Nasip de varsa..
Tolstoy, “Uzak ve imkansız gözüken bir şey, bir anda yakın ve mümkün olabilir.” der.
Son zamanlarda duyduğun en doğru sözlerden biri. Nasip kavramını ne kadar da güzel özetliyor değil mi değerli dostlar. Bazen beklediğinizden çok uzaklarda düşündüğünüz bir olayın çok kısa sürede gerçekleştiğine şahit olabiliyoruz. Zamanı gelmeden olmuyor hiçbir şey. Eğer kaderinde bir şey yazılmışsa er ya da geç gerçek olur. Vakti geldiğinde nasibinde olan şey gelip seni bulur.
Zamanında iki kişi, zenginliğin bilgi sayesinde mi nasip sayesinde mi elde edileceği olduğu hususunda iddia etmişler. Biri; Kazanmak için bilgi ve tecrübe lâzım! derken diğeri; Nasipli, kısmetli olmak şart, gerisi boş! demiş. Yahu nasıl olur demiş biri bilmezsen istediğin kadar şanslı ol; başaramazsın. Yok demiş öbürü. Nasibin varsa, en akıl almaz işten bile kazanırsın. Meselâ ben. Rabbim çok talihli eylemiş, ne yapsam para kazanırım. Bilgiydi, tecrübeydi hiçbir şey gerekmez! Bunun üzerine karşısındaki adam seninle iddaaya girelim ;Madem öyle, o hâlde git Halep’ten hurma al, götür Bağdat’ta sat da; görelim, şansını, talihini demiş. Halep’te hurma yetişmez. Bağdat’ta ise hurma bol. Zaten Halep’e hurma, Bağdat’tan geliyor. Hem de bu iddialaşmanın olduğu devirde, develerin sırtında geliyor. Adam o kadar masrafla getirilen hurmayı, Halep’te yüksek fiyata satın alacak, geriye Bağdat’a, hurmanın merkezine götürecek, satacak ve para kazanacak! Akıl kârı değil. Nasip-kısmet önemli diyen adam; Ben bahtıma güveniyorum; bu dediğini de yaparım, para da kazanırım. demiş. İddialaşmışlar. İddaaya giren adam Halep’ten üç-beş deve yükü hurma almış, Bağdat’a doğru yola koyulmuş. Günler sonra şehre yaklaşmış, kumluk bir araziden geçerken bakmış ki hükümdarın adamları bir telâş içerisinde, kumu avuçlayıp avuçlayıp bakıyor, sonra bırakıyorlar. Yaklaşmış; Siz ne yapıyorsunuz? diye sormuş. Adamlar da Padişahımızın çok değerli bir yüzüğü vardı, atını koştururken onu bu civarda düşürdü. Bize de kesin tâlimâtı var: O yüzüğü illâ bulacaksınız! Biz de ne yapalım. Koca çölü karış karış arıyor, yüzüğü bulmaya çalışıyoruz. Bizim talihliyim diyen tüccar atılmış ve demiş ki yahu içinizde hiç mi şanslı adam yok? Bunun üzerine adamlar sormuş ,şanslı adam nasıl olur? Bunun üzerine adam şöyle demiş nasipli adam şöyle elini attığı gibi eline gelir, demiş bunu derken de gösterircesine elini kuma daldırmış ve bir de bakmış ki yüzük elinde. Adam hakikaten nasipli. Adamı kaptıkları gibi padişaha götürmüşler. Padişah sormuş: Sen necisin, ne iş yaparsın, burada ne işin var? Adam da Halep’ten hurma aldım, Bağdat’a götürüp satacağım, para kazanacağım. Kaça aldın? Şu fiyata aldım. Şu kadar kâr versem, bana satar mısın? Satarım, niye satmayayım?!.Böylece iddiayı o kazanmış. Tabi burada şans, kısmet, talih gibi kelimelerle ifade edilmek istenen asıl mevzu; Allâh’ın takdir ettiği nasiptir. Nasibinde varsa; vesileler meydana gelir, kazanç da meydana gelir. Ama nasibinde yoksa, senin bütün vesileleri bilmen de çare olmaz. Hani “Vermeyince Mâbud; ne yapsın Sultan Mahmud?” demişler.Bir de teselli tarafı var: “Nasibin varsa gelir Hint’ten, Yemen’den; nasibin yoksa ne gelir elden.” Bazıları için nasibi yok denir. Aslında nasibi olmayan yoktur. Herkesin bir şeyden nasibi vardır. Allah Rahman’dır; yarattıklarını nasipsiz bırakmaz. Öyleyse bizden yürümek, Rabbimizden kavuşturmak. Dilerse bizi nasibimize yaklaştırır; dilerse nasibimizi bize getirir de kavuşturur. Hep başarılı olmanın yollarını sayıyoruz, bilgi diyoruz, sevgi diyoruz, gayret diyoruz, ahlâk diyoruz, paylaşmak diyoruz… Fakat bütün esaslara, bütün prensiplere uysan da zenginlik gelmeyebilir. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki:“Allah, rızkı dilediğine bol verir, (dilediğine de) kısar.” (er-Ra‘d, 26)
Allah (cc) nasibimizi artırsın.
Kalın Sağlıcakla
Sait ÖZDEMİR
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.