Selami Kaytancı

Selami Kaytancı

SİGMA CHİ   VE   FULBRİGHT…

SİGMA CHİ   VE   FULBRİGHT…

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, ağaç, gökyüzü, kar ve açık hava

Bir şey var ki, o bozuldu mu, her şey bozulur; o düzeldi mi de her şey düzelir!.. Nedir o?!.. Elcevap: EĞİTİM

Türkiye, 1950’den beri sağ adı verilen iktidarlar tarafından yönetilmektedir. Ne var ki, kazın ayağı hiç de öyle değildir maalesef!.. CHP ve CHP’lilerin şişine şişine söyledikleri bir tezleri vardır: “Siz, Türkiye’de ‘iktidar’ olabilirsiniz, ama asla ‘muktedir’ olamazsınız!..” Nitekim şu güne kadar, “sağ” adı verilen kesim, “iktidar” olmuş, ama bir türlü “muktedir” olamamıştır!.. Bunun tek ve en önemli sebebi, “eğitim”dir.

Fulbright Commission’u… 

Zeytinyağlı yiyemem aman!..

Şu anki AK Parti iktidarının dahi, devlette tam manasıyla “muktedir” olamadığının en büyük kanıtı, adının başında “Milli” yazan, ama bu güne kadar asla “milli ve yerli” olamamış, olmasına izin verilmemiş “Eğitim Bakanlığı”, dolayısıyla da “eğitim sistemi”mizdir.

İktidarlar değişmiş, bakanlar değişmiş, ama eğitim, eğitim sistemimiz, bir türlü milli ve yerli olamamıştır. Bunun en önemli ve belki de tek sebebi, 25. 12. 2017 tarihinde, adanapost gazetemizde yayımladığım “Fulbright Commission’u” başlıklı yazımda detaylı bilgi verdiğim “FULBRİGHT ANLAŞMASI”dır. Ne yazık ki bizler, “bakanlıkları iktidarların atadığı bakanlar yönetiyor” zannediyoruz. Oysa ki, bakan atanan kişi, gerçekten ehil, dirayetli biri değilse, bakanlıkları yönetenler, ne yazık ki, müsteşarlardır. 37 yıl öğretmenlik yaptım; bakanlıktan gelen her tebliğin, her kararnamenin altında, adı soyadı bana hep esrarengiz gelen BENER CORDAN imzası vardı.

 

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, yazı

“Fulbright Commission’u” başlıklı yazımızı yayımladığımızda, gördüm ki, Türkiye’de bir avuç insan dışında, bu komisyonu ve bu komisyonun gayesini, işleyişini duyan, bilen kimsecikler yoktur. Bu komisyondan ilk haber veren kişi, Türk Aynştayn’ı olarak adlandırılan ve benim de diz dize sohbet etme fırsat ve imkânı bulduğum, rahmetli Oktay SİNANOĞLU olmuştur. Onun bu konuda söylediği söz, her şeyi ayan beyan ortaya koymaktadır: “1949 yılına kadar biz İngiliz sömürgesi idik; 7 Aralık 1949 Fulbright Anlaşması ile, İngilizler bayrağı ABD’ye teslim ettiler ve biz, 1949’dan bu yana ABD’nin sömürgesiyiz!..”

Aslında bizi eğitim ve kültür yoluyla esir etme fikri, İngiltere Göçmenler Bakanı, İslam ve Türk düşmanı GLADSTONE’un, Lordlar Kamarası’nda, elinde Kur’an’la kürsüye gelerek, “Biz bu Kur’an’ı Türklerin elinden almadıkça, onları bu kitaptan soğutmadıkça, asla onları yenemeyiz!..” sözü ile başlamıştır. O tarihten bu yana, başlangıçta İngilizler ve Siyonist Yahudiler, daha sonra da ABD olmak üzere, tüm düşmanlarımızın işleri güçleri, bizim eğitim ve kültür hayatımıza hâkim olma, bizi bu yolla esir etme amacı olmuştur.

Bu uğurda yapılan en önemli ve belki de en öldürücü hamle, “HARF İNKILABI”dır. “İnkılap mı İhanet mi” başlıklı yazımızda teferruatıyla anlattığımız bu hıyanetle, bir gecede Türk insanının tarihi, kültürü, geçmişi ile olan tüm bağları kesilmiş, insanımız dilsiz, kör ve sağır hale getirilmiştir. Kendi kültüründen, tarihinden kopartılan Türk halkı, yavaş yavaş Batı’nın esiri, kölesi yapılmıştır. Bu hamleyi diğer hamleler izlemiş, bizi biz yapan değerler tek tek yok edilerek, anasının babasının adı Ayşe, Ahmet olan, ama kendisi kültür ve yaşayış bakımından Corc, Coni, Salamon… olan nesiller yetiştirilmiştir.

İngilizlerin, bayrağı Amerikalılara teslim etmesiyle, şeytanın bile şaşıp kaldığı plan ve projeler de devreye sokulmaya başlandı. 28 Haziran 1855 tarihinde Ohio'daki Miami Üniversitesinde “SİGMA CHİ” adında bir “Kardeşlik Örgütü” kuruldu. Sembolleri, “açık mavi ve altın sarısı zemin üzerinde beyaz bir haç” olan bu örgüt, amaçlarını, “bütün dünya üzerinde bir kardeşlik zinciri oluşturarak, eğitim alanında söz sahibi olmak, öğrenme idealini yaygınlaştırarak kendileri gibi düşünen nesiller yetiştirmek olan Yunan mektubu grubu” olarak açıklıyorlardı. Temel felsefesi, “TOPLUMU YÖNETECEK LİDERLER YETİŞTİRMEK” olan bir kampüs teşkilatıydı.

Otomatik alternatif metin yok.

Yedi arkadaşın kurduğu bu teşkilatın kurucu lideri,  Benjamin Piatt Runkle, adından da anlaşılacağı gibi, idealist bir Yahudi idi. Rozetinin  kollarında bulunan amblemlerden biri, Yunanca “Sigma Chi”yi ifade eden “ΣΧ” idi. Aralarında oluşturdukları “fraternity”, yani “biraderlik” sistemiyle, bütün dünyada birbirlerini koruyup kolladılar; iş başvuruları ve işe alımlarda, Sigma Chi yüzüğü ve referansını, esas aldılar. Yani, Sigma Chi üyesiyseniz, dünyanın her yerinde, tüm kapılar size açık demekti.

Sigma Chi, kısa zamanda bütün dünyaya yayıldı. II. Dünya Savaşı sonrasında, sömürge bayrağını İngilizlerin Amerikalılara devretmesiyle, Türkiye’ye ulaştılar. Önce 1947’de Truman Doktrini ile, askeri yardım adı altında, askeri vesayeti dayattılar bize. Ardından, “Zeytin Yağlı Yiyemem Aman” yazımızda, teferruatlı olarak anlattığımız, “Marshall Planı” ile, 1948’de “ekonomik yardım” adı altında, bizi ekonomik esarete aldılar. Ve sonunda da, 1949’da Fulbright Anlaşması ile, eğitim hayatımıza el attılar.

Fulbright’ın kurucusu James William FULBRİGHT, ateşli bir Sigma Chi üyesiydi. ABD’nin “Senato Dış İlişkiler Komisyonu Başkanlığı” görevini en uzun süre yürüten bu senatör, “eğitim ve kültürel değişim” yoluyla, ülkeler arasında ortak bir anlayış geliştirmek amacıyla, ABD Kongresi’nden 1946’da bir kanun çıkarttı. Üç yıl sonra, 27 Aralık 1949’da da İsmet İnönü’ye, Türkiye ile ABD arasında “Fulbright Anlaşması”nı imzalattılar.

Anlaşmaya göre, “Fulbright Eğitim Komisyonu” adında bir kurul oluşturuldu. Kurulun dört Türk ve hepsi de CIA ajanı ve Sigma Chi üyesi olan dört ABD üyesi olacaktı. ABD’nin misyon şefi, bu komisyonun doğal başkanı olacak ve bir konuda oyların eşit çıkması halinde, misyon şefinin oyu iki oy sayılacaktı.

Rahmetli Oktay Sinanoğlu bu komisyonu ve işlevini ifşa edene kadar halktan özenle saklanan bu komisyon, eğitim sistemimizi a’dan z’ye kadar dizayn eden, yöneten bir kurum olarak görev yaptı. Öyle ki, İmam Hatip’ler dahil, tüm eğitim, öğretim kurumlarının hangi dersi kaç saat göreceğinden tutun da, ders kitaplarının yazımına kadar aklınıza gelecek her şeyi, bu kurul kararlaştırdı. İşin ilginç ve acı yönlerinden biri de, bu komisyonun ve tüm üyelerinin giderleri, maaşları Türkiye Cumhuriyeti’ne ödettirildi. Bu komisyonun amacı da “Türkiye’de kazanılacak Amerikan yanlısı kadroların eğitilme biçiminin saptanması” olarak açıklanmıştı. Bunun Türkçesi, Türkiye’de ABD’ye "yardım” edip "işbirliği” yapacak, geleceğin "MANKURTLAŞTIRILMIŞ ABD YANLISI TÜRK YÖNETİCİLERİNİ YETİŞTİRMEK”ti.

Sonra da Türk çocuklarına “Uyu uyu yat, yat yat uyu; uyanınca da kargaları kovala!..” dendi. Ve işin ilginci, yıl olmuş 2018, bu komisyon hâlâ iş başında… ABD’li komisyon üyelerinin biri geliyor, biri gidiyor. Son olarak, 54 ABD’li, okutman asistan adı altındaki CIA ajanı Sigma Chi üyesi, sözde İngilizce eğitimini desteklemek üzere, Bayburt’tan Kırklareli’ne kadar, 37 yeni üniversitede YÖK tarafından görevlendirildiler.

“Bir şey var ki, o bozulursa, her şey bozulur; o düzelirse, her şey düzelir, o da eğitimdir!..” düşüncesini çok iyi kavramış bu milletin düşmanları, Cumhuriyet tarihi boyunca, bu milletin evlatlarını “EZBERCİ, SORGULAMAYAN, DÜŞÜNMEYEN, DÜŞÜNMESİNE İZİN BİLE VERİLMEYEN” bir eğitim sistemi ile, köleleştirmeye, Batı ve ABD yanlısı, Batılı gibi düşünen, yaşayan kuşaklar yetiştirmeye uğraştılar.

2018 yılında da hâlâ bu komisyonun iş başında olması, bize şunu anlatıyor: Erdoğan, CHP’lilerin iddia ettikleri gibi, “İktidar olmuştur; ama henüz tam muktedir olamamıştır!..” Devletin dört kulpunun dördüne de hâkim değildir. Lozan konusunda, Petrol konusunda, kafamızda oluşan ve cevaplarını tam ve net olarak bilemediğimiz sorular, eğitimimizin bu kadar bakan değişmesine ve yapılan onca yatırımlara rağmen, bir türlü “milli ve yerli” olamaması, bunun en önemli kanıtlarıdır.

Dostlar, devlet idare etmek, çocuk oyuncağı değildir!.. Hele bu devlet, dört bir yanı içten ve dıştan düşmanlarla çevrilmiş, içerideki düşmanları, dışarıdakilerden daha alçak ve şerefsiz bir devlet ise, onu yönetmek, kor alev halindeki bir demir parçasını elinde tutmaktan daha zordur!..

Ne yazık ki, Türkiye Cumhuriyeti, bakanlıklarını müsteşarların, devlet kademelerini Fulbright ile yetiştirilmiş bürokratların idare ettiği, 80 yıl uğraşılmış, gergef gergef özenle işlenmiş bir bürokratlar devletidir.

“İncirlik Üssü neden kapatılmıyor?!..” demek, “Okullarımıza neden İngilizce yanında zorunlu Osmanlıca dersi konmuyor?!..” demek, “AKP hükumeti, şeriatın hor gördüğü işleri yapıyor; içki, kumar, faiz, fuhuş vs. konularında İslami kanunlar çıkartmıyor!..” diye höykürmek kolay da, devlet idare etmek, hiç de kolay değil ne yazık ki!... Allah, iyi niyetli, dürüst yöneticilerimize güç, kuvvet ve basiret ihsan eylesin!.. Milletimize de tüm bu pisliklerden, belalardan tez zamanda kurtulmayı nasip eylesin!..

 

Selami Kaytancı

10.02.2018, Adana

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
10 Yorum
Selami Kaytancı Arşivi