Kim Doğunun Kaçıncı Oğlu? Erdoğan Kaçıncı Oğul Gül Kaçıncı?
Kim Doğunun Kaçıncı Oğlu? Erdoğan Kaçıncı Oğul Gül Kaçıncı?
Sezai Karakoç’un “Masal” şiiri, Anadolu Müslümanının iki asırlık Batılılaşma hikayesidir.
Masal şiiri, Anadolu insanının Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Batı karşısında trajik mağlubiyetini doğulu Müslüman bir babanın hüzünlü hikâyesinde ortaya koyar. Doğu’da “baba”, devleti, yâni medeniyeti temsil eder. Doğu, İslâm medeniyetidir.
Doğulu bir baba, oğullarını Batı’ya gönderir; Yedinci Oğul hariç Batı’ya giden altı oğul Batı’nın değiştirme gücü karşısında yenilmişlerdir. Yedinci Oğul, Doğulu kalmanın yanında, değişmemenin, direnişin de timsalidir.
Batılılar, “onuruna şölenler” yaparak karşıladığı Birinci Oğul’u hileyle öldürür: Birinci oğul, “Batı kapılarında / Büyük törenlerle karşılandı / Sonra onuruna büyük şölen verdiler / Söylevler söylediler babanın onuruna / (…) Gece olup kuştüyü yastıklar arasında (…) Öldürdüler onu ve gömdüler kimsenin bilmediği bir yere / Baba bunu havanın ansızın kabaran gözyaşından anladı.”
Baba, öldürülen Birinci Oğlu’nun “öcünü almak” üzere İkinci Oğlu’nu gönderir Batı’ya. İkinci Oğul; Batılı bir kıza âşık olur ve Batı imtihanını kaybeder, meçhula doğru savrulur. Baba bunu da “yağmur sularının burukluğundan” anlar.
“İşin künhüne varmak” üzere Üçüncü Oğul’nu yollar Batı’ya. Makam mansıp sahibi, patron olunca, unutur babasının öğütlerini, yâni medeniyetini ve aslını: “Çok aç kaldı ezildi yıkıldı / Ama bir iş buldu bir gün bir mağazada /Açlığı gidince kardeşlerini arayacaktı / Fakat Batı’nın büyüsü ağır bastı / (…) Sonra büsbütün unuttu onları / (…) / Kravat bağlamasını öğrendi geceleri / (…) Patron oldu ama hâlâ uşaktı / (…) / Sırf utançtan babasına /Bir çek gönderdi onunla / Baba bu kağıdın neye yarayacağını bilemedi / Yırttı ve oynasınlar diye köpek yavrularına attı / Bu yüklü çeki.”
Baba bu kez de Dördüncü Oğlu’nu gönderir Batı’ya. Dördüncü Oğul ise Batı’da bilgin olur ama kendi medeniyetini inkâr eder ve silinip gider: “Dördüncü oğul okudu bilgin oldu / (…) / Kendi görenek ve ülküsünü / Günü geçmiş bir uygarlığa yordu / (…) Batı bilginleri bunu kutladı / O da silindi gitti binlercesi gibi.”
Beşinci Oğul ise şairdi. Batı’nın ruhunu sezdi, ağır şiirler yazdı, eridi gitti: “Beşinci oğul bir şairdi / Babanın git demesine gerek kalmadan / Geldi ve Batı’nın ruhunu sezdi / Büyük şiirler tasarladı trajik ve ağır / Batı’nın uçarılığına ve Doğu’nun kaderine dair / Topladı tomarlarını geri dönmek istedi / Çöllerde tekrar ede ede şiirlerini / Kum gibi eridi gitti yollarda.”
Altıncı Oğul da Batı’nın yaşam tarzına kapıldı, içkilere alıştırıldı, karıştı gitti Batı’nın karanlıklarına: “Sıra altıncı oğuldaydı / O da daha Batı kapılarında görünür görünmez / Alıştırdılar tatlı zehirli sulara / İçkiler içti / Kaldırım taşlarını saymaya kalktı / Ev sokak ayırmadı / Geceyi gündüzle karıştırdı / Kendisi de bir gün karıştı karanlıklara .”
Yedinci Oğul ise; “kılıçtan keskin âyetlerle” gitti Batı’ya. Doğulu olarak da öldü: “Baba ölmüştü acısından bu ara / Yedinci oğul büyümüştü baka baka ağaçlara (…) Bir şafak vakti Batıya erdi /En büyük Batı kentinin en büyük meydanında / Durdu ve tanrıya yakardı önce / Kendisini değiştiremesinler diye (…) Başladı oymaya olduğu yeri / (…) Sonra yarı beline kadar girdi çukura (…) O zaman dönüp konuştu: Batılılar! (…) Altı oğlunu yuttuğunuz / Bir babanın yedinci oğluyum ben / Gömülmek istiyorum buraya hiç değişmeden / Babam öldü acılarından kardeşlerimin / Ruhunu üzmek istemem babamın / Gömün beni değiştirmeden / Doğulu olarak ölmek istiyorum ben / Sizin bir tek ama büyük bir gücünüz var: Karşınızdakini değiştirmek / Beni öldürseniz de çıkmam buradan / Kemiklerim değişecek toz ve toprak olacak belki / Fakat değişmeyecek ruhum .”
Yedinci Oğul ideal bir “Diriliş” eridir. Yedinci Oğul, Mehmet Âkif'in “Asım”ı, yâni Batı karşısında hakikati haykıracak olan ideal bir Müslüman Doğulu’dur: “Onu kandırmak için boşuna dil döktüler / Açlıktan dolayı çıkar diye günlerce beklediler / O gün gün eridi ama çıkmadı dayandı / Bu acıdan yer yarıldı gök yarıldı / O nurdan bir sütuna döndü göğe uzandı / Batı bu sütunu ortadan kaldırmaktan aciz kaldı / Hâlâ onu ziyaret ederler şifa bulurlar / En onulmaz yarası olanlar / Ta kalblerinden vurulmuş olanlar / Yüreğinde insanlıktan bir iz taşıyanlar”
Kim Doğu’nun kaçıncı oğlu? Anadolu’da yaşayan herkes kendine bakmalı. Batı’ya giden yedi oğulun hikayesini düşünüp içinde kendi hikâyesini bulmalı. Taşıdığı bilinç, hayat tarzı ve zihniyet bakımından Doğu ile Batı arasında nerede durduğunu tespit etmeli.. Değişmiş mi değişmemiş mi? Müslüman Doğulu mu hala yoksa Batılı olmaktan başka çare kalmadığına inananlardan mı olduğunu belirlemeli..
Masal şiirindeki Batı’ya giden yedi oğulun başına gelenlerden kendi siyasi pozisyonumuzu da öğrenebiliyoruz.. Kimi zaman İslam milletinden kimi zaman da Batılı olunmaz. Darülislam’da doğup büyüyerek İslam milletinin bir evladı olduğu halde Batıcı olunmaz, Batının emperyalist politikalarına kendini araç haline getirtmez!
Ben şair olduğumdan Beşinci Oğul’un macerasını yaşamamak için beni Batıda eritecek Batıcılıktan uzak duruyorum. Kendimi Müslüman Doğulu olarak tanımlıyorum, Darülislam’ı, Hakikat medeniyetini ve İslam birliğini savunuyorum.
Masal şiirinden cumhurbaşkanlığı seçimine bakınca da ilginç tespitler yapılabiliyor. Adaylar İslam milletiyle mi kader birliği yapmış Batı ile mi? İslam ülkesinde doğup büyüdüğü halde Batıcı politikalar gütmek, ülkeyi aleyhine olacak şekilde Batı ittifakına ram etmek doğru mu?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hikayesine bakınca, Masal şiirindeki Üçüncü Oğul olduğu söylenebilir mi? Muhafazakarların hikayesi Üçüncü Oğul’un macerasıdır çünkü; Batıcılıkta ekonomik güç kazanıp ülkeyi düze çıkararak toplumu kurtarma tahayyülüdür. Erdoğan, bu gerçekçiliğin yanında idealleri de kollayışıyla muhafazakar geleneğe gömülecek olsa sığmaz görünmüyor mu? Arayışçılığını Üçüncü Oğul’un baba ocağına dönüş çabası olarak okuyabilir miyiz? Referandum ve seçimlerle sık sık halka giden, halkın desteğiyle siyasette varolduğunu unutmayan Erdoğan’ın Batıyla ilişkilerde daha dikkatli, daha temkinli, daha tedbirli olacağı ümidi uyanmıyor mu toplumda?
11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün hikayesi bu yedi oğulun hikayesinden hiç birine benzemez. Gül Batı’da bilgin olup medeniyetini unutan Dördüncü Oğul bile değil sanki? Üniversiteye dönüp akademik çalışmalarını tamamlama çabasında görülebildi mi? İran’da Amhedinejat’ın yaptığı kadarını bile yapamadı sanki?
Gül'ün siyaset sonrasında İslam İşbirliği Örgütü tarafından kurulan İslam Kalkınma Bankası'nın Başkanlık Danışma Kurulu'nda yer alacağı duyuruldu medyadan. İslam Kalkınma Bankası'nın merkezi, Suudi Arabistan'ın Cidde şehrinde. Milletine teşekkür edip 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer gibi köşesine çekileceğine, hala iç politikanın içinde, uluslararası ilişkilerdeki maharetiyle şartlardan yararlanma çabasında..
Dolayısıyla Masal şiirinde Abdullah Gülün hikayesi, “kandırmak için boşuna dil dökenler”in macerasına mı benziyor Yedinci Oğul’u taşlayanların macerasına mı? Tarih bunu mu tartışacak?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.