Hasan Aksay
Adalette sistem bütünlüğü ve idam cezası
“Mülkün esası adalettir”. Adaletin zirve meselesi, can güvenliğini sağlamaktır. Bu hedef ihmal edilerek, diğer cezaların düzenlenmesi, topoğrafyada nirengi noktaları tespit edilmeden ölçüm yapmak gibi dengesizliklere yol açar. “Cana can” dengesi, bütün cezaların tayininde en sağlıklı hareket noktasıdır. Diğer cezalar buna göre tespit edilecek, sistem tutarlı ve dengeli bir yapıya kavuşacaktır.
Vicdanları tatmin eden bir adalet, “Ölme öldür, kazası mümkündür” türü fitne ateşinden kurtarıp, “Adaletin kestiği parmak acımaz” dedirtmelidir. Bu bakımdan bütün insanlık için “Cana can” ile sınırlı bir idam cezası,hayat kurtaran ve caniyi caydıracak önemli bir imkandır.
Bir kere, böylesine önemli, evrensel anlamlı bir kanun nadir bir hadisenin psikolojik baskısı altında çıkarılmamalıdır. 2) Doğruların, zaman ve zeminuygunluğuna da ihtiyacı vardır. Siyasi kararı gerektiren büyük ölçekli meselelerin zamanını tayin, iç ve dış dengeleri gözetmenin sorumlusu siyasi iradedir. Vakitsiz davranmak yanlıştır. Geç kalmak, yanlışa bir de vebal ekler.
Hudeybiye anlaşması, zaman ve zemininin, karardaki etkisini gösteren çarpıcı bir örnektir. Siyaset, zaman ve zemin şartlarını dikkate almak zorundadır. Yanlış zamanlama, hedefi kaybettirir.
Devlet, toplumu yöneten, bir arada tutan ve geliştiren siyasi bir kurumdur. Bölünme ve çift başlılık kabul etmez. Teslis akidesi, Hıristiyanlığı anlaşılmaz hale getirdiği gibi, demokrasiyi de zora sokmaktadır. Adalet, siyasi bir erk değil, siyasetin sağlığını koruması gereken “olmazsa olmaz” bir devlet kurumudur.
Materyalist dünya, bugün açıktan, dış politikada çıkarcıdır. Uluslararası adalet kurumları da, bu istikamette kullanılmaktadır. AİHM, başörtülüye okuma hakkı tanımadı.Yüz binlerce mağdura çare olmadı. Cumartesi günü inancı nedeniyle imtihana girmeyen Yahudi öğrencinin, bir sene kaybına izin vermedi. Davayı acil görüştü. Özel bir komisyon kurularak imtihan yapılmasına karar verdi.
İnsanın, kendi yüce fıtratını anlamaktan mahrum bırakan eğitim, insanı da, adaleti de çaresiz bırakıyor. New York’lu bir kadın, 115 milyonu fino köpeğine, 8 milyar dolarlık servetini köpeklere bırakmış. Adalet, güya düzeltiyor: “3-5 sene ömrü kalan bir köpek, bu parayı harcayamaz” diye bir kısmını yine öbür köpeklere!
Adalet, siyasetin doğurup tanzim ettiği ve sağlıklı işlemesinden sorumlu olduğu bir kurumdur. Böyle bir kuruma, yasama, yürütme, yargı diye siyasi erk görevi yüklemek yanlıştır. Adalet, siyasetten uzak, hatta ters bir zemindedir. Adalet, insani, imani, ahlaki, milli ve vicdani değerlerle inşa edilir. Taklit, tercüme kanunla adalet olmaz. Toplum ahlakına ters bir adalet yıkımdır. Onun için Osmanlı İmparatorluğu, farklı toplumların iç hukukunda farklı tatbikatı mümkün kılmıştır.
İdam cezası mutlaka olmalıdır ve olacaktır. Olması gereken, genel bir idam cezası değil, cinayete özel idamdır. Efradını cami, ağyarını mani olmalıdır. Buna rağmen adli hatalar da dikkate alınarak, temyiz mahkemesinden sonra, karar, bir kere de halkın bildikleriyle tartışılmak üzere yüce meclise gelmelidir.
Adalet, haklının hakkını, suçlunun cezasını süründürmeden vermektir. Her kurum gibi adaleti de, sağlıklı bir şekilde oluşturup, çalıştırmaktan siyaset sorumludur. Zaten diktatörün, komünistin, darbecinin, masonun, Esat’ın, Sisi’nin adaleti, kendilere özeldir. Yani adaletin siyasi görevi, ya dikta iktidarlarının zulmüne alet olmak veyaadil yöneticilere karşı, darbelerin ön hazırlığı olarak gözlenebilmektedir.
Adaletin siyasi sahada kullanılması, uluslararası mahkemelerde dahi, adalet kadar adaletsizliklere yol açmaktadır. Taksim meydanının düzenlenmesi için binlerce insan çalışarak birçok plan hazırlanmış,nihayet bunlardan biri seçilerek belediye meclislerinde bütün partilerinoy birliği ile kabul edilmiş ve milyonlar harcanmış bir projeyi, Gezi olaylarında adaletin, bir şikayet üzerine süratle durdurması, millete hizmeti aksatmış, eklenen maddi zararı da millet ödemiştir.
Hasan Aksay/ Yeni Akit
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.