Cuma Ali Yürekli: Yürekli Ailesinin Kısa Tarihi

Cuma Ali Yürekli: Yürekli Ailesinin Kısa Tarihi
Ziya Yürekli Adana İmam Hatip lisesinde okurken amcaoğlu Mehmet Yürekli’yi Adana’ya getirerek Karşıyaka’daki bir gömlek terzisinin yanına çırak olarak yerleştirdi. Mehmet Yürekli buruda terziliği öğrendi.

Cuma Ali Yürekli: Yürekli Ailesinin Kısa Tarihi

Ziya Yürekli Adana İmam Hatip lisesinde okurken amcaoğlu Mehmet Yürekli’yi Adana’ya getirerek Karşıyaka’daki bir gömlek terzisinin yanına çırak olarak yerleştirdi. Mehmet Yürekli buruda terziliği öğrendi. Birkaç yıl sonra da kardeşi İlyas’ı da köyden getirerek aynı terzinin yanında işe başlattı. Böylece bu iki insana büyük bir iyilik yapmış oldu.

Yürekli Ailesi ile ilgili tarihe not düşülecek olursa şu başlıkları atmak gerekir:

Yürekli Ailesinin Temel Nitelikleri/ Özellikleri

Doğruluk, dürüstlük, güvenilirlik, tevazu, hoşgörü, bağışlayıcılık, merhamet, yardımseverlik, kimseye zarar vermemek, her zaman ve herkese karşı adaletli davranmak, kimseyi aldatmamak ve kandırmamak, dedikodu ve gıybet etmekten uzak durmak.

Üç Kuşak Önceki Ailenin Büyüğü: Mehmet Çavuş

Yürekli ailesinin büyüğü, Adana ili, Karaisalı ilçesi, Çatalan nahiyesi, Kaledağı köyüne bağlı Fillikli mahallesinden ikamet eden Mehmet Çavuş'tur.

19. asrın sonlarıyla 20. Asrın başlarında yaşayan Mehmet Çavuş, bölgenin, en az dört beş köyün hem ağasıdır hem de yöneticisidir. Filikli, İmancılı, İsken gibi köylerde yaşayanların çoğunluğu birbirleriyle akrabadırlar. Günümüzde de bu durum hala sürmektedir.

Bu ağalık ya da yöneticilik, aynı zamanda kadı-hakem karışımı bir görev üstlenmiştir. Köylerde meydana gelen her türlü olaylar ona götürülürdü. Onun verdiği kararlar kesindi. Zaten kararlara kimse itiraz edemezdi, etmezdi. Bir nevi vali gibi yönetirdi köyleri.

Büyükannemin adı Cennet.

Cennet Hanım ile Mehmet Çavuş’un Mehmet Ali ve Mustafa adında iki oğlu ile üç kızı vardı. Bunların adları Dürdane, Hatice ve Cennet. Cennet henüz 15-20 yaşlarında annemin anlatımıyla çok güzel bir olduğundan haset birinin nazırı değmiş ve ölmüş.

Ailenin ilk soyadı İnan’mış, ama sanırım Babamın askerlikteki cesareti nedeniyle komutanının tavsiyesi ve isteği ile Yürekli olarak değiştirilmiş.

Dedem Ve Anneannem: Molla Mehmet Ve Fadime

Dedemin adı Mehmet lakabı ise molladır. ‘Molla Mehmet’ namıyla adından söz edilirmiş köylerde. Mert, duyarlı ve dürüst bir insanmış.

Dedemin eğitimi hakkında sağlıklı bir bilgiye sahip değilim.

Anneannemin adı ise Fadime. Dedemin genç yaşta ölümü üzerine anneannem dul kalmış ve hanımı ölmüş olan üvey dedemle evlenmiş. Bu evlilikten Mustafa ve Cafer adlarında iki dayım ile Ayşe, Ayşe, Emine ve Fethiye adlı dört teyzem dünyaya gelmiş. İki teyzemin adının da Ayşe olmasının nedeni, hem anneannemin anısının adının hem de ikinci eşinin anasının adının Ayşe olmasıymış. Her iki taraf ta kendi annelerinin adlarını yaşatmak istemişler ve iki kızlarına aynı adı koymuşlar. Daha sonra ‘Büyük Ayşe’ - ‘Küçük Ayşe’ olarak anılır olmuşlar.

Annem ile üvey babası çok iyi anlaşmışlar. Üvey baba paralarını anneme verirmiş, o da evin bir köşesinde saklarmış. Annemin matematik zekâsı çok yüksek olduğundan, babasının bir nevi mali müşaviri gibi olmuş.

Mehmet Ali’nin Lakabı: "Söylemez Fakı"

Ailenin en büyük çocuğu Mehmet Ali'dir. 80 yaşından fazla yaşadı. Sessiz, sakin ve kendi halinde bir insandı. Küçüksofulu, Kaledağı gibi camisi bulunan civardaki köylerden birine Cuma namazı için gitmek dışında köyden dışarı çıkmazdı. Kimseyle görüşmez ve zorunlu olmadıkça konuşmazdı. Bu nedenle lakabı "Söylemez Fakı " idi.

Evinin önünde içinde pınarı akan bir bahçesi vardı. Sabah akşam bu bahçesine giderdi, İncir, dut, elma, ayva, nar, kayısı, üzüm, erik gibi meyveler ile karpuz, kavun, bamya, domates, salatalık, fasulye, mısır gibi sebzeler yetiştirirdi. O günün koşullarında böyle bir bahçe herkesin dikkatini çekerdi, cennetten bir köşe gibi kabul edilirdi.

Biri sabah erkenden olmak üzere günde en az iki kere bahçesine iner ve sürekli çalışırdı. Köydeki tek bahçe onundu. Bahçesi oldukça bakımlıydı. Yukarıda sayılanlar başta olmak üzere hemen her meyveyi yetiştirirdi. Oldukça çalışkandı. Bu meyvelerin çoğu köyde başkasının bağında-bahçesinde yetiştirilmeyen cinstendi.

Hiç kimseye zararı dokunmazdı. Çocukken köylerde Arapça öğreten hocadan bir süre eğitim gördüğünden ‘Fakı’ lakabını almıştı.

Egzama gibi bazı cilt hastalıklarına, Muska ve hamaylı yazardı. Hastalara Okurdu.

Fakı kelimesinin o zamanki Anadolu'da kullanılan anlamı ‘okumuş’ insandır. Köy imamına ve öğretmen gibi okumuş adamlara verilen ad ve unvandır. Arapça kökenli "fakih" kelimesinden uyarlanmıştır. Özetle din bilgini demektir.

(Amca’mın ekserliğini nerede ve hangi tarihte yaptığını bilmiyorum. Bunları Amcaoğlu Mehmet Abiden Adana’ya gittiğimde öğrenebilirim)

Mustafa Yürekli. 1913 doğumlu. (Hicri 1329)

Mehmet Çavuş'un ikinci oğlu Mustafa Yürekli, tek kelimeyle ifade etmek gerekirse ‘adam gibi adam’ ya da insanın hası ve özü demek gerekir. Çok cesur ve gözü kara, çelik gibi iradeli ve kararlı bir civanmert bir insandı. Çalışkandı. Hiçbir şeyden şikâyet etmezdi. Kara kuru, zayıf bir insandı. Günümüz tabiriyle vasıflandırmak gerekirse, sınırsız derece ‘demokrattı.’ Çocuklarına hemen hiçbir konuda emir ve talimat vermezdi. Çocuklarının kendi seçimlerini kendilerinin yapmalarını ve kendi kararlarını vermelerini isterdi, beklerdi. Kesinlikle müdahale etmezdi. Herhangi bir konuda ya da hatalı, yanlış denilebilecek bir iş yaptıklarında onları sorgulamazdı. Anlayış gösterirdi.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında Çanakkale'de askerliğini yaptı. Türkiye'nin her an savaşa katılma olasılığı vardı. Üç yıl hiç izne gelmeden askerliğini bitirdi. Aylalarca geceleri üzerlerindeki askeri kıyafetlerini dahi çıkarmadan, elleri tetikte beklemişler ve geceleri çok az uyumuşlar.

(Bir askerlik anısı: "Günlerdir savaşa hazırlandık. Çok vatansever bir kumandanımız vardı. Bir gün içtimada güzel ve etkili bir konuşma yaptı. "Evlatlarım! Her an yukarıdan emir gelebilir. Savaşa hazır olun. Süngüleriniz takılı vaziyette bekleyin. İlk hedefimiz Yunanistan'dır. Trakya üzerinden saldıracağız." dedi. Sabah kalktığımızda on kadar askerin kendilerini tüfeklerin kayışlarıyla zeytin ağaçlarına astıklarını gördük !"

Mustafa Yürekli de fazla konuşkan biri değildi ama sosyal bir insandı. Köklü bağlarla kurulmuş olan askerlik arkadaşları vardı. Birbirlerini çok severler ve sayarlardı. Karşılıklı ziyaretlerde bulunurlardı. Fırsat bulduklarında veya yolları düştüğünde bize misafir olarak gelirlerdi. Bir tanesi balcılık yapardı. Sonbaharda arıları sağdıktan sonda köyüne dönerken kara kovan petek bal hediye ederdi. Babam onları gördüğünde çok çok mutlu olurdu, çocuklar gibi sevinirdi. Nasıl hizmet edeceğini şaşırırdı. Yemekten sonra çiğ kahveyi önce tavada kavurur (pişirir), sonra elle kullanılan kahve değirmenindi güzelce çeker ve ocağın kenarındaki kömür ateşinde kendi elleriyle özenle pişirerek misafirlerine mutlulukla ve heyecanla ikram ederdi.

Ben Yağbasan Köyünde ilkokula başladığımda babamın asker arkadaşlarından ikisinin yanında misafir olarak kaldım. Sonradan Kaledağ köyüne naklen geldiğimde de yine birer yıl iki ayrı asker arkadaşlarının evlerinde kaldım. Bana kendi öz oğulları gibi baktılar, sıcak ve yakın ilgi-alaka gösterdiler. (Hepsinden Allah razı olsun)

Ramazan ayında beyin kanaması geçirdi. 1987 yılı Haziran ayı 5. de Hakkın rahmetine kavuştu. Doktorunun verdiği bilgiye göre, asıl ölüm nedeni solunum yetmezliği idi. Çünkü ömrü boyunca içtiği sigaradan akciğerleri tamamen harap olmuştu.

Babamın kir kuruşluk geliri yoktu. Tek gelir kaynağı çam kömürü yapıp demircilere satarak kazacağı küçük paralardı. Yağ, sabun, şeker, tuz gibi köyde üretilemeyen gıda maddelerini bu parayla satın alırdı. Zaman zaman köye çerçi gelirdi. Çerçiler Adana’nın meşhur şeker sucuğu, bisküvi, şekerleme, leblebiler, helva gibi daha çok gıda maddeleri satarlardı. Köylüde para olmadığından tavuk yumurtası, pamuk veya küncü (susam) verir ve karşılığında öteberi alırdık. Bir tür takas sistemi.

Babam parası olmadığı için çocuklarının düğünlerinde tarla, sığır cinsinden hayvan satardı.

Ummuhanı Yürekli: 1913 -1995

Ummuhanı Yürekli, insanlık abidesi. Aşılamaz kale. Mangal gibi büyük bir göynü olan muhteşem, mükemmel ve harikulade bir gönül ve hizmet insanı. O muazzez insanı tanımlamak sanırım mümkün değildir. Veya en azından benim boyumu aşar. Onu anlamak, bilmek, tanımak ve duymak için kesinlikle onunla yaşamak gerekir.

İnsan olmanın mücessem hali. Çelik gibi bir imana sahip. Tam anlamıyla Allah’ın has kulu. İyilik meleklerinin önderi. Yardımseverliğin kralı. Sevgi, şefkat ve merhamet yüklü her yanı... İnsanlık abidesi. Çocuk, hatta bebek gibi saf, duru, tertemiz ve pırıl pırıl bir kalbi vardı. İsteyeni hiç eksik olmazdı. Hiçbir zaman isteyeni geri çevirmiş değildir.

Öyle bir insanın okuma yazması bilmemesi asla bir kayıp değil.

Yaşamı ve insanlığı okumuş. Daha ne okusun!

Pınar Dergisi’nden rahmetli Mustafa Çimen kardeşim, sanırım 1974 veya 1975 yılında güzel bir röportaj gerçekleştirmiştir. Annem ve babam iç dünyalarını, duygularını harika anlatmışlardı o röportajda. Mustafa da müthiş bir yazardı ve iyi yorumlamıştı. Her yönüyle muhteşem bir röportaj o…

Mustafa Yürekli'nin çocukları:

1. İbrahim, 2. Ziya, 3. Mehmet, 4. İlyas, 5. Ümmü Gülsüm, 6. Cumali, 6. Cennet, 8. Durmuş Ali, 9. (İkizler) Leyla ile Ramazan.

İbrahim Yürekli: Evin en büyük oğlu. Tek kelimeyle söylemek gerekirse doğruluk ve dürüstlük abidesi. Sag, temiz, güvenilir ve mert. Dışından baktığınızda içini net ve tam olarak görürdünüz. Çok iyiliksever, hayırsever ve yardımseverdi. Aile bağları oldukça güçlüydü. Hatır gönül bilirdi. Akrabalarını, dostlarını, komşularını, sevenlerini ihmal etmez, ziyaret ederdi. Gücü ve imkanı nisbetinde yardım ederdi çevresine. Ömrünü çalışmakla geçirdi. Çocukluğundan itibaren evin en büyük çocuğu ve oğul olmasının da etkisiyle tarlada çalışmaya başladı. Evlendiğinde yaşı 15 ya da 16 idi. Otuzyedi-kırk yaşlarında Adana'ya taşındı. Burada da hemen çalışmaya baladı. Önceleri Briket imalathanelerinde sabahtan akşama kadar Adana'nın sıcaklarında çalıştı. Dört beş yıl sonra at arabacılığına başladı ve ölünceye kadar bu işi yaptı. Atına gözü gibi bakardı. Yemini, suyunu vaktinde ve tam olarak verir, tımarını düzenli yapardı. Arabasına bindiğinde at, tabir caizse ceylan gibi sekerdi.

Sevgi ifadesi olarak "gadam" sözcüğünü sıkça kullanırdı. Kendisinden bir şey veya yardım isteyene hazır demezdi. Diyemezdi. Zaten maddi ve manevi olarak yapması gereken bir yardımı ve iyiliği varsa, onu hemen ve anında yapardı. Kimsenin söylemesine fırsat vermezdi.

Çocuğu olmadı. Çocuk sahibi olabilir miyim umuduyla ikinci evlilik denemesine kalkıştıysa da yürümedi.

Güzel bir anı:

Cennet yeni evlenmişti. Kocası orman muhafaza memurluğu kursunu tamamlayarak ataması yapılmıştı. Tayini İskenderun tarafına çıkmıştı. Birkaç eşya ile görev yerine gidiyorlardı. Ceplerinde para yoktu. Ancak Adana’ya gelebilmişlerdi. İbrahim Abinin çalıştığı Kanalköprü’deki Emine Teyzemin kocası rahmetli Efe Süleyman’ın birikethanesine geldiler. İbrahim Abi Cenneti ve kocası Ahmet’i çok sıcak karşıladı. “Amanın kimin bacısı gelmiş…” diyerek sevgiyle kucakladı. Hal hatır sordular, onlara yiyecek bir şeyler ikram etti. Daha onlar sormadan cebinden 200 lira çıkartıp itirazlarına fırsat vermeden Cennet’e verdi. “Bacım ihtiyacınız olur” Dedi.

Cennet ile Ahmet öyle bir sevindiler ki, tarifi imkansız…

1987 yılının 2 Ekim’inde öldü

Mehmet Yürekli: Çocukluğundan beri teşhisi konulamamış bir hastalık çekmekteydi. Kuupkuru ve neredeyse kemikleri çıkmış, oldukça zayıf bir bedeni vardı. Çok az yemek yerdi. Ne yerse midesini ağrıtırdı. Babamın götürmediği şifacı/koca karı tabir edilen kimse ve doktor kaldı. Rahmetli babam sırtında taşırdı her götürdüğü yerlerde.

1955-56 yıllarında daha 14-15 yaşında iken öldü. Aklı çok iyi çalışırdı. Gittiği hocası onun zekasını öve öve bitiremizdi. Süper zekâlı ve çok becerikli bir insandı. Tek atışta lastik taşıyla 2 kuş birden vururdu...

İlyas Yürekli: 1945 doğumlu. Hiç okula gitmedi. Köyde kaldığı süre kendini bildiğinden beri çobanlık yaptı. Okuma yazmayı babamdan ve kısmen de Ziya Abimden öğrendi. 15-16 yaşlarında Ziya Abim tarafından Adana'ya getirildi. Amcaoğlu Mehmet Yürekli'nin yanında gömlekçi çırağı olarak çalışmaya başladı.

Çocuğu olmadı. Adem adında doğum sırasında annesi ölen bir çocuğu evlat edindiler ve aile nüfusuna geçirdiler.

Vermeyi, yedirip içirmeyi ve ikram etmeyi severdi. Saf, dürüst, samimi ve güvenilir bir insandı.

Haziran 2017'de akciğer kanserinden öldü

Ümmü Gülsüm Yürekli: Okumadı. Okuma yazma bilmez. Ev hanımı. Dördü kız yedi çocuk annesi. Ahlak olarak anneme çok benzer. Melek tanımı tam onun için söylenmiş.

Cennet Yürekli: Okula gitmedi. Rahmetli Babam ile benden alfabeyi yani okuma yazmayı evde öğrendi. İkisi kız iki erkek dört çocuk annesi. Oldukça zeki. İşi sevgi ve merhamet dolu.

Durmuş Ali Yürekli: Ailenin en şeffaf, içini dışı bir, en cevval, en merhametli, en fedakâr, beyni, kalbi, tüm bedeni sevgi dolu, ateş parçası üyesiydi. Kendisinden kim ne isterse anında ve asla düşünmeden istenileni yapardı. Herkes konuşurdu, büyük adam gibi davranırdı, olgun tavırlıydı. Çokbilmiş biriydi. Herkes köyden ayrıldığından 1966-67 yıllarında çobanlık yapıyordu. Köyümüzden Nuri adında bir komşumuz da iki öküzü vardı. Bir gün

Durmuş Ali'ye " Durmuş Ali yeğenim! Bizim iki öküzü senin gibi güdecek çocuğumuz yok. Fevzi abin okula gidiyor. Yengenle ben tarlada çalışmak zorundayız. Ne yapacağımızı bilemiyoruz" der. Durmuş Ali hemen "Ben sizin öküzleri güderim Nuri Amca. Siz hiç merak etmeyin!" der.

Alnını kırıştırmazdı. O da Mehmet Abiciğim gibi küçüklükten itibaren karın ağrısı çekerdi. Sık sık hastalanırdı. İlkokula başladığı yıl 9-10 yaşlarındayken Adana Devlet Hastanesinde teşhisi konulamayan bir hastalıktan 1968'de öldü.

Leyla ve Ramazan: Hatırlayabildiğim kadarıyla yıl 1960-61 idi. Annem ikiz evlat doğurdu. Adlarını Leyla ve Ramazan koydular. Hiç unutmam günlük çalısının dibinden temiz kil toprak getirdik. Annem toprağı saçta ya da toprak tandırda ısıtıp bezle bebeklerin altına sarmıştı... Köylülerden bazıları haset ettiler. "Kadına bak! Kırk yaşına geldi, hala nur topu ikiz gibi çocuk doğuruyor!" gibi dedi kodu yaptılar. Canlarım fazla yaşamadı, bir kaç aylıkken öldüler.

Çocukların Eğitim Öğretim Durumları

Babam Mustafa Yürekli köy hocalarından biraz ders almış. Okuma yazma bilirdi. Askerde öğrenmişti okuma yazmayı. Mükemmel şekilde el yazısı yazardı.

İbrahim okuma yazma bilmezdi. Askerde 'Ali Okulu'nda eğitim görmüş ama öğrenememişti rahmetli.

Ziya Yürekli

Ailenin ilk olarak okuyan üyesi Ziya Yürekli'dir. Komşu köylerdeki, sanırım İmancılı Köyündeki Goncalaz Hoca’nın ve başka hocalardan Arapça okuma dersleri almaları için Mehmet Abimle Ziya Abimi götürüp onlara teslim etmiş. Üç-dört sene okumuş Ziya Abim, fakat Mehmet Abim küçüklükten itibaren hastalıklı olduğundan fazla devam edememiş derslere. ‘Eti senin kemiği benim’ anlayışıyla yanında yatılı kalarak ve kaldığı hocanın ev işlerini de yaparak Arapça ve Kuran dersleri okudular. Sonra dışarıdan lise diploması alıp 1954-1955'lerde Adana İmam Hatip lisesine başladı. Bir yandan da müezzinlik yaptı. Hem çalıştı hem okudu yani. Başka türlüsü de imkânsızdı. Âlem çok ama çok yoksuldu. Ekip biçtikleriyle ve üç-beş hayvanlarıyla ancak karınlarını doyurabiliyorlardı. Bu yüzden Adana’da çocuk okutmaları üstesinden kalkamayacakları bir işti. Ziya Abim de bunu bildiğinden çalışarak okuma yolunu seçmişti ki, bence de isabetli bir seçimdi.

Henüz lise 1 veya 2. Sınıftayken ve askerliğini de yapmadan evlendi. 1965’da bir iki dersten başarısız oldu ve mezun olamadı. Bir yıl Gaziantep’in Nizip ilçesinde imamlık yaptı. Ertesi yıl Konya Yüksek İslam Enstitüsü'ne kayıt oldu, 1971’de de buradan mezun oldu.

Ziya Yürekli Adana İmam Hatip lisesinde okurken amcaoğlu Mehmet Yürekli’yi Adana’ya getirerek Karşıyaka’daki bir gömlek terzisinin yanına çırak olarak yerleştir. Mehmet Yürekli buruda gömlek dikme mesleğini ve sanatını öğrendi. Birkaç yıl sonra da kardeşi İlyas’ı da köyden getirerek aynı terzinin yanında işe başlattı. Böylece bu iki insana büyük bir iyilik yapmış oldu. Her ikisi de güzel ve yararlı bir meslek ve iş sahibi oldular.

Cumali Yürekli

Cumali Yürekli on yaşından sonra Yağbasan köyünde ilkokula başladı, ikinci yıl Kaledağı köyü ilkokuluna devam ederek 3 yılda ilkokuldan mezun oldu. 1964'da Gaziantep İmam Hatip Lisesi kayıt yaptırdı. Bir ay devam ettikten sonra Adana İHL.'ne nakil yaptırdı. Aralık ayında okulu terk etti. Köye döndü. Ertesi yıl ‘çalışmak’ amacıyla köyden çıkıp Adana’ya geldi. Amacı bir iş bulacak ve çalışacaktı. Ancak Adana’da köyden Cumali Kangal, Fevzi Kangal, Hüseyin gibi dönem arkadaşlarının ortaokullara yazıldıklarını gördü. Kendisi de Amcaoğlu Mehmet Yürekli’yi veli göstererek İHL’den tasdiknamesini aldı. Vehbi Necip Savaşan Ortaokuluna, 1968'de Adana Erkek Lisesi'ne başladı. 1971 yılında Yükseköğretim sınavları iptal edildiğinden sınavlar tekrarlandı. Ve sınav sonuçları geç açıklandı. Sonuçlar belli olmadan önce özel sınavla öğrenci olan Adana Öğretmen Enstitüsü'nde okumaya başladı. Üniversite seçme sınav sonuçları deldikten sonra Adana İktisadi ve Ticari İlimler Akademisine kayıt yaptırdı. Sonrasında ise sadece "okula devem etme zorunluluğu" olmadığından A.Ü. Hukuk Fakültesine kayıt oldu. Bir sat bile derslere girmeksizin 1979'da mezun oldu. Bu arada 1971'lerde Kırtasiyecilik yapmaya başladı ve 1976 Şubat ayında İstanbul'a gidinceye kadar bu işi sürdürdü. Burada günlük Bayrak gazetesinin haber ve yorum hazırlama, gazetenin mizanpajını (sayfa düzenlemesi) düzenleme, müstear adlı ve kendi adıyla köşe yazıları yazma, entertip dizgi dâhil hemen hemen yazı işlerinin tüm birimlerinde çalıştı.

1980 yılında ‘Eğitim Defteri’ markasıyla okul defterleri imalatını yaptırdı, organize etti.

1981 Kasım-1982 Şubat döneminde kısa dönem askerliğini Denizli'de yaptı.

Askerlik görevini tamamlamasının ardından tekrar Bayrak Matbaasında işçi olarak çalışmaya başladı. 1983 Aralık ayında başladığı serbest avukatlık mesleğini 2000 Ekim kadar devam etti. Bu tarihte noterliğe başladı ve 2017'de emekli oldu. Tekrar eski mesleği avukatlığa döndü.

Okumayı çok sever. Üç ciltlik Akıl Bilim ve Kuran Işığında Kayıt Dışı Din adlı kitabının ilk cildi Ocak 2021’de yayımlandı.

Allah'ın yanına aldıklarına Rahman ve Rahim olan Allah'ım sonsuz merhametiyle muamele etsin. Kalanlarımızı da hayırlı, sağlıklı, mutlu, huzurlu, neşeli, varlık ve nimet dolu ömürler lütfetsin.

Cuma Ali Yürekli'nin kaleme aldığı bu yazı, Mustafa Yürekli'nin henüz yayınlanmamış, baskıya hazırlanan 'DAVA ADAMI, Hadimül Kuran Ziya Yürekli' kitabından alııntılanmıştır..

Kaynak:Adanapost

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.