İrfan Küçükköy

İrfan Küçükköy

Necip Fazıl Kısakürek - 2

Necip Fazıl'ın bilinmeyen özelliklerini yazdım,bir evvelki yazımda şunu da alayım, bunu da alayım diyerek genişleterek sundum. Sonra bilinen özellikleri acaba biliniyor mu diye düşündüm. Büyük Dava Adamları kitabımda sunduğum bilgilerin bir kısmını daha yeni bir düzenle sunayım İstedim.

Necip Fazıl’a en yakışan isimlerden biri “Üstat” lafzıdır. Milliyetçi muhafazakâr çevrede üstad deyince hep Necip Fazıl anlaşılırdı. Zaten kendisi de üstad denile denile ismini adeta unutmuştu. Hâlâ o çevre ve biz eskiler, onu tanıyanlar, ondan “Üstad” diye bahsederiz. O İslam aleyhtarlarına, millet ve ahlak düşmanlarına karşı dik durmanın üstadıdır. Topluma bunu öğretmiştir. O dini ve millî değerleri bayraklaştırmanın üstadıdır. Topluma bunu öğretmiştir. O Hz. Peygamberin sevgisini, gönlünün zenginliği içinde tam bir imanla, ihlâsla haykırmıştır. O peygamber sevgisinin üstadıdır. Allah sevgisinin üstadıdır. Büyük şair olarak şiirin üstadıdır. O büyük dava adamıdır. Davasının üstadıdır.

Necip Fazıl bir “Dava Adamı”dır. Davasını bayrak yapmıştır. Yanlışlara baş kaldırma ve zülümlere dayanma azmi ile o, İslam davasının, insanlık davasının, yüksek şahsiyetli sembol ismidir. Şunu gönül rahatlığı ile ifade edeyim. Necip Fazıl’ın büyük dava adamı olması, büyük şair olmasının da üstündedir. Büyük dava adamı davasını her şeyin üstünde tutandır. Dava adamı davasını rahatının, çoluğunun çocuğunun, eşinin aşının önünde tutandır. Tabii ki toplumda böyle insanların sayısı azdır. Bu cesaret ister, bu yiğitlik ister, bu fedakârlık ister, bu çıkarlarından feragat ister. Özel çıkarlarını öne çıkaranlar dava adamı olamazlar. “Sahte kahramanlar” dava adamı geçinip de unvanı tutmayan kişilerin lakabıdır. Esasen dava adamı da ün ve unvan için çalışmaz. Böyle bir hedefi olamaz.

Necip Fazıl; İslam’ın, İslamî fikirlerin, İslamî eğitimin ahlak anlayışının rafa kaldırıldığı bir devirde öncülük etmiş ve bu konuları gündeme taşımış, bu konularda sembol isim olmuştur.. Belli bir yaşta bu fikirleri ifade etmeye başlamış ve hayatının sonuna kadar ısrarla temsil etmiştir. “Büyük Doğu” dergisini bunun için çıkarmış, gazetelerdeki makalelerini bu içerikle kaleme almış, şiirlerini bu ruhla yazmış, tiyatro eserlerinde bunu canlandırmış, konferanslarında bunu işlemiş, özel sohbetlerinin konusu bile davası olmuştur. Hapishanelerde bunun için yatmıştır. Gariptir ki mahkemelerde savcılar tarafından kendisi için üç yüz sene sürecek hapislik istenmiş ve fakat hiç hüküm giymemiştir. Nâ hak yere zindanlarda çürümüştür. Zindana girmiş, çıkmış ve tekrar yeni sayı çıkarmış, zindanı boylamış. Bir ömür böyle sürmüştür. Necip Fazıl sabrın sembolüdür.

Necip Fazıl, "Reîsü'ş- Şuarâ" Şairlerin başıdır. “Sultânü’ş-Şuara”, (şairlerin sultanı) dır. Bu unvan ona “Türkiye Yazarlar Birliği” tarafından resmen verilmiştir. Büyük şair geçinen ve sol fikriyatı temsil etmesi dolayısıyla ismi ayyuka çıkarılan birçok kişi, şiir mütercimliğinden şairliğe geçerken, başka bir ifade ile tercüme fikir ve duyguların altına imza atarken, bazıları zengin divan edebiyatından hırsızlık yapıp sadeleştirme tarzında şiirlerini ortaya koyarken, o gerçekten kendi ruh dünyasını dile getiren, şimdiki tabir ile gerçekten özgün şiirler yazmıştır. O bir ekol olmamıştır. Ekol olmak taklit edilebilir olmak demektir. O, bir ekole sığmayacak kadar büyük şairdir. Bir ekol içine sokmak, şairi ve şiiri sınırlandırmak demektir. Bu durumu zincirle bağlanılıp dar bir alanda otlatılan atlar gibi, iç dünyasının ifadesini belli kalıplar içine hapsetmek demektir. Onun iki şiiri bile, bir ekol içine sığdırılamaz. Ben de şiirle uğraştım. İnsanın iç dünyası her zaman aynı değil ki. İfade tarzı olan şiirler aynı olsun. Hisler bazen sevinçten, bazen üzüntüden, bazen sevgiden, bazen kinden, bazen coşkudan, bazen öfkeden kabarır. Şair iç dünyasını zirve noktada en ince nuanslarına kadar yakalayıp kelime kalıplarına döken, dökebilen kişidir. Onun sadece manzum eserleri değil, nesir yazıları da, fikir kitapları da şiirsel uslupla sunulmuştur.

Şiiri okuyan, şairle, şiirle özdeşleşmelidir. Şiirin ruhu ile şairin o andaki ruh hali ile özdeşleşmelidir. Kaldırımlar şiirini okurken sanki oradaki her taşa basan benim, o yalnızlığı, o garipliği yaşayan benim gibi oluyordum. Mehmed’e Mektuplar’ı okurken sanki zindanda olan benim, baba katili ile baban aynı safta derken, sanki o safta ben varım. Bir büyüğe saygının, bağlılığın zirvesini anlatırken sahibinin ardından koşan üç ayaklı topal köpek benzetmesi ne kadar oturmuş, diyoruz. Şiiri tamamladığımızda etrafımızda izinden gidilecek bir büyük insan, bir model büyük arıyoruz. Şiirle bütünleşiyoruz.

Necip Fazıl şairliğini erken zamanda hissettirmiş, cumhuriyetin ilk dönem edebiyatçıları onu erken keşfetmişler ve otuz yaşına girmeden önce şiirleri ortaokulların Türkçe kitaplarında ve liselerin Edebiyat kitaplarında ders olarak okunur olmuştur. Ne var ki dindarlığa yönelmesiyle adı Türkçe kitaplarından çıkarılmış ve fakat ölmeden önce tekrar girmiştir. Çıkarılışından elli yıl sonra tekrar okunduğunu bizzat görmüştür.

Necip Fazıl esprileriyle de anılır. Sohbetlerinde ve yazılarında seviyeli, düşündürücü, hatırlarda kalıcı espriler yapmıştır. O bir Polemik ustasıdır. Bazı gazetecilerle polemikleri meşhurdur. Yazar Falih Rıfkı ile atışmaları köşelerinde uzun sürmüş, yazara “,kalemi ile ilgili bir benzetme yapmıştı. Falih Rıfkı polemik yarışından böylece çekilmişti.

Necip Fazıl’ın yakın dostu Prof.Dr. Ayhan Songar (Otorite psikiyatrist) Necip Fazıl’ın yüz görüntüsü için “Düşünen Adam Sembolü” demişti. Her düşünce yüzde bir çizgi bırakırmış. Necip Fazıl’ın yüzü derin, hafif, irili, ufaklı binlerce çizgiyle doluydu. Ben hiç kimsenin yüzünde bu kadar çizgi görmedim. Alnı, yüzü çene altına kadar yeni nadas olmuş tarla gibi çizgi çizgi idi. Sanki her çizgi bir çileyi temsil ediyordu. Yüzünü seyrederken bu düşünceleri hatırlardım. Davası adeta yüzünde sembolleşmişti.

Cenaze namazı Fatih Camii’nde kılındı. Caminin içini, ön bahçeyi, arka bahçeyi, sokak aralarını dolduran insan seli içinde ben de vardım. Bu insan selinin esas adı sevgi selidir. Namazdan sonra belki yüz bin, ikiyüz bin kişi hep bir ağızdan, samimiyetle, içten, gönülden, inanarak “iyi biliriz” diye haykırdı. Bütün Türkiye’de dua seli coştu. Ruhuna milyonlarca Fatiha, on binlerce Yasin, binlerce hatim okundu.

Vasiyetinde Hanefî mezhebinde olmasa bile diğer mezheplerde var olan bir ricada bulundu. “Beni sevenler benim için bir vakit kaza namazımı kılsın”. Birçok insan bunu ifade etmiştir. Şahsen ben de sevabı onun ruhuna bağışlanmak üzere bir ikindi namazını kaza ettim. Allah kabul buyursun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İrfan Küçükköy Arşivi