Dış Odaların Kültürümüzdeki Yeri
‘Durmuş Karakuş Hakka Yürüdü'
Bir Hatıra- Bir Kültür
(Hazırladığım Konya-Çumra-Küçükköy İsimli Kitabımdan
Dış Odaların Kültürümüzdeki Yeri
Köylerde zengin ailelerin dış odaları olurdu. Bunlar hayatın (avlunun) dışında, evin yakınında yapılan yapılardı. Küçükköy'de yirmi kadar dış oda vardı ama bunların bir kısmı aile odasıydı. Üç-dört tanesi sahipleri tarafından gelen geçenlerin gecelemeleri için tahsis edilmişlerdi.
Köye tekatlı arabalarıyla veya eşekleriyle gelen çerçiler, yaya yolculuk yapan cerci hocalar, ev ev dolaşıp dilencilik yapan dişiriciler, iş arayan kerpiç, semer, palan ustaları ve benzeri pek çok kişiler gelirlerdi. Bunlara “Tanrı Misafiri” denirdi. Tanrı misafirleri, dış odalarda gecelerlerdi. Oda sahibi Tanrı misafirlerinin her türlü ihtiyacını karşılardı. Tabiiki ücret almadan, Allah rızası için sağlardı.
Bizim de odamız vardı. Onun için çok iyi biliyorum. Onlar, ev sahibine haber bile vermeden odaya gelirler, hayvanları varsa ahıra bağlarlar, samanlıktan önlerine saman korlar, yem eklerler, kovalarla sularlar, odaya çekilirlerdi. Odaya ilk gelen başköşeyi kapardı. Odamıza bazen birkaç yabancının geldiğini biliyorum. Hatta biri, sonradan gelen birini odadan kovmuştu da ben babama haber verince, kendi rahatı için Tanrı misafirini kovduğu için çok kızmıştı. Öğün vakti gelince oda kontrol edilir, Tanrı misafiri varsa ona yemek çıkarılırdı.
Odamıza pejmürde kıyafetli yaşlı biri gelmişti. Eşeğini ahıra bağlamış, yemlemiş, odaya geçmiş. Yanına vardım. Çok aç olduğunu söyledi. Evde kimse yoktu. Aşanadan peynir, yoğurt ekmek götürdüm. Adam tepsiye baktı, bunları beğenmedi. “Başka bir şey yok mu,” dedi. Ben de aşanadaki küpten biraz kavurma kazdım, tabağa koyup götürdüm. Adam ağzına aldı, sonra bana ağzını gösterdi. “Dişlerim yokki bunu yiyebileyim” dedi. Isıtsan yerim dedi. Ben de gittim, gazocağında kavurmayı ısıttım. Tabii bu esnada içi kalaylı bakır tabağı yaktım. Annem bunu görünce bana hayli kızmıştı. Öğün vaktinde gene de yemeğini benimle gönderdi.
Kış mevsiminde “Tanrı misafirleri” daha az gelirlerdi. Kışın odalar kültür merkezi gibi hizmet verirlerdi. Uzun gecelerde, gençler kendi yaşıtlarıyla, yaşlılar, orta yaşlılar, kendi yaşıtlarıyla odalarda toplanırlardı. Hayvanların gece yemlerini vermek üzere, saat on birlere kadar otururlardı. Bu esnada gençler kâğıt oynarlar, türkü söylerler, sohbet ederlerdi. Orta yaşlılar da, yaşıtlarıyla yatsı namazından sonra toplanırlar, okuma yazma bilen biri kitap okur, diğerleri dinlerlerdi. Kitaplar genellikle eski harflerle, bazen yeni harflerle baskılı olurdu. “Ahmediye”, “Muhammediye”, “Mızraklı İlmihal” "Battal Gazi Destanı"isimli kitaplar eski harflerle, “Âdem ile Havva”, “Cenknâme” isimli kitaplar yeni harflerle baskılıydılar. "Battalgazi Destanı" isimli hikayemsi kitabı, 1976'da ben Latin Alfabesine aktarmıştım. Bayrak Gazetesinde Arif Özden müstear ismimle tefrika olarak neşredilmişti.
Bizim dış odada, her iki yazıdaki kitapları babam okur, diğerleri dinlerlerdi. Bu odalarda toplanan köylülerin kültürlerine ve nezaketlerine ben hâlâ hayret ediyorum. Okuma yazma bilmeyen bir köylü, kitaplardan dinledikleriyle kültürlü biri, sosyal ilişkilerinde kibarlıkları ve nazik ifadeleleriyle efendi tavırlı olurdu. Konuşmaları, saygı, sevgi, izin, özür kelimeleriyle süslü olurdu. Çok sonra babamın arkadaşlarından Çopur Mustafa emmi ile görüştüm. Konuşurken onun tabii kibarlığına hayran kaldım. Bunu dış oda kültürü sağlamıştı.
*********
Seksen sene önce içinde doğduğum (1942), içinde ilkokul sona kadar yaşadığım, adı soyadım olan yemyeşil köy : Küçükköy
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.