Leyla Yıldız: Yazmak bir tepkidir.

Leyla Yıldız: Yazmak bir tepkidir.
Leyla Yıldız: “Yazmak kişinin kendi mihverinde dönüp durması, okumak ise farklı yörüngelere girmektir.”

leyla-yildiz.jpg

HİÇBİŞEY yayınları olarak arkadaşımız Mustafa Oral, yazar Leyla Yıldız ile İhtilalden İkbale Var Olmanın Retoriği isimli kitabı çerçevesinde yazı ve yazarlık üzerine konuştu.

Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

Okumayı seven, yazmaya vakit ayırmaya çalışan biriyim. Yazdığım zaman fazla okuyamıyorum. Memleketim Erzurum ama çok uzun zamandır Adapazarı’nda yaşıyorum. Modernizmin dayattığı hiçbir şeyi sevmiyorum; tek tip insan, tek tip düşünce, tek tip yaşam gibi… Kültürel hayat tarzlarına özel alakam var. Bu nedenle geleneksel değerlerimizin silinip gitmesine tepkiliyim. Sanat, mimari, felsefe, psikoloji ve sosyolojiyle meraklı olarak ilgileniyorum. Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdim. Şu an Türk Dili ve Edebiyatı, Osmanlı Türkçesi derslerine girmekteyim. Evli, üç çocuk annesiyim.

İhtilalden İkbale Var Olmanın Retoriği adlı kitabınızı kısaca tanıtır mısınız?

Adından da anlaşılacağı üzere bir insanın var olma mücadelesini anlattığım iki ciltlik bir biyografi çalışmasıdır. Nevzat Tarhan’ın hayatına kuşbakışı baktığımızda hep bir inişler ve çıkışlar var. Her düşüş, daha güçlü bir kalkışa dönüşüyor. Bir insan, hayatındaki krizleri nasıl fırsata çevirmeyi başarıyor? Olaylara nasıl anlam yüklüyor, sarsıntıları nasıl yorumluyor, krizlerde nasıl fırsatı görüyor? Bu sorulara cevap aradım. Bu cevaplar Hocanın hayat felsefesini, başarı sırlarını, çalışma anlayışını da ortaya koydu.

Biyografimde hareket halinde bir Nevzat Tarhan çizdim. Durağan değil dinamik yaşam. Goethe’den seçtiğim girişteki epigraf da buna işaret ediyor. Ruh sağlığını Freud’dan ilhamla “Sevmek ve çalışmak” olarak iki kelimede özetleyen birinin eylem halinde olması şaşırtıcı değil aslında.

Bir insanı bütün gerçekliği ve tabiîliği içinde resmetmek istedim. Bu nedenle Nevzat Tarhan’ı hem güçlü yönleri hem de zayıf yönleri, beşeri kusurlarıyla anlattım. Birçok biyografi yazarının düştüğü hataya düşmemek için insanüstü bir görüntü çizmekten kaçındım.

Kitaplarımda Nevzat Tarhan’ı birbirinden farklı kimlikleriyle anlattım. Hekim, asker, akademisyen, kurucu rektör, bilim adamı, yazar ve sosyal sorumluluk projeler sahibi kimliklerini ayrı ayrı inceledim. Bunlara eşlik eden bilgelik yönünü de küçük hikâyeler eşliğinde netleştirdim.

Birinci ciltte yaşadığı dönemin sosyal atmosferini ve siyasi çalkantılarını çizdim. Çünkü Hocanın hayatının seyrini değiştiren bir siyasi olaydı, 28 Şubat süreci. Kurmay albay rütbesiyle askerlikten uzaklaştırılan Hoca’nın Silahlı Kuvvetlerden ayrılmasına neden olan olaylar silsilesini temel dinamikleriyle vermeye gayret ettim. Bu nedenle biyografiye Nevzat Tarhan’ın hayatındaki kırılma noktasından başladım… Kitaplarım, biyografiden ziyade monografi özelliği gösteriyor.

Neden biyografi? Sizi biyografi yazmaya iten sebepler nelerdir?

Biyografi sevdiğim bir tür. Okuduğum yazar, şair, filozofların hayat hikâyesini merak eden bir yapıya sahibim. Hatta ressam, bilim adamını da kapsıyor bu merak. Daha önceleri biyografi üzerine çok okumalar yapmıştım. Maksim Gorki’den, Tolstoy’a, Dostoyevski’den Sokrates’e, Van Gogh’dan Tanpınar’a, Freud’a, Nietzsche, Ayşe Şasa, Oktay Sinanoğlu, Beythoven, Malcolm X, Gandhi, Cemil Meriç, Ahmet Haşim, Necip Fazıl’a hatta Osmanlı Sultanlarına ve Hazreti Peygamber’e uzanan geniş yelpazede biyografi okumaları… Merak alanım olduğu için yaşam öyküsü içeren filmler de izlemeyi seviyorum. Bu yüzden heybemden bir biyografi çıkması tesadüfî değil.

Biyografinizi Nevzat Tarhan üzerine yazmak fikri nasıl doğdu?

Aslında her şey bir programla başladı. Makul Çözüm programıyla… 2003 yılında her gün yayınlanan bir programdı. Ekranlarda ilk kez gördüğüm birinin belagati, alanındaki yetkinliği ve modernizmi yorumlayışı, geleneksel değerlerimize hâkimiyeti ilgimi çekmişti. “Öldürmeyen darbeler beni güçlendirir.” diyordu sık sık. Araştırdım, hakkında birkaç cümlenin dışında bir şey bulamadım. Kim olduğuna dair basına yansıyan bilgi yoktu henüz. Yazma fikri bu programla doğdu. Fikrimi Hocaya götürdüğümde müspet baktı. Ancak hayatının her alanını didikleyen, hayli kapsamlı soruları görünce yetmiş yaşına gelince bu projeyi hayata geçiririz, dedi.

Sonra 2015 yılında Değirmen Dergisi için Hocayı konu edinen özel sayı planladık. Ben fiilen o zaman yazmaya başladım. Dergi için Hocanın çevresi de dâhil olmak üzere kimden yazı istediysek elle tutulur bir şey gelmedi. Gelen yazılarda kayda değer bir şeyler yoktu. Dergi için devede kulak misali kalıyordu. Böyle olunca birkaç kimliğini ben yazarım, dedim. Özel sayı için yeterince yazı elimize ulaşmayınca ben başladığım çalışmayı kitaba dönüştürmeye karar verdim.

Neden yaşayan birini yazmak istediniz?

Birçok değeri öldükten sonra tanıyoruz. Mesela Fuat Sezgin Hocayı vefatından sonra tanıdım. Kısa bir süre önce vefat eden Teoman Duralı adını ben maalesef ölümünden sonra duydum. Bazı değerlerin kıymetinin öldükten sonra anlaşılması bana garip geliyor. Ya da yaşarken çok parlatılanların öldükten sonra adı sanı kalmıyor. Zaman mihenk taşı gibi kıymet belirliyor. Ben hem değerlerimizin öldükten sonra anlaşılması gidişatını kırmak hem de üzerinde söz söylenmemiş, hakkında hiçbir şey yazılmamış birine yer vermek istedim biyografimde. Bu kitaplar, Nevzat Tarhan üzerine yapılan ilk çalışma özelliğini taşıyor.

Nasıl bir çalışma metodu izlediniz?

Hayli meşakkatli bir yol takip ettim. Nevzat Tarhan’ın yaşam öyküsüne ve bilhassa düşünce dünyasına girmeden ciddi bir ön hazırlık yaptım. Hoca’nın hayat hikâyesini anlatırken kendi cümleleri eşliğinde vermek istedim. Bu yüzden Hoca’nın sayısını bilemediğim kadar çok videosunu izleyip işime yarayan kısımlarını çözümledim. Kitaplarından hayatına, duyuş ve düşünüş şekline tanıklık eden cümleleri ayıklayıp aldım. Ayrıca Hoca’ya ait röportaj, belgesel, makale, her türlü belgeden anlattıklarımı destekleyecek ifadeleri bulup kitaplarımda kullandım. Merzifon’u anlattığım birinci ciltte şehrin şeriye sicillerine dahi girdim. Bu çalışmayı tamamlamak için sayısını bilmediğim kadar kaynak taradım. Azimle başlayıp sebatla devam ettim ama bitirirken sabır gerekliydi, en çok sabır noktasında zafiyet gösterdim. Tabi bunda canımı sıkan bazı durumların vuku bulması mühim bir etkendi.

Okuyucudan nasıl tepkiler aldınız?

Okuyucudan iyi tepkiler alıyorum. Hacimli olmasına rağmen genellikle akıcı ve sürükleyici olduğunu, bir çırpıda okunduğunu, çok emek verildiğini söylüyorlar. Bilhassa bölümlerin başına şairlerden ya da yazarlardan aldığım epigraflar, 2. cildin sonundaki çok geniş kaynakça, sonunda yer verdiğim Hoca’ya ait bir albüm dikkat çekiyor.

Ne tür yöntemler kullandınız? Mesela edebiyat teknikleri kullandınız mı?

Biyografinin ağır aksak ilerleyen gidişatını kırmak için yer yer biyografik roman tarzında ilerledim. Buralarda modern ve postmodern edebiyat tekniklerine başvurdum. Biyografiye önemli bir olayla başlayıp çocukluk ve gençlik yıllarını, eğitim hayatını geriye dönüş tekniği ile vermeye çalıştım. Mevcut bilgileri yer yer iç çözümleme, sahneleme, bilinç akışı tekniği ile verdim. Evliliğini anlattığım yerde çoğulcu bakış açısını kullanarak baştan geçenleri hem Hoca’nın kendi bakış açısından hem eşinin bakış açısından verdim. Yine iki kitabın tamamında çağrışımlardan hareketle postmodern tekniklerden metinlerarasılık ve montaj tekniğine yer vererek tekdüzeliği yıkmak istedim. Bu teknikleri okuyuculardan bir kısmı fark etti ama işinin ehli olmayan, uyduruk editörler bunun bir teknik olduğunu idrak edemeyip içinden çıkamadı.

Yazmak size neyi ifade ediyor?

Yazmak kişinin kendi mihverinde dönüp durması, okumak ise farklı yörüngelere girmektir. Bu yüzden okumak birinci önceliğim. Ortaokul ve liseden beri yazıyorum. Yazmak, sözcüklerle güzel şekiller kurmak sanatıdır. Bu yüzden söz dizimini önemsediğim gibi “sözün ne söylediğinden ziyade neyi, nasıl söylendiğini” mühim buluyorum. Yazma hevesimi kıran en önemli şey, özellikle son yıllarda okurdan çok yazarın olması. Ama bir yerden sonra yazmaktan kaçamıyorsunuz. Yazmak bir tepkidir. Bir konuda müspet veya menfi tepkinizi verecekken sessiz kalmak insanı rahatsız ediyor. Batıl davanın tellalları sizi Hakk’ı savunmaya/yazmaya itiyor.

Kimleri okumayı seviyorsunuz?

Okuma çizgim biraz karışık. Tek bir alanda okuma yapmayı sevmediğim için dönem dönem okuma yörüngem değişiyor. Mesela bir dönem psikoloji, bir dönem felsefî okumalar yapıyorum, bir dönem tasavvuf vs. Arada bir edebiyata dönüyorum. Bir sahadan sıkılmadan ötekine geçmiyorum.

Farklı farklı konularda yazmanızın bir nedeni var mı?

Bizde şöyle bir anlayış var. Bir edebiyatçı, kendi alanıyla ilgili okuyup yazmalıdır. Hâlbuki bir edebiyatçı diğer disiplinleri dışlamadan ürününü verebilmelidir. Çünkü edebiyatın malzemesi dildir, bu malzemeyle istediği bir konuya suret verebilir. Ben edebiyat dışındaki disiplinleri de mesela psikolojiyi, felsefeyi, sosyolojiyi sınırlarıma dâhil ediyorum. Edebiyatın kurmaca dünyasında disiplinarası geçişlere yer vermek beni mutlu ediyor.

Yeni bir çalışma var mı?

Evet, yine biyografi tarzı bir çalışma var elimde. Ancak yoğunluktan tamamlamaya fırsat bulamıyorum. Cemil Meriç’in portresi… Cemil Meriç’in psikolojisini de mercek altına alan bir portre çalışması.

Bize vakit ayırdığınız çok teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.

Röportaj: Mustafa Oral

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.