İbrahim Halil Sipahi
Dini değerler siyasete malzeme yapılamaz,
Seçim meydanlarında liderlerin bir birlerine çatması, projeler ve projelere karşı eleştiriler, karşılıklı atışmalar, söz düelloları bütün bunlar liderleri tatmin etmemiş olacak ki, son yılların en popüler oy kapma metodu olan inanç sömürüsü ve din üzerinden siyaset yine devreye sokulmaya çalışılıyor.
Türk milletinin yaşamında en önemli değerleri ve kutsalı dini ve vatan sevgisidir. Bu iki değer iki kutsal kavramdan asla ödün vermez. Ve önüne sürüldüğünde ise akan sular durur.
Milletimizin bu değerlerini ve onlara bağlılığını bilen siyasiler, siyasetlerini bu mecradan başlatmayı, değim yerindeyse milletimizi can evinden vurmayı hedefleyerek oluşturmuşlardır.
Dini söylemler üzerinden siyasetle oy toplamak suretiyle 13 yıldır iktidarı elinde bulunduran AKP’nin bu taktiğini muhalefet ya kullanarak, yâda tam tersine bu görüşün tam karşısında olanların oylarını çekme adına dini değerlere saldırıları bu seçim döneminin de öncelikli politika malzemesi olarak önümüze çıkıyor.
AKP dinin tek koruyucu olarak kendini görürken, CHP’de her zaman olduğu gibi farklı sesler yükseliyor. Marksist düşünceden gelen ve din inancı taşımayan HDP’nin ise din üzerine söylemlerini inandırıcı ve samimi bulmanın mümkünü yok zaten.
İmam Hatipler ve başörtüsünün hamisi olarak kendini gören AKP’nin Diyanet İşleri Başkanlığı üzerindeki hâkimiyetine karşılık bu seçimlerde harekete geçen muhalefet kanadında. HDP eş genel başkanları Figen Yüksedağ ve Selahattin Demirtaş benzer açıklamalar ile iktidara geldiklerinde Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kaldırılacaklarını yerine "İnanç Kurumu" oluşturacaklarını söylüyorlar. Demirtaş’ın çoğunluğunu medrese mezunu, Kürt Melle’lerin oluşturduğu kısa adı DİYADER olan “Din Âlimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği” ile yakın ilişkileri ve bu konuda da DİYADER’in kendisine destekçi olduğunu biliyoruz.
CHP’li Şahin Ciner, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı revize edip başına inançlarını gizleyen birini getireceklerini, “Hoparlörlerden okunan ezan topluma baskı yapar hale geldi. Ezanın artık hoparlörlerden okunmaması için mücadele edeceğim” derken.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke, “ihtiyaçtan fazla gördükleri imam hatipleri mesleki eğitim okullarına dönüştüreceklerini” söylüyor.
Kılıçtaroğlu ise, “Dini siyasette araç olarak kullanan insanların inancından şüphe ederim, benimle Allah arasındaki ilişkiye onun girmesinin ne hakkı var. İmam hatipler kapatılmayacak. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kapatılması doğru değil. Ama oranın bütün inançları karşılayacak bir yapıya ihtiyacı var.” Diyerek konuya daha ılımlı olarak yaklaşıyor.
Ancak doğru olan ise, bütün bunların seçim meydanlarında propaganda malzemesi yapılmasının etik olmadığıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı 3 Mart 1924 tarihli ve 429 sayılı Kanun’da “İslam dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları idare etmek” amacıyla kurulmuştur. Bu nedenle ülkedeki tüm cami ve mescitlerle bunların görevlilerinin idaresi Başkanlığa verilmiştir.
Anayasanın 136. maddesinde; "Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir." hükmü yer almaktadır.
Ülke nüfusunun % 98,8 Müslüman olması münasebetiyle Müslüman taba’nın din işleri ile Diyanet İşleri Başkanlığı ilgilenmekte olup, Ülkemizde yaşayan azınlıkların din ve inanç özgürlükleri de Lozan antlaşması ile belirlenmiştir.
Diyanet işlerinin ve imam hatip’lerin tamamen kaldırılması İslam dinin yer altına çekilmesine, dinin bilim ve ilimden yoksun bir şekilde şekillenmesine ve karanlığa bürünmesine neden olacaktır.
Oysa yaşadığımız çağda İslam dinin gerçek manada anlaşılabilmesi ve inananlar tarafından yaşanabilmesi için gereken. Diyanet İşleri başkanlığı ve İmam Hatiplerin bağımsız, siyasetten ve hurafeden arındırılmış bir şekilde işlerini yürütebilmesi ile mümkün olacaktır. Buda hiç kuşkusuz “İSLAM RÖNESANSI” nı gerçekleştirmekle sağlanabilecektir.
Türkiye’de yaşayan İslam inancı dışında inanç mensubu vatandaşlarımızın da inanç özgürlükleri, ibadethaneleri, bunların ihtiyaç ve kontrollerini sağlamak adına Diyanet İşleri Başkanlığının dışında ayrı bir kurum kurulması da büyük önem arz etmektedir.
Bugüne kadar Allah’tan korkmayan, kuldan utanmayan siyasilerin; ağızlarını din, iman, peygamber ve Allah adıyla eğip bükmelerine kanan bu millet çok istismar edildi. Şimdi Diyanet İşleri üzerinden siyaset üretilmeye çalışılıyor. Bütün bunlar din ve inana insanlar üzerinde din düşmanlarının verdiği zarardan daha fazla zarar vermiştir.
Özetle dine ve dini vecibeleri gereğini yerine getirmeye çalışanlara din istismarcıları din düşmanlarından daha fazla zarar vermiştir.
İnsanları diğer canlılardan ayıran en büyük özellik, “Akli-Selim” olmasıdır. Yani aklına hâkim olması, mukayese ve mütalaa etme yeteneğine sahip olmasıdır. O zaman insanlara düşen aklını kullanmaktır.
İbrahim Halil SİPAHİ
15.05.2015/adanapost.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.