır olsun.
Bu durumlara örnek olarak, komşu ve yakın zamandaki meşhurlardan başlayacak olursak, BAAS sözde milliyetçiliği ile Irak, Suriye, Mısır; Tito ile Yugoslavya; Enver Hoca Arnavutluk dünya yarışında bunca bedelle neler kaybetti, ne kazandı? Yavuz Sultan Selim, ölümsüz ahlaki değerlerle, hepsi sekiz senelik iktidarı döneminde ülke topraklarına katarak yönettiği 4 milyar 182 bin km2 topraklardaki devletler ve insanlarla tam bir vahdet içinde, ölümsüz bir adalet, inanç ve ahlakla temellendirilen yönetim, bütün bölge ve insanlığı eski Osmanlı vatanıyla bütünleştirerek, birlik, kardeşlik ve huzur içinde tek bayrak altında, güçle, izzetle, adaletle örnek beş asır payidar olmuştur. Şimdi savaşmak için terörist çetelerinden asker edinmeye çalışan sömürgeciler, sahte kahramanlar icat ederek, devlet hayal ediyorlar. Arnavutluk’un Enver Hoca’sınahasret olmalılar ki, Feto Hoca lakaplı, terörden bir kral doğurmak için kırk yıl çalıştılar. O da boş çıktı.
“Bazı teröristlerde hâlâ ümit var” diyenler yanılıyor. Öyle görünmeleri, yapıştıkları yağlı kuyruğu emmeye devam edebilmek için olabilir. Özellikle Müslümanların fetret devirlerinden kurtulup yeniden diriliş imkânını buldukları zamanlar, değil terörist grupları, devlet orduları dahi Allah’ın lütfu ile dayanamaz. İşte 15 asırlık İslam tarihi ortada. Hamd Allah’a!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.