İslam Garip Geldi Garip Gidecek…

 


       Yazının başlığı sevgili peygamberimizin bir hadisidir. Hz. Peygamber, bu hadisinde İslam’ı garip olarak tanımlar. Zira İslam’ı tebliğ etmeye başladığında İslam’ı kabul eden kişi sayısı pek azdı.
       İman eden kişiler, az olduğu gibi aynı zamanda hem efendimiz hem de kendisine iman edip İslam’ı kabul eden kişiler de Mekke ahalisi tarafından yadırganmış, garip ve tuhaf karşılanmışlardı. Dahası Hz. Peygamber ve ilk Müslümanlar, Mekke’de birer yabancı gibi muamele görülüyorlardı.
        Birer yabancı ve garip muamelesi gördükleri gibi inançlarını da yaşayamıyorlardı. Doğup yaşadıkları bu şehirde inançlarını yaşayamadıkları gibi işkenceye, zulme ve haksızlığa da maruz kalıyorlardı.
        Evet ilk Müslümanlar kendi vatanlarında, kendi kavimleri arasında görünseler de gariptiler. Bu sebepten onlarla diğerleri arasında mekana bağlı olmayan bir uzaklık, hatta zıtlık söz konusu idi.
        Sonunda bu bir avuç tevhit müdafileri, dinlerini rahatça yaşamak ve inançlarını diğer insanlarla paylaşmak için Allah’ın emri ve efendimizin izniyle farklı ülkelere hicret ettiler. Bu hicretleri ile de gariplikleri ve gurbetleri daha da artmış.
        Hz. Peygamber bu hadisini, hak rızası için garipliğe ve gurbete razı olan bu kişilere bir müjde babından söylemiş ve şöyle demiştir: “İslam, garip geldi, garip gidecektir. Ne mutlu o garip mü'minlere”, Gariplerin kim olduğunu soran Abdullah bin Mesud'a de efendimiz, “Kabilelerinden dinleri için ayrılıp uzaklaşanlardır.” buyurmuştur.(Müslim, İman: 232.)
         Doğup büyüdükleri şehirlerinden ve kabilelerinden inançları için tebdili mekan yapan bu muhacirun yeni ülke ve şehirlerinde İslam’ı tebliğ etmiş.
         Bu tebliğ neticesinde zamanla İslam dini, denizin dalgaları gibi zuhur etmiş ve iman küfre galip gelmiştir.
         Garip başlayan din, önce Arap yarımadasına sonra da dünyanın dört bir yanına yayılmıştır.
         Ancak Hz. Peygamberin vefatı ve hemen peşinden sahabeler arasında başlayan fitne ateşi, Hz. Osman’ın şehit edilmesi ile neticelenir.
        Hz. Osman’ın şahadeti ile de hadiste geçtiği gibi İslam garipliğe yeniden avdet etmiş oldu.
         Öyle ki H. Osman’ın şehit edilmesinden sonra Muaviye, Hz. Ali’ye biat etmeyerek isyan etmiştir. Bu isyan ve savaş İslam’a kapanmayacak yararlar açtırdı.
         Kapanmayacak yaralara ve zararlara sebep olduğu gibi günümüzdeki radikal guruplar gibi o dönemin radikal gurubu Haricileri ve onun da peşinden farklı gurupların ve fırkaların zuhur etmesine sebep olmuştur.
         Bu isyanlar ve savaşlar neticesinde binlerce sahabe ölmüş, İslam’ın kardeş ilan ettiği müminler birbirine düşman olmuş.
          Bu kavgalar ve savaşlar maalesef günümüze kadar her asırda varlığını koruyarak gelmiştir.
          Ve yaşadığımız 21. Asırda İslam’ın garipliği…
         İslam iki asırdır en büyük garipliği yaşamaktadır. Zira Müslüman iki asırdır ferdî hayatında garip yaşıyor, İslam’da gurbeti yaşamaktadır.
        Asrımızda inancımızın garipliği inananların olmayışından değil, inananların hakkıyla inanmayışı ve yaşamayışından dahası İslâm'a sahip çıkamayışındandır. Diğer bir ifadeyle müntesipleri İslâm'a gurbet yaşatmaktadırlar.
        Ancak İslam’ın bugün yaşadığı gariplik ile ilk dönem yaşadığı gariplik arasında farklılık vardır. Zira ilk gariplik müşrik bir topluma karşı bir tevhit mücadelesiydi. Son gariplik ise ümmetin fesada uğraması ile kendi içinde yaşadığı bir özünden kopuş ve kardeş kavgasıdır.
İçerde özünden kopuş, kardeş kavgası, tembellik ve vurdumduymazlık, dıştan ise İslam’a karşı yürütülen mücadele ve çalışmalarla İslam, tarihin en büyük garipliğini, Müslüman da gurabalığını yaşamaktadır.
           Öyle ki içeride İslam adına adam kesenler, yakanlar, öldürenler, bombalayanlar, insanları fevc fevc girdikleri İslam’dan soğutmakta, dışarıdaki düşmanlar ise yaptıkları operasyonlarla İslam’a terör dini, Müslüman’a da terörist yaftası ve algısı yapıştırmaktadır.
           Bu garipliğin faturası İslam dünyasının işgali, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının kontrolü, coğrafyanın kan ve barut kokusundan geçilmemsi, binlerce kadının dul, çocuğun yetim kalması…
            Bütün bu karanlığın ve umutsuzluğun içinde bizi teselli edip ümit var eden şüphesiz “Allah nurunu tamamlayacaktır” (Tövbe 9/32) ayetidir.
            Her şeye ve olumsuzluğa rağmen Elmalılı Hamdi Yazır’ın ifadesi ile: "İslam'ın geleceği gece değil, gündüzdür. Sönük değil, parlaktır. Ara sıra basan gece zulmetleri, onu dinlendirip tekrar uyandırmak içindir”
             İslam’ın ve Müslümanların bu garip halden en karibu’z- zamanda kurtulması duası ve dileği ile…

 

 

M. Zeki Uyanık

14.02.15, Adana

adanapost.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M.Zeki Uyanık Arşivi