İrfan Küçükköy
Aykut Edibali’nin Konya Nutku
Aykut Edibali’nin Konya Nutku
Mücadele Yurdundan Tarihin Kulağına! Ümitle Haykırırız Millet Evlatlarına!
Değerli arkadaşlar! Diyeceklerim şunlar: Dışarıda sesler mi var? Konsantre olamıyorum, isterseniz biraz sessiz kalalım. Evet o sesler… o sesler… o sesler… Genç bir insan. Sakalı, bıyığı yok nerdeyse. Çocukla delikanlılık arasında genç bir çocuk, diyor ki. Kime diyor? İhtiyar koca sakallı tarihe: ‘Ümitle haykırıyorum millet evlatlarına, Tarihin kulağına!’
Tarihin kulağına ne diyor o delikanlı? ‘Ben tarihi değiştireceğim. Tarihi yeniden yazacağız. Biz tarihi değiştireceğiz. Bu milletin makus talihini değiştireceğiz.
Neler söylüyor? Diyor ki ‘KIBRIS, KUDÜS, TÜRKİSTAN!’ Yıllar boyu bunu söylüyor. Kıbrıs’ta papaz Makarios var. Ve bu sözün etkisi ile, genç adamların bu haykırışı, ihlaslı çalışmalarıyla Makarios defoluyor. Demek ki ‘Kıbrıs, Kudüs, Türkistan’ hala söylenmesi lazım gelen, hala arkasında olmamız lazım gelen sözdür. ‘Kıbrıs, Kudüs, Türkistan.’ (Alkışlar ve ‘KAN! KAN! KAN! KIBRIS, KUDÜS, TÜRKİSTAN’ tezahüratları)
İktidardakiler Horul Horul Uyurken, ‘Milletim Uyan!’ Dedik!.. ‘Mehmetçik Kıbrıs’a’ Dedik!..
Bunları söyleyen gençlerin orta yaşa geldikleri döneme kadar ısrarla, ısrarla Cengiz Topeller şehit olduğunda Kıbrıs’taki Müslüman Türkler mezarlara konulup kıtır kıtır doğrandığında dünyanın en kötü, en çirkin, asimilasyonu yapılırken Türkiye’de gık çıkmıyordu. Türkiye’de iktidarda olanlar o gün kış uykusundaydılar, horul horul uyuyorlardı. O bir avuç genç, insanları uyandırmaya çalışıyordu. Allah’a şükürler olsun ki o çaba, o gayret sonuçlarını verdi. 64’lü yıllarda başlayan on senelik çalışmanın sonucunda Kıbrıs’a asker gönderdik. “Mehmetçik Kıbrıs’a” sözü… İşte onları duyuyorum… onları duyuyorum… (Alkışlar ve ‘MİLLETİM UYAN’ tezahüratları)
Bunun alt yapısı hazırla, çaba göster, gayret göster, Konya’nın altı üstüne gelsin. Konya bir kaynar kazana dönsün, bir iman, bir milli şuur şahlanması olsun. Ve oluşan bu ışık Konya’dan bütün Türkiye’ye, bütün dünyaya yayılsın. Yayılmaya başlasın. Allah’a şükür bu böyle oldu. Ben şimdiden bahsetmiyorum geçmişten bahsediyorum. Nasıl bir şanlı geçmişten geliyorsunuz. Hala duyuyorum bu sözleri. O sesleri, o sözleri, o insanların tereddütlerini…’Aman evladım biz dua edelim’ ‘Amca sen de alkışla, amca sen de haykır!’ (Alkışlar ve ‘MİLLETİM UYAN’ tezahüratları)
Sadece Kıbrıs mı? Hayır. Türk Milleti’nin, İslam dünyasının hangi meselesi varsa ona sahip çıkmaya çalışan bir avuç imanlı, bağımsız, oraya buraya bağlı değil asla, vicdanlarına baktıklarında Allah’ın ilhamını, hakikatini gören o genç insanlar… Kaç şehidimiz oldu hatırlar mısınız? Kaçını doğuda şehit verdik hatırla mısınız? Öğretmen şehitlerimizi… Musa’yı unutabilir misiniz? En az yedi tane şehit pkk karşısında…
İşte burada bir alim dostumuz, hocamızın evi bombalanmış. Sebep? Kürt kardeşlerimizi irşad ediyor, din öğretiyor diye evi bombalanıyor. Ama Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti onu korumadı. Koruması da olmayan şuuru da çok çalışmayan koskocaman devlet binamız var. Biz onu yeniden tamir edeceğiz, ıslah edeceğiz. Davamız bu. (Alkışlar)
‘Yaşasın Millet! Kahrolsun Millet Düşmanları!’
Kuru öğünme davası değil. Babam rahmetlinin bir sözü vardı. ‘Dipsiz kile boş ambar’ derdi. Ben size hayallerden bahsetmiyorum. Ben size sizden bahsediyorum. Sizin gayretlerinizden, sizin ağabeylerinizin, kardeşlerinizin nasıl değerli bir iş yaptığından bahsetmek istiyorum. Bazıları burada yok. Ama gerçekten üstün feragatla, fedakârlıkla hizmet eden o isimsiz kardeşlerime, sağ olanlara, hepsine şükranlarımı, sevgilerimi tekrar huzurunuzda söylemek istiyorum, minnetimiz büyük. Bazıları vasiyetini yazarak geldi çalışmalarımıza. Kim bilir başımıza bir şey gelir, olur olmaz. Bu milletin uyandırılması için gerekli olan gayreti yapan, gayetle coşan, ilim aşığı, millet sevdalısı, hak sevdalısı, adalet aşığı bir avuç genç Konya’da. Allah onlara lütfetti, büyüttü, güzelleştirdi, geliştirdi. Durumunuz ne olursa olsun onlara karşı yaptıkları büyük hizmete şükran duygularını ifade ediyorum. Sizin de şükran duyduğunuzdan hiç şüphe etmiyorum. (Alkışlar)
Milli Mücadelecilerin Sesleri!.. Türkiye’nin Yeniden Kuruluş Kararı!..
Benim memleketim Afyonkarahisar. Afyonkarahisar Türk tarihinin önemli bir yeri. Aynen Konya gibi. Orada da Türkiye’nin yeniden kuruluş kararı verilmiş. 26 Ağustos, 30 Ağustos Türkiye’nin kurtuluşunu anlatır. Afyon’un kuzeyinde Güzelim Dağları var. Dumlupınar’a daha sonra geçilecek. Oradan gürleyen top sesleri gibi geliyor bana… Milli Mücadelecilerin sesleri… Türkiye’yi aydınlattı. Ortaya koyduğu hedefler hala takip edilecek hedefler. Devletin takip etmesi lazım gelen yüce hedefler koyduk. Ne dendi? ‘YAŞASIN MİLLET KAHROLSUN MİLLET DÜŞMANLARI’ Bugün de denecek laftır. YAŞASIN MİLLET KAHROLSUN MİLLET DÜŞMANLARI! (YAŞASIN MİLLET KAHROLSUN MİLLET DÜŞMANLARI tezahüratları ve alkışlar)
Dostunu Düşmanını Bileceksin!..
Dostunu düşmanını bilmeyen bir topluluk millet değildir. Dostunu düşmanını bilmeyen affedersiniz Akif’in anlattığı gibi eşektir. Dostunu bileceksin düşmanını da bileceksin. Bunu söylememiz bazılarının hoşuna gitmeyebilir. Dostunu bileceksin. Millet olmanın birinci vasfıdır. Ama elimizde öylesine çirkin, kötü, emperyalist bir manevi ve kültürel baskı var ki bunları tasavvur etmek bir tarafa düşünmek bile kabil değil. Öylesine hümanist ki yeryüzü, bütün insanlar hepsi dost hepsi kardeş ?! Öylesine şaşkın öylesine alçakça bir uyuşturucuya teslim olunabilinir mi ? Ama bazıları teslim olmuşlar. Teslim oldukları için de ödüllendirilmişler. Ve basamak basamak bir takım yere gelmektedirler. Dahasını söyleyeyim mi?..
Şuurlarda, zihinlerde bulanıklık vardır. Siyasete soyunanlar nereden icazet alıyorlarmış? Bir tombul vardı biliyor musunuz? Ufak boylu bir adam. Kendine dahi mahi yakıştırması yapıyorlar. ‘Federasyon’ bilmem ne falan filan da söyleyen bir adam. Niye söyledin? ‘Tartışın diye.’ Tartışın ne demek. Devlet başkanı, devlet adamı adam gibi adam olur, adam gibi devlet sözü çıkar ağzından. Tartışma neyin nesi. (Alkışlar)
Sen Bu Milleti Fakirlikle mi Terbiye Edeceksin?
Yani bizim önümüzde bir milli kültür davamız var. … Çocuklara bilgisayar öğretmek, her okula bilgisayar göndermek eğitim değildir. Eğitim o çocuğa milli ve manevi terbiyesini vermek demektir. (Alkışlar)
Sosyal yapımız dağılıyor, çürüyor, bozuluyor. Bu ekonomik darlıkta. Ben ekonomik darlık sıkıntı diyorum ama bazıları için bu hiç de önemli değil demek ki. Benim gördüğüm bildiğim namuslu insanlar İstanbul’da domatesin kilosunun 5 lira olmasından dolayı rahatsızlar. Et fiyatları artmış. Bu insanlar ne yer ne içer düşünsene. Devlet dediğin bunu yapar, devlet bu. Ama sağ olsun çok akıllı bir Tarım Bakanımız ‘Kriz geçti. Kriz geçtikten sonra zenginlik arttı. Zenginliğin alametidir. Millet çok isteyince et fiyatları artıyor.’ diyor. Sen bu milleti fakirlikle mi terbiye edeceksin. Nedir bu? Et resimlerde olan bir malzeme mi? Ben biliyorum orta halli, namuslu, oradan buradan geçinmeyen, şerefiyle haysiyetiyle yaşamaya çalışan namuslu insan kadar bugün çaresiz, biçare, yardımsız ve desteksiz bir vatandaş yoktur. (Alkışlar)
Başbakanlık Böyle Olmaz! Kimin Malını Kime Veriyorsun?
Kamyon kamyon, araba araba malzeme dağıtıyorsun. Yanlış anlamışsın kardeşim. Yanlış öğretmişler sana. Devlet başkanlığı, başbakanlık böyle olmaz. Günahtır, ayıptır. Kimin hakkını kime veriyorsun sen. Diyor ki ‘benim valilerim.’ Allah Allah!.. Bu da yeni bir iş. Valilerimize hürmet ediyorduk. Hürmet etmeye devam ederiz de, biraz düşünürüz artık. ‘Benim valim’ diyor. Senin valin ise benim başka bir vali bulmam lazım geliyor.
Yıldırım Beyazıt, Çubuk Yenilgisi ve İstişare Dersi!..
Biz anlatıyoruz. Bir kulağından giriyor bir kulağından çıkıyor. Sen insanlarla müzakere etmiyorsun. Sen insanlarla meşveret etmiyorsun. Sen topluyorsun insanları ondan sonra kendi bildiğini okuyorsun. Bunun adı meşveret değil. Bu yanlıştır. Meşveret İslam’ın esasıdır, eğer Müslüman’san. Ben Müslümanlıktan bahsetmiyorum, demokrasiyse bu demokrasi değildir. ‘Ben kendi bildiğimi okurum’ diyorsun.
Bak ben sana bir hikaye anlatayım. Yıldım Beyazıt cihangir bir padişahtır. Öyle mi? Dediler ki ‘Padişahım Çubuk’ta Timur’un ovaya yayılmasına izin vermeden hemen bastırmamız lazım. Avantaj bizimledir.’ Yıldım Beyazıt Han ise ‘Olmaz, ben önümdekilerin hepsini devirmek için gelmiş bir insanım. Yiğit yiğide savaşırız.’ dedi.
‘Padişahım bu olmaz. Bu pek akla uygun değil, tedbire uygun değil.’ Derken ertesi günü bekliyor. Yıldırım ve mağlubiyetini beklemiş oldu.
Ve bütün tarihçilerimiz der ki o konuda, ‘istişare etmeyen kahraman bir adamın sonu budur.’ Yıldırım Beyazıt’tan bahsediyorum yanlış anlama arkadaş. Sen ki bir Tayyip’sin. Sen istişareye riayet etmiyorsan benim sana söyleyecek hiçbir şeyim yok. İşte Yıldırım Beyazıt. Sonu felaket oldu. Niyeti iyi, iyi bir Müslüman, gayreti çok ama sonu felaket oldu. Dikkat etmek lazım. İstişaresiz iş felaket getirir. Ne kadar bilirsen bil. Allah Peygamberine, ashabına istişare et diyor. Peygamberi istişare ediyorken, sen ‘Her şeyi ben bilirim benim dediğim dedik çaldığım zilli düdük’ dersen sonu felaket olur iyi olmaz.
Nasıl Bir Başbakan Olmalı?
Nasıl felaket olur? Bilmem nasıl olur, ne bileyim ben. Allah bilir. Sen ondan bundan korkma. Sen kendine göre her şeyi ayarlıyorsun. Onu sustur, bunu sustur, ötekini de sustur. Kendi adamını da oraya yerleştir. Tabi zeki bir adamsın belli. O zekayı iyiye kullan, benim tavsiyem bu. İyi ya, ‘beni kim yener?’ Valla bilmem seni kim yener, galip olan Allah’tır, baki olan Allah’tır sen ben hepimiz faniyiz. Benim sana kardeşane tavsiyem, istişareye riayet et, dediklerimi tut ve o kadar söylemek yeter. İşimiz değil zaten. Nasıl bir devlet başkanı olmalı, nasıl bir başbakan olmalı, nasıl bir iktidar olmalı, nasıl bir hükümet olmalı, Kudüs’e öyle gitmeli. ‘Ya Başkanım yapma Allah aşkına, biraz masal gibi oluyor, Kudüs’e gider mi?’ Gidemezse zaten o bir devlet başkanı değil, o bir şeyin başkanıdır ve devlet başkanı olmaz. Örnek almak istiyorsun işte Hz. Ömer, örnek almak istiyorsan Osmanlı, örnek almak istiyorsan Selçuklu… Ya bu olacak iş midir 1071’de Anadolu’da nerdeyiz? Malazgirt! Daha öncesi de var 1071’de kapıyı açıyorsun, 10 sene içinde bütün Anadolu’yu iskân ediyorsun. Şakır şakır şakır bütün beldeler fethediliyor.
Şeyh Edibali’nin Nasihati(?!..)
İkonaya, Konya’nın adı nerden geliyor? Bizi hiç de rahatsız etmiyor. İkon büyük putun bulunduğu yer. Gâvura göre, Yunan’a göre Rum’a göre öyle İkonaya. Bu bizi hiç rahatsız etmiyor. Allah’a şükürler olsun Müslüman yatağı, Selçuklu başkenti demişiz. Sen adil ol, sen dürüst ol, Hakk’a riayet et, mazlumun gerçekten gözyaşını sil. Bunu yap, başka şeyler de yap. Bizimkilerin de tavsiyelerini yapsan olmaz mı? Sen bizim büyük ecdadın mektubunu alıp anlatıyorsun. Düşünmüyor musun ki büyük ecdat böyle büyük tavsiyelerde bulunuyor. Bahsettiğimiz zatı biliyorsunuz değil mi? Şeyh Edebali’den bahsediyorum. Sen o’nun ifadesini anlatıyorsun, söylüyorsun. Burada bir de torunu var.(Alkışlar ve ‘LİDERİMİZ EDİBALİ!’ tezahüratları)
İktidarları Sarsan, Uyandıran Ses: ‘Mehmetçik Kıbrıs’a!’
O gencecik insanlar hangi hedef gösterdiler ise, hangi hedef istikametine yürüdüler ise şükürler olsun Allah onlara doğruyu, hayırlıyı, bereketliyi ve takip edilmesi lazım gelen yolları gösterdi. Ve hala bugün bakın hiçbir eğriliğimiz yok, hiçbir tereddüdümüz yok. Yıllar evvel söylediğimiz lafları niye söylüyoruz? Çünkü doğru. Dünya batsa biz onları söylemeye devam edeceğiz, doğru. Ve inşallah Allah onları bereketli kılacak, İnşallah.
Neler yapıldı? Evet, ‘Kıbrıs’ dedik, ‘Mehmetçik Kıbrıs’a’ dedik, kan sevdamız değil, zulme karşı duyduğumuz tiksinti, nefret ve adalete olan tutkunluğumuz, kalp temizliğimiz ve sevgimiz sebebi ile olmayacak sanılan işleri yapmak imkânı verdi Allah. Bugün yapılan açıklamalarla bu on senelik hazırlık o kadar önemli hazırlık yapılmış ki, o gençlere, o insanlara, onun içinde olan, o büyük mürşitlere bu millet büyük dua borçlu. Niye? O tarihlerde hemen çıkılsa büyük zayiatımız olurmuş Kıbrıs’ta. Allah bize o ilhamı vermiş. O bir kültür, o bir şuur haline gelmiş ve o milli uyanışın önüne geçecek hiç kimse yok. Ondan haberdar olmayan adam bile o işin başına geçmiş, geçirdik Allah’ın lutfu ile. Bunu biz yapmadık. Allah’ın lutfu. Ada’ya asker çıkarmayı akıllarının ucundan geçirmeyen iktidarları sarstık, uyandırdık, ‘kime bırakıyorsunuz orayı?’ dedik. Ve bu ülkeye Kıbrıs şehitlerinin emanetini kazandırdık şükürler olsun. Bunun kıymetini bilmek istemeyenlere karşı ‘Dur!’ dedik, ‘Dur!.. Yanlış yapıyorsun! Dur orda!..’ (Alkışlar)
Şimdi alkışlıyorum. Liderleri uyandıran başkası değil. İnsanları tereddüt içerisine; teslimiyete, çaresizliğe itildikleri bir anda uyandıran, ‘Korkmayın, Allah var!’. İşte şahitleri burada bulunuyor, bu masada bulunanlar var. (Alkışlar)
Sayın Denktaş’ın yanında biri diyor ki: ‘Artık yapılacak bir şey yok Sayın Denktaş, bitti her şey. Artık Türk ordusu Ada’dan çekilecek. Bayrak indirilecek?’ Diyor. Benim çok gayretli arkadaşlarımdan biri, ‘Nasıl böyle söylersiniz, nasıl çekilirmiş, kim indirecek, biz ne güne duruyoruz?’ dedi.
… Dayanamadım ve ben müdahil oldum. Dedim ki: ‘Sayın Denktaş, siz benim bildiğim çok değerli bir mücahitsiniz ve biliyorum ki bu davanın başkomutanısınız. Başkalarının rütbesi ne olursa olsun. Savaş, komutanın, başkomutanın kafasında ya kaybedilir ya da kazanılır. Sizde bir bezginlik, teslimiyet var mı? Ben bunu bileyim. Benim hadime değil ama davama Allah’ıma bağlılık sebebiyle ben bunu öğrenmek isterim. Başkomutansınız öyle değil mi?’
Pek mütevazi bir adam. ‘Elbette’ dedi. … Ne dediler utanmadan, sıkılmadan? O söyleyeni de biliyorsunuz siz. ‘Git memleketinde konuş’ diyecek kadar terbiyesizleşti bazıları. (Alkışlar) Bunların özür dilemesi lazım. Bu terbiyesizliği yapanların özür dilemesi lazım.
Bir tane daha var göbekli biri. Bir sendikanın başındadır, hakla hiçbir alakası yoktur. Kendisine ‘hayır’ diyen bir sivil toplum örgütünün başı olan kadına, hanımefendiye…
Tabi her hanım hanımefendidir, başörtülü olsun ona razıyız. Ama başı açık bir hanım da benim bacımdır, kardeşimdir, vatandaşımdır ayırmam. (Alkışlar).
İktidar ve Kemal Bey Başörtüsünde Samimi mi?
Şimdi Kemal Bey. Muhalefetin başı. Kemal Bey diyor ki: ‘Türbanı biz hallederiz’. Kardeşim Allah söyletiyor, ne kadar güzel, samimi söylüyorsan, Türk tarihinin en önemli bir uzlaşma maddesi… Yeter ki sen bunda samimi ol, çözüm olur. Ne diyor ‘Pakistan modeli’ diyor garibim veya ‘İran modeli’ diyor. Sana ne kardeşim. Bak bir de İran modeli gösteriyorsunuz değil mi? Kardeşim senin niyetin ne? Bir kısım insanın sıkıntı çekmiş olduğu başörtüsü sebebiyle duydukları sıkıntıların, izalesi, ortadan kaldırılması, çözülmesi mi, yoksa oyun bozmak mı? Soruyorum İran modeli olsa ne olur, Pakistan model olsa ne olur? Bu ara çözüm mü oluyor? Yapma ya!.. Yani senin niyetin yok demek ki, bırak bu moda meselesini kendi aralarında… Hürriyeti getir, demokrasiyi getir. İnsanlar da neyi beğeniyorlarsa onu yapsınlar. Zaman içinde halledilecek, bir giyim kuşam meselesidir…
Dinimizde örtülecek yer de belli! Yaparsan yaparsın. Yapmazsan da bunun günahı vardır sen bilirsin. Bu kadar. Hürriyet ayrılmaz bir bütündür, ne yaparlar ise onu yaparlar. İslam’ın da açtığı hürriyettir. Yasaklar bellidir, sevaplar bellidir bunları da yaparsın. Sen insanların gönlünün kâhyası mısın; ama niyet bu mu? Niyet başka. Niyet bunu seçimde malzeme yapmak. Nasıl yapıyorsun, nasıl yapacak. Sayın YÖK Başkanı diyor ki: ‘Başörtülülerin teminatı benim’, ‘Başı açıkların da teminatı benim.’ Böyle olmaz. Bu hürriyet değil, bu lütuf değil. Biz hürriyet istemiyoruz. Hürriyet sınırları belli olmayan istektir. Hak ise vazifeleri ortaya konmuş, kanunla tasdik edilmiş haktır. Bizim dediğimiz bu. Bu insanlar üniversitede okuyacaklar, sen de devlet olarak kıyafeti şöyleydi, böyleydi diye ayırım yapmayacaksın. Ve bu eğilim sebebiyle bir kısım insanlar arasında ayırımcılık yapmayacaksın.
Ama sen bir kıyafet nizamnamesi okula koyabilirsin. Laboratuara giriş için nizamname koyabilirsin. Aynı pilotlar… gibi. Her mesleğin icabı olan giyim kuşam olabilir. Hastahanelerde … doktorlar beyaz urba giyecek … Şu hijyen esaslarına uyacaklar … Her kurumun çalışması için gerekli olan hakkaniyetle, dünyanın her tarafında geçerli olan kuralları uygularsın, o müessesenin işleyiş kurallarıdır. Ama bu insanların hürriyetine mani olamaz. Hürriyetler verilmelidir, hak verilmelidir. Başörtüsü de budur.
Şimdi nasıl çözersiniz. Çözersiniz çözemezsiniz. İşte burada var, çözüm burada meydanda… Bakın! Başörtülü de var başı açık da. Çözüm bu. (Salondaki başörtülü hanımları kızları ve başı açık hanımları ve kızları gösteriyor.) (Alkışlar)
Millet’in Çözümü: Sıkma Başla Afra Saç Yan Yana!..
Yıllar evvel bir kongremiz vardı, hatırlar mısınız? 1987’de yaptığımız kongre. Hiç beklemedikleri bir şey oldu insanların. Niye beklemedilerse? … Geldiler o kongreye baktılar. Arkadaşlarımız da çok güzel hazırlanmıştı. Bütün İslam dünyasının, bütün Müslümanların, bütün Türkiye’nin bir portresi vardı, hanımlarımız vardı. O kongre basında nasıl manşet oldu biliyor musunuz? Garip gelecek size: ‘Sıkma baş ile afra saç yan yana’ Hatırlıyor musunuz?
Bu nasıl oluyor? İnsanların kafasında kavga eden iki tip insan Millet Partisi’nde birleşmişti, barışmıştı. Afra saç o zamanın modası olan saçtı, açıktı. İşte bu kızımızın saçı afra saça benzeyecek. Onu biraz kabarttığımız zaman afra saç olur. (Salondaki başı açık ve kapalı kızları sahneye alıyor) Gelin şöyle. Tamam! Bak bu model nasıl tutuyor değil mi? Gelin gelin. (Alkışlar). Bakın şimdi. Hatta şuraya gelin, millet görsün. Afra saçları ve sıkma başları görün görün görün.(Alkışlar).
(Kızlara soruyor): Bir şikayetiniz var mı? Bir sorununuz var mı? ‘Yok.’ Ne kadar güzel, her şey rıza ile! Rızasız asla. Çok teşekkür, demek ki çözüm var. (Alkışlar)
Darbecilerin Kökünü Kazıyacağız!
Başka ne yaptı, Allah aşkına bu gençler. Hiç olmayacak şeyleri yaptılar bunlar… 1963-64’den sonra ihtilal modaydı. İrfan Bey’in bir hatırası var Mücadeleciler filan diye… İstifade edilebilecek yerleri de olabilir, belki de en önemli yeri orası. Milli Türk Talebe Birliği’nde yaptığımız bir toplantı var, o toplantı ne biliyor musun? ‘Darbecilere Hayır!’ Türkiye’de bir daha darbe olmayacak, darbecilerin kökünü kazıyacağız!(Alkışlar)
Demek ki tereciye tere satmaya gerek yok. Bilenler biliyor… Demokrasiyi kim savunmuş? Hangi şartlar altında savunmuş? 1963’lü, 67’li yıllarında moda laf neydi biliyor musunuz? ‘Gericiler, kuyruklar…’ Kuyruklar kimdi biliyor musunuz, gericiler daha sonra çıktı. 1961 yılında Yassıada Mahkemeleri sürüyordu. Türk adaleti için en büyük ayıp, en büyük çirkinlik, adaletle bir alakası yok, o bir zulümdü. O dönemde Demokrat Parti’yle herhangi bir alakası olamayan bir yığın vicdan sahibi insan, ‘Yaptığınız haksızlık, adaletsizlik, günah. Olur mu bu’ dedikleri için suçlu oldular, yargılandılar. Ondan sonra darbeler 1962 darbesi, 63 darbesi oldu. Ve bu darbeler karşısında bir avuç genç, işte o zaman İstanbul’da, ‘Darbelere Hayır!’ diyorduk, ‘Hayır!’ Neye dayanarak? ‘Millet Uyanacak Darbeler Bitecek.’ Bu laflara benzer laflar söyleniyor değil mi şimdi. Bu lafların gerçeği aslıdır; taklidine itibar edilemez. Buradan bir daha söylemiş olalım, bilsinler: Darbecilerle biz savaştık. Bu ülkenin insanına da kuyruk deniyordu. Kuyruk ne demek? Başları nerde onların? Yassıada’da. Kuyrukları da dışarıda.
1962’li, 63’lü yıllarda yapılan şey aslında o gün bir avuç insanın Milli Türk Talebe Birliği’nde yaptığı uyandırma faaliyetinin, direnişin aslı; o bendim. Onların başında da ben vardım. (Alkışlar ve ‘BAŞBAKAN EDİBALİ!’ tezahüratları)
Geliyor Arkadan Yüzbinler, Milyonlar!..
Onun için Millet Partisi bir üstün değerdir. O gün imkânsızlıklar içinde bunları yapıyorduk. Ama bugün Allah’a şükürler olsun bir avuç talebe değiliz, artık bir avuç öğretmen ve talebe değiliz. ‘Arkamızda yüz binler var’ diyorsunuz. ‘Yetmez!’ diyorum ben. O marştaki o laf değişmeli: ‘Arkadan geliyor yüz milyonlar’. (Alışlar)
Değerli arkadaşlar! Allah’a şükürler olsun ki hala o Milli Mücadele heyecanı! ‘Yeniden Milli Mücadele’ heyecanını yaşatacağız. Yaşamalıdır. Çünkü doğrudur. Söylenenler haktır, hakikattir. Ahlak bakımından doğru, ilmen doğru, dinen doğru, milli gerçekler bakımından da tastamam doğrudur. Onları asla unutmayacağız. Onlar bizim geçmişimiz. Hiçbir partinin geçmişinde böyle şanlı mücadeleler, şanlı başarılar yok. Hepsini söylemek imkanını da bulamadım daha. İşte Kıbrıs, akla gelen ama hala devam ediyor. Gazze diyoruz. Gazze bizim yaramız ama yapma ya… Kardeşlerimizi niye ayırıyorsun. Gazze senin öz yaran da Azerbaycan kötü mü? Senin habis yaran mı? Peki Doğu Türkistan’daki insanın kabahati ne? Sen nasıl liderlik yapıyorsun? Sen nasıl bir Türkiye Cumhuriyeti liderisin? Senin kabahatin değil o, kapasitenin kabahati. (Alkışlar)
Biz Adalet İstiyoruz! Biz Hukuk İstiyoruz!..
Sen Doğu Türkistan’ın Türkiye için önemini anlamıyorsan, sana ben bunu nasıl anlatayım, ne diyeyim. Kardeşim nasıl anlatayım derdimi sana? Doğu Türkistan Asya’nın kilidi, anahtarı. Sen Türkiye’yi koruyacaksan Doğu Türkistan’ı da koruyacaksın. Sen Türkiye’yi koruyacaksan Avrupa’nın göbeğinde koruyacaksın; Bosna’da koruyacaksın. Senin sınırların, manevi sınırların oralardan başlıyor. Dünya küre, tamam küçüldü ne güzel. Benim ecdadım oralara atla gidiyormuş. Şimdi telefonla gidiyorum ne kadar güzel. Yeter ki sende onların ilmiyle, onların samimiyetiyle bir nebze, bir parça bir şey olsun.
Gösterişe takılma alayişe kapılma, yanlış iş yapıyorsun. Soruyorum Allah aşkına sana, böyle adalet olur mu? Peki filan adam filan saatten beri yargılanıyor delil yok, bilmem ne yok, alıyorsun atıyorsun adamı içeriye böyle adalet olur mu? ‘Sen suçlusun attım içeri’ diyorsun, ‘sen hükümet darbesi yapacaktın’ eeee?.. ‘Araştıracağım, delil bulacağım’ diyorsun. Böyle bir hukuk olamaz, böyle bir adalet olmaz. Bu Türkiye’yi maskara haline getirmek oluyor. Bu korkuları atmak lazım. Senle kimse uğraşmaz, uğraşmıyor da. Haberal’ın ne suçu var?.. Hala delil bulamamışsın nasıl olacak bu iş?.. Onun için ne diyoruz: ‘Hukuk Devleti.’ Bizim hukukumuz değil, bize ait bir hukuk değil. Evrensel, insanlar arasında geçerli hukuk ki Türkiye’deki insanlar bundan eşit yararlansın. Hiç bir şekilde ayrıcalık olmaksızın, hukukun işlediği bir hukuk nizamını sağlayacağız. Gerçekten bağımsız ve de tarafsız bir hukuk, adalet sistematiği ortaya koymamız lazım geliyor. Bizim örneğimiz Hz Ömer olmalı, bizim örneğimiz Hz Ali olmalı, bizim örneğimiz Fatih olmalı bunların adaleti dillere destan olmuş. Biz adalet istiyoruz.
Beş Şiarımız ve İslam Rönesansı!
Değerli arkadaşlar! Beş şiar söylüyoruz şimdi değil mi: Hukuk Devleti, Gerçek Demokrasi, Gerçek Laiklik, Bilim Toplumu, Kerim Devlet ve hedef İslam Rönesansı.
Değerli arkadaşlar, İslam Rönesansı her biri teker teker fevkalade önemli ve şu anda Türkiye’de mevcut değil. İslam Rönesansı İslam dünyasının uyanacağı… Çünkü bu Türkiye bizim gözümüzde büyük değerli bir ülke. Türkiye, İslam dünyasını uyandırabilecek, uyandırmaya mecbur, yükseltecek büyük bir ülke; rehber. Bunu övünmek için söylemiyorum hakkını vererek söylüyorum. Bunu yapmak için dini hayatımızı ıslah edeceğiz. Yeniden bir İhyai Ulumid'-Din gerekli diyoruz. (Alkışlar ve ‘MİLLETİM UYAN!’ tezahüratları)
Millet Partisi Dönemini Başlatıyoruz!..
Değerli arkadaşlarım, Allah bunları yapmak imkânı lutfetsin. Konya gibi manevi başkentimizde Türk dünyasının, İslam medeniyetinin unutulmaz merkezlerinden birinde bu mütevazı ama kararlı, güzel ve iyi kongreyi Allah bereketli kılsın, hayırlı kılsın.
Bir devri bu kongreyle bitiriyoruz arkadaşlar. Biten devir şudur: Kulüp dönemi devri… Artık iktidara adım atan devletin kurucusu haline gelmeye mecbur olan Millet Partisi dönemini başlatıyoruz. (Alkışlar ve ‘MİLLET İKTİDAR, EDİBALİ BAŞBAKAN!’ tezahüratları)
Bizim programımız basit. Allah’ın izni ile arkasızın arkası, destekçisizin destekçisi, haksızlığa uğramış olanın hak hamisi, himayecisi, hürriyetsizin dostu, yardımcısı, hamisi Millet Partisi olacaktır. ‘Milletin partisi Millet Partisi’
Buradaki arkadaşlarımdan, kardeşlerimden Milletin Partisi olması için gerekli olan bütün çabaları göstermelerini istiyorum.
Şimdi anlatıyoruz, söylüyoruz, kapı kapı, hane hane gitmenizi istiyorum. Var mısınız? (‘Varız’ sesleri) (Alkışlar ve ‘MİLLET İKTİDAR, EDİBALİ BAŞBAKAN!’ tezahüratları)
…………….ı
Aykut Edibali
Nisan2015
Konya Nutku
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.