İlklerin Teşkilatçılığa Hazırlık Çalışmaları..
Kitap: Mücadele Birliği Hareketi’nde İlkler
Hazırlayan: İrfan Küçükköy
Yazı no: 9
İlklerin Teşkilatçılığa Hazırlık Çalışmaları 2
Aykut Edibali Abi tarafından hazırlanıp sunulan, bahsi geçen “Davet” adını verdiğimiz ve teybe kaydedilen ve pehlül kağıdına kopya kağıdı yerleştirip daktiloda çoğaltılan ve seminer çalışmalarında tekrar ede ede ezberlediğimiz konuşmada, Peygamberimizin hayatının birinci döneminin “Hazırlık dönemi” olduğu anlatılıyordu. Bu tabir Zekai Konrapa’nın siyer kitabında bu isimle geçiyordu. Mekke dönemi kitleleşme ve Medine Dönemi Devlet olma dönemi olarak işlenmişti. Bu tasnifi çok seviyorduk.
Ayrıca o tarihte içinde bulunduğumuz asırda etkili ve başarılı olan, Nazizm ve Komünizm gibi hareketlerde bu metoda benzer gelişme gösterdiği onlar hakkında bilgi verilerek naklediliyordu ki bu konuşma ileride “İlmî Sağ” ismini alacak olan bizim ideolojimizi anlatan kitabın ve teşkilatlanma prensiplerini kurallaştırarak işleyen “Kadroların Vazifeleri” kitabının ilk çalışmaları olmuştur.. On sayfa kadar bir not idi. Teyp deki konuşmadan, daktilo etme ve pehlül kağıtlara çoğaltma görevi, Mevlüt Baltacı tarafından yapılıyordu.
Bu konuşmadan bir cümle çok önemlidir. Teşkilatlanma anlatılırken “Teşkilatlama şu şu özelliklere sahip bir mücadele birliğidir” deniyordu. Bu ifade ileride teşkilatımızın adı olacaktır.
Bu dönemde kültür çalışmalarından başka nasıl hazırlandık. Maddeleştirerek anlatayım.
1 - Sosyo kültürel konulara yönelme. Dinî ilimler üzerine akademik eğitim görmekte olan biz ilkler artık sosyal konulara yöneldik. Aykut Edibali konuşmalarında bir takım Sosyal Siyaset değeri taşıyan kitaplardan bahsediyordu. Bunlar Siyasi tarihlerdi. Ben şahsen biri sekiz yüz sayfalı biri altı yüz sayfalı yakın tarihi genişçe yorumlayan iki siyasî Tarih kitabını özümleyerek okumuştum. Birinin yazarı Prof. Fındıkoğlu İdi. Diğerinin Yazarı Siyasal Bilgiler Fakültesi hocası bir profesörler idi. Ayrıca bir de Amerika’da sosyal siyaset profesörü olan Yunanlı muhalif aydın (uzun hayatı boyunca böyle anıldı) Dimitri Kitsikis’den bahsediyorlardı. Bir buluşmada onu anlatan bir köşe yazarının makalesini okumuştuk. Aykut Edibali yorumlar yapmıştı. Kıbrıs Harekatı sonrasında, Denktaş’ın ABD’den bir dönüşünde Yılmaz Karaoğlu ile ben (İrfan Küçükköy) İstanbul Hilton Otel’de Aykut Edibali’nin “Türkiye’nin Kıbrıs Politikası Ne Olmalıdır?” kitabını selamı ile kendisine sunduk. Uzun sohbetimizde Denktaş Dimitri Kitsikis ile onun isteği üzerine görüştüğünü ve görüşlerini anlattı. Rauf Denktaş’ın ağzından bir daha Dimitri kitsikis adını duymuş ve bunun üzerine onun kitaplarından birini okumuştum, etkilenmiştim. Görüşünün özü, Türkiye toprakları tarihte hep büyük devlet oluşturmuştur. Gene oluşturabilir. Bunun yolu Türkiye Yunanistan Federasyonudur, diyordu ve bunu ilke olarak savunuyordu. Biz bu görüşün birinci şıkkına önem veriyorduk. İlk kitabımız Necmettin Erişen imzasıyla “Gerçek Emperyalizm" oldu. Bu kitaptaki fikirler ile biz Uluslarası sosyo politik olaylara bakış açımızı belirledik. Bu kitabı kaç onlarca münferit ve seminer çalışmalarında okuyarak adeta ezberlemiştik.
2 - Makale Çalışmaları: bir geldiğinde yaz mevsiminde Kemal Yamanların geniş bahçelerindeki büyük bir ağacın gölgesinde bize “makale nasıl yazılır” konulu bir konuşma yaptı. Konu nasıl ortaya serilir, konu hakkında değişik görüşler, nasıl ortaya konur, nasıl bir sonuç yazılır. İlgili yan konular nasıl nakledilir. Yanlış tezler nasıl reddedilir konusunu ortaya koydu. Hatta o tarihlerde meşhur yazar olan Çetin Altan’ın bir köşe yazısını bu anlamda örnek olarak okuyup değerlendirdik. Sonra her birimiz birer makale yazıp, değerlendirmiştik. Tabii en güzel yazıyı kemal Yaman yazmıştı. Aykut Edibali bize makaleler yazıp bu ölçülerle değerlendirme görevi verdi. Bu usül gün gibi hatırımda. Uzun olacağı için bu kadarla yetineyim.
4 - Ülkelerin haberlerini arşivleme ve üzerinde yorum yapma: Aykut Edibali Abi bizim sosyal hayata iyi hazırlanmamız için proğramlar yapıyordu. Bir geldiğinde bize ülkeleri pay etti ve büyük ülkelerin aylık haberlerini değerlendirmeye fırsat doğdu. Altı yedi arkadaş her birimiz bir iki ülke aldı. Bana “Çin” Haberleri düştü. Her gün gazeteleri özellikle dış haberlere ağırlık veren “Yeni Gazete” isimli gazeteyi alıyor, aramızda değerlendirme yapıyor, ayda bir de Konya’ya gelen Aykut Edibali ile değerlendiriyorduk. Sanki hepimiz dış haberler uzmanı olacak gibi hazırlık yapıyorduk. Bir seferinde Çin’i değerlendirdik, Çin Haberleri dosyasını ben hazıtladığım için konuşma öncülüğü bende idi, O tarihte Çin’de kültür değişimine tepkiler vardı. Her gün gazetelere gösteriler düşüyordu. Çin durulacağa benzemiyordu. Ben bu haberleri kesip dosya kağıdına yapıştırıp yerleştirmiştim. Dosya kağıtlarına şahsi görüşlerimi not düşmüştüm. Bana göre Çin’de ihtilal kaçınılmazdı. Sunumu yapıştırdığım haberleri ve şahsi yorumumu yapmıştım. Bana göre artık Mao’un çözüm bulması imkansızdı. Biraz da 27 Mayıs öncesi olaylara benzetmiştim. Sunum sonunda Aykut Edibali şöyle bir değerlendirme yaptı. Abartılı bir yorum olmuş dedi. Ülkelerde karışıklıklar, mutlaka darbelere ulaşmaz dedi. İleride bu değerlendirmelerden, “Dinamik Tahlil Metodu” çıkacaktır.
Şöyleki, sosyal olaylar, objektif ve sübjektif şartlara göre yorumlanır. Objektif şartlar olarak kötü yönetimi ele alalım. Ekonomik sıkıntıların ayyuka çıktığını düşünelim. Sosyal rahatsızlıklar dolayısı ile gösterilerin toplumu sardığını kabul edelim. Bundan ordunun da rahatsız olduğunu kabul edelim. Darbe şartları hazır gibidir. Darbe olur mu? Olmaz. Darbe yapmaya kararlı komutanların ve onların yeterli organizeye ulaşması gerekir. Dünya devletlerinin itiraz etmemesi, kabullenmesi gerekir. 1960 darbesinde darbecilerin ilan ettikleri iki nolu karar, Türkiye NATO ve CENTO dahil, bütün anlaşmalara bağlıdır” ifadesidir. Sosyal olaylar objektif ve subjektif şartların bileşkesidir. Biz o tarihte bu metodu her sosyal olaya uygulardık.
Bir de espri değeri taşıyan bir olay anlatayım. Beş altı sene önce Ahmet Akpınar arkadaşımız Dinamik tahlil metodunu yeniden okumak istemiş. Konya’da esnaftan arkadaşımız Hacı Ali Bozdam’a telefon etmiş. İsteğini söylemiş. Hacı Aİ Bozdam buluruz, demiş. Tahlil işleri yapan bir doktor bulmuş. Doktordan randevü alıp, bildirmiş. Konu anlaşılınca benden bilgi istediler. Ben de böyle açıklama yapmıştım.
5 - TEŞKİLATÇININ VİRDİ: Bu başlığı tarikatlardaki virde benzediği için kullandım. Ama bizdeki vird, dinamik idi. Vird, zikri çok tekrar demektir. Biz sokakta, okulda, sosyal ilişkilerde bir yanlış gördüğümüzde bu virdi tekrar ediyorduk. Mesela gazetede bir yazı okuduk. “Sarhoş genç koca hanımını öldürdü” diye yazıyor. Biz hemen yoruma geçiyoruz. Bu yanlış iş niçin meydana geldi? Bu bir devlet kusurudur. Devlet bu genci iyi eğitseydi, şarhoş olmasına imkan vermeseydi bu olay olmazdı. Yani milli devlet olsaydı bu kötü olay olmayacaktı. O halde bizim görevimiz milli devlete ulaşmaktır. Bu düşünce ekzersizini her gün onlarca defa uyguluyorduk. Bu yorumlama bizi davamıza perçinliyordu.
Ben vaazlarımda bunu dinamik tevbe ve istiğfar olarak anlattım. Günah işleme veya görme üzerine aynı metodla günde, çokluktan kinaye yetmiş defa tövbe ve istiğfar edin de manevi ruh halinizi görün. tövbe istiğfar böyle yapılmalıdır, derdim.++++
6 - Teşkilatla ilgi kuran gençler bir anda değişiyorlardı. 1972’de Yozgatta bir arkadaşımızın evine ziyarete gittik. Arkadaş yokmuş. Aile bizi ağırladı. Arkadaşın ablası şöyle söyledi. “Abi, kardeşimi efsunladınız mı, nedir?. Biz şunu ye derdik. Murun kırın eder, yemezdi. Basit şeylere kızar öfkelenirdi. Bir geldi, her şey değişmiş. Şunu yemen diyoruz yerim, yerim diyor. Ne yapsak öfkelenmiyor. Maşallah hoca gibi beş vakit namazını kılıyor, demişti. Öğrenci evlerimizde arkadaşlarımız namazlarını cemaatle kılıyorlardı.
İlklerin eğitim ve yetişme yolları ile ilgili çok şey daha anlatılabir. Birer, ikişer cümle ile özetliyeyim.
Güçlü olmak için beden eğitimi çalışmaları yapıyorduk. Lobut çeviriyor ve avucumuzda balmumu ezerek parmaklarımızı güçlendiriyorduk.
Komünist mezalimi anlatan resim sergimizde genç bir arkadaş bir grubu alıyor. Anlata anlata , bilgi vere vere, hatta bilgi yağmuruna tutarak kapıdan uğurlayordu.
Herkes her gün birkaç kişiye davamızı anlatmakla yükümlü idi. konuşmalarını bir üst sorumluya anlatıyor, o da uyarıları yapıyordu. Hem uygulama, hem anlattıklarını tekrar bilgiyi perçinliyordu. Daha neler,neler…
Not: Çok uzun oldu. Konuyu bölmeden sunayım istedim. Önemli bir konu. Lütfen okumaya çalışınız.
İRFAN KÜÇÜKKÖY
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.