M.Zeki Uyanık
Cumhuriyet ve Şurâ…
Toplumu toplum yapan, geçmişten aldığı güçle geleceğe sağlam şekilde ilerlemesini sağlayan milli ve manevi değerlerdir. Milletimiz bu iki değeri tarih boyunca gerçek anlamda özümsemiş ve yaşantısının bir parçası haline getirmiştir.
Ecdadımız bu milli ve manevi değerler uğruna çok savaşlar ve mücadeleler vermiş, dinini, vatanını ve namusunu hiç kimseye çiğnetmemiştir.
Ecdadımızın bu amaçla gerçekleştirdiği son şanlı destanı Kurtuluş Savaşı olmuştur. Dünyanın farklı coğrafyalarından gelmiş ordulara karşı milletimiz “Ya istiklal ya ölüm” ilkesiyle mücadele etmiş ve aziz vatanımızı düşmana bırakmamıştır.
Her zaman olduğu gibi bu asil millet, istiklâl ve hürriyetini, vatan ve mukaddesatını korumak için her türlü yokluğa ve olumsuzluğa rağmen, büyük bir istiklâl mücadelesi vermiştir.
Kuzeyi ve Güneyi ile, Doğusu ve Batısı ile yekvücut bütün milletimiz, asırlardan beri hâkim olduğu bu güzel Anadolu topraklarında, egemenliğini aynen korumuş, kazanılan zafer neticesinde devletimiz kurulmuş ve yönetim şekli olarak Cumhuriyet ilan edilmiştir.
Cumhuriyet, “cumhur” kelimesinden türetilmiş olup, çoğunluk sistemini ve millî iradeyi esas alan yönetimde halkla istişareye dayalı bir idare şeklidir.
Cumhuriyet idaresinde, ülke yönetiminde söz sahibi olmak isteyenler görüşlerini halka arz etmekte, halk ise kendisiyle istişare eden ve göreve ehil gördüğü kişileri tercih edip yönetime seçmekte, yetersiz gördüğünde ise seçimle yönetimden indirebilmektedir.
Dünya işlerinin düzene sokulması, vatan ve millet için faydalı olanın belirlenmesi için halkla istişare edilmesi ve sonucunda da çoğunluk görüşünün esas alınması İslam’a uygun bir davranıştır. Zira Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamberin uygulamalarında, halkın idareye katılması yönünde mesajlar vardır.
Nitekim Yüce Rabbimiz, bu konuda Hz. Peygamber’e ve dolayısıyla bizlere, şöyle emreder: “İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et. Şüphesiz Allah tevekkül edenleri sever”(1) Hz. Peygamberin dahi, insanlarla istişareye çağırılması, Allah’ın "ortak akla", başka bir deyişle halkın iradesine verdiği değeri gösterir.
Yine Kur’an-ı Kerim’de ‘’danışma’’ anlamına gelen ‘’Şûrâ’’ adıyla müstakil bir surenin bulunması, İslâm’da istişarenin ne kadar önemli olduğunun açık göstergesidir.
Sevgili Peygamberimiz de, “istişare eden pişman olmaz”(2) hadisi ile farklı kişi ve akılardan yararlanan kimsenin nedamet duymayacağını bize haber vermektedir. Öyle ki Hz. Peygamber, vahiy gelmeyen konularda karar vermeden önce, daima ashabını toplayıp istişare eder, bu istişare neticesinde de kararını vererek bizlere örnek olmuştur.
Ebu Hüreyre: “Ben, arkadaşları ile Peygamberimizden daha fazla istişare eden birini görmedim”(3) diyerek Allah Resulünün istişare hususundaki duyarlılığını gayet açık bir şekilde ifade etmektedir.
Bugün üzerinde yaşadığımız bu Cennet Vatanımız, atalarımızın var güçleriyle düşmanlara karşı savunup, bizlere bıraktığı bir emanettir. Bu emanete sahip çıkmak ve bir sonraki kuşağa aktarmak ise hepimizin görevidir.
Vatanımızı ve cumhuriyetimizi korumak görevimiz olduğu gibi cumhuriyetin ruhuna uygun, milletin iradesine ve değerlerine saygılı, farklı fikirlere müsamahalı, bilgili, kültürlü ve iyi yetişmiş, vatanına ve milletine hizmete kendini adamış, ben yerine biz diyebilen nesiller yetiştirmek de her vatandaşın görevidir.
Bu vesile ile canları ve malları pahasına vatanımızı ve kutsal değerlerimizi bizlere emanet bırakan; şehitlerimizi, gazilerimizi ve bütün geçmişlerimizi rahmetle ve minnetle anıyor, her karış toprağı şehit kanıyla yoğrulmuş bu güzel vatanda, birlik ve dirlik içinde yaşamayı Yüce Mevla’dan niyaz ediyorum.
____________
1-Âl-i İmran, 3/159.
2-Tabarânî Evsat 3,117.
3- Tirmizi, Cihad, 34.
Zeki Uyanık
29.10.15, Adana
adanapost.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.