Tarihteki ve Asrımızdaki Hicret…

 

       Hicret, İslam Tarihinde Hz. Peygamberin 622 yılında sahabeleriyle birlikte Mekke’den Medine’ye göç etmesine verilen addır. 

       Tabi hicret hadisesi, sıradan bir göç olayı değildir. İnanç anlamında tarihte yeni bir dönemin başlangıcını teşkil edecek ilk adımdır.

       Aslında Hz. Peygamberin de aralarında bulunduğu sahabelerin mekan değiştirmesi, yerlerini yurtlarını, sevdiklerini... kısaca her şeylerini bırakarak Medine’ye yönelmeleri İslam tarihinde bir ilk değildi.

        Daha öncede Mekke müşriklerinin dayanılmaz hale gelen işkence ve zulümlerine karşı Cafer bin Ebi Talip nezaretinde bir gurup Müslüman sahabi, o dönem Hıristiyan bir ülke olan, ancak hükümdarı Necaşi’nin adaleti ve konukseverliği ile nam saldığı Habeşistan’a göç etmişlerdi.

        Burada Cafer bin Ebi Talip’in Necaşi’ye okumuş olduğu Kur’an ayetleri Necaşi’nin kalbine öyle nüfuz etmiştir ki bu büyük insanın göz pınarları akmaya başlamıştı. Çok uzak diyarlarda bilmedikleri, tanımadıkları bu insanların ülkesi Habeşistan’da Allah, Müslümanlara öyle bir kapı açmıştı ki, müşriklerin getirdikleri onca hediyede Necaşi’nin Müslümanlar hakkında vermiş olduğu karardan dönmesine neden olamamıştır.

        Aralarında Hz. Peygamberin de bulunduğu Mekke’den Medine’ye hicret etme hadisesi ise, İslam dini adına ve İslam’ın parlayan ve giderek büyüyen nuru karşısında müşriklerin içinde bulundukları acz ve perişanlık adına çok daha büyük neticeler doğurmuştur. 

        Peki  Müslümanlar Mekke’den neden hicret etmişlerdi?

        Sahabeler onca zorluğa neden katlanmışlardı?

        Onlardan istenileni yapsalardı bolluk içinde yaşayabilecekleri halde neden bu yolu seçmişlerdi?

         Hz. Peygamberin dostları, Allah sevgisini en üst noktaya koymuş, Allah’ın rızasını ve inancını hiç bir şeye tercih etmemişlerdi bunun için de hicret etmişlerdi.

        Muhacirler, İslam’ı daha rahat yaşayabilmek, ilahi emir ve yasakları yerine getirebilmek adına arkalarında onca şeyi gözlerini kırpmadan bırakabilmişti.

        Geride eşleri, çocukları, malları, evleri, bahçeleri olduğu halde sahabeler gözleri yaşlı olarak bir gece vakti sessizce sırf Allah rızası için Mekke’den ayrılıvermişlerdi.

         Gidecekleri yerde evleri yoktu, sevdikleri yoktu, malları yoktu kısacası kalplerinde taşıdıkları Allah sevgisi ve imandan başka hiç bir şeyleri yoktu.

         Bu hicret olayının biz Müslümanlara anlattığı çok şeyler vardır. Bu olay alelade gelişen ve bitmiş olan sıradan bir göç olayı değildir. Bugünkü Müslümanlara ibret dolu derslerin ve işaretlerin olduğu ve ders alınması gereken çok önemli bir olaydır.

         Günümüz Müslüman’ı içinde yaşadığı hayatı kendi açısından değerlendirecek, toplumumuzun içinde bulunduğu durumlar karşısında gerekirse İslam’ı yaşayabilmek için asırlar evvel önce yaşanan hicret hadisesi misali, toplumdaki kötülüklerden soyutlanma, onlara bulaşmama adına uzaklaşacak, hicret edecektir.

           Maddi alemde hicreti yaşadığı gibi, kendi iç dünyasında ruh aleminde de kötülükleri düşürmeme adına, kötülükten iyiliğe, dünya sevgisinden Allah sevgisine, geçici fani lezzet ve hevesattan Allah ve Resulünün sevgisinden hicret edecektir.

           Hicretin bu ikinci manası 21. Asrın Müslümanları açısından Allah’ın ipine sımsıkı sarılabilme adına son derece önemlidir.       

          Zira asrımızda bizden beklenen ve istenilen günahlardan hicret edip rıza-i ilahiye doğru yürümektir.

 

Zeki Uyanık

15.10.15, Adana

adanapost.com

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M.Zeki Uyanık Arşivi