İbrahim Halil Sipahi
CHP?de muhalefet yine kazan kaldırdı.
CHP?de neredeyse her seçim sonrası parti içerisinde parti içi muhalefet diye adlandırılan kişiler seslerini yükseltir, yönetime karşı eleştirilerini yaparlar. Bu artık alışıla gelen bir durum. Parti içinde ve dışında bunu çıkışları eleştirenler olsa da, aslında parti üyeleri, yöneticileri ve milletvekillerinin yaptığı bu davranış aslında koşulsuz ve sorgusuz biat?e karşı koymadır, bu da demokratik bir hak ve davranış biçimidir.
14 Mayıs 1972?de Milli Şef İsmet İnönü?den CHP Genel başkanlığını devir alıp 1980 darbesi ile 30 Ekim 1980 de siyasi partilerin kapatılmasına kadar istikrarla yöneten Bülent Ecevit?ten sonra. 1982 anayasasının geçici 4. Maddesinin kaldırılması ile kapatılan siyasi partilerin yeniden açılması ve yasaklı siyasetçilerin siyasete dönüşünün önünün açılması ile Bülent Ecevit siyasi hayatına Rahşan Ecevit?in kurduğu Demokratik Sol Parti (DSP)?de yeniden başladı.
Kapatılan siyasi partilerin özlük haklarının iadesini ön gören yasa 3 Temmuz 1992 tarihinde Resmi Gazete?de yayınlanarak yürürlüğe girdikten sonra da. 9 Eylül 1992'deki kurultayı toplayan CHP, oybirliğiyle partinin açılması kararı aldı ve Deniz Baykal Genel Başkan seçildi.
Böylelikle 1980 öncesi CHP içerisinde Ecevit İle sürekli bir sürtüşme içinde olan Baykal nihayetinde CHP?nin Genel başkanlık koltuğuna oturmuş oldu.
Bu tarihten sonra CHP?de sular bir türlü durulmadı. 18 Şubat 1995?de Baykal koltuğu, Hikmet Çetin?e bıraktı ancak yedi ay sonra yapılan kongrede 11 Eylül 1995?de yeniden genel başkan oldu. 18 Nisan 1999 genel seçimlerinde Baykal yönetimindeki CHP?nin %8,7 oy alarak seçim barajını aşamayıp parlamentoya girememesi ile Baykal yoğun tartışma ve eleştirilerin neticesinde 22 Nisan 1999?da bu sefer koltuğu Altan Öymen?e bırakmak zorunda kaldı. 17 ay sonra 30 Eylül 2000 tarihinde yeniden genel başkanlığa gelen Baykal 10 yıl süren uzun bir genel başkanlık döneminin ardından ahlaksızca düzenlenmiş tezgâh ile hakkında gayri ahlaki internete düşen kaset skandalı neticesinde genel başkanlıktan istifa etmek zorunda kaldı. Yerine CHP içerisinde Erdoğan ve AKP?liler hakkında dosyalar hazırlamakla tanınan Kemal Kılıçtaroğlu 22 Mayıs 2010?da genel başkan seçildi.
Bülent Ecevit?ten sonra bir türlü istikrarlı bir yönetim sergileyemeyen CHP, 5 Ocak 1978-12 Kasım 1979 tarihleri arasında kurulan 3. Ecevit hükümeti diğer adı ile Motel Hükümetinden sonra iktidara gelemediği gibi 18 Nisan1999 seçimlerinde Deniz Baykal?ın genel başkanlığında girdiği genel seçimlerde seçim barajını aşamamış ve parlamentoya da girememişti.
Özellikle Atatürk?ün kurduğu parti olduğu için hala bir takım kişiler tarafından vazgeçilemeyen, Türkiye?nin ilk ve en köklü partisi CHP?nin izlediği politika parti içinde sürekli bir cadı kazanı kaynamasına neden olmakta. Siyasi partilerde özelliklede ana muhalefet partisi içerisindeki bu fikir ayrılıkları ve öz eleştiriler elbette olacaktır. Demokrasinin temel taşı olan siyasi partiler içerisinde bunların yaşanması doğaldır, yapıcı ve çözüm sunmak, ayrılıkçı, yıkıcı olmamak kaydı ile.
2010 yılında yapılan kongre döneminde Kemal Kılıçtaroğlu?nun CHP için yeterli ve uygun bir genel başkan olmadığını yazdığım zaman bazı CHP?li dostlarımız tepki göstermiş, yanıldığımı söylemişlerdi.
Geçen süre içerisinde düşüncelerimde bir değişiklik olmadı, hala uygun olmadığını savunuyorum. Ana muhalefet partisi genel başkanı olarak bu güne kadar iktidar karşısında gerekli dirayeti ve varlığı gösterememiştir. Anayasa referandumu, 2011 genel seçimleri ve son 30 Mart yerel seçim çalışmalar ile Cumhurbaşkanlığı aday tercihinden, seçim sürecinde ortaya koyduğu performans ve seçim sonuçları iyi okunursa neden uygun görmediğim daha net anlaşılır sanırım.
CHP, Kılıçtaroğlu ile partinin sosyal demokrat sol çizgisinden uzaklaşmaya daha muhafazakâr ve milliyetçi bir çizgiye yönelerek farklı kesimlerden oy almayı hedeflerken bu uğurda cemaat?e de yakınlaşmaktan çekinmemiştir. Bu da hem parti yönetiminde hem parti tabanı ve seçmen tarafından olumsuz değerlendirilmektedir. Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP seçmeninin bunu sandığa yansıttığı kanaatindeyim.
Deniz Baykal?ın son dönemlerinde yumuşatmaya başlattığı ve Kılıçtaroğlu?nun toplumumuzdaki CHP?nin (din) İslam karşıtı (düşmanı) imajını yıkmaya yönelik çalışmaları, CHP?nin dışında siyasi tercih sahibi milliyetçi ve muhafazakâr kesime karşı sert tutumun esnekleştirilmesi ve daha hoşgörülü yaklaşma politikası aslında toplumumuzda hoş karşılanmaktaydı. Bu yeni vizyon?un CHP?yi iktidara taşıma yolunda önemli bir gelişme olduğunu düşünenlerdenim. Fakat bu cemaate yaklaşmayı gerektirecek kadar ileriye taşınmamalıydı.
Parti içindeki muhalefetin kazan kaldırmasına gelince;
Cumhurbaşkanlığı seçimi ardından CHP Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan yaptığı ve bazı milletvekillerinin de desteklediği açıklaması parti içerisinde Kılıçtaroğlu?nun politikasının CHP?yi getirdiği nokta açısından dikkat çekicidir.
Tarhan, Türkiye?nin olağanüstü bir süreçten geçtiğinden bahisle, Atatürk döneminde CHP?nin rolünü hatırlatarak Son seçimde CHP?nin yasamayı kuşatan, kamplaştıran, baskıcı ve gerici anlayışa direnmesi gerektiğini belirterek CHP ?asla tıpış tıpış bir parti olmamalıydı,? diyor. CHP?nin ayrıca sol düşünceden giderek uzaklaştığını ve CHP?nin, Cumhurbaşkanlığı seçiminde yanlış tercih yaptığını söylüyor. Bu dönem kimlerin parti direncini kırdığı konusunda bir test dönemi olmuştur. Dediği açıklamasında Olması gereken CHP?yi gerçekten bizimde görmek istediğimiz CHP?yi şu sözlerle ifade etmiş bende aynen aktarıyorum.
?Partilerin kendi görüş ve düşüncelerini topluma anlatmak, kitlesini artırmak güven vermek, tabanıyla duygusal bağı korumak gibi bir görevleri olduğu unutulmuştu sanki.. Enerji yoktu, umut yoktu, en önemlisi gerçek yok, kurgu vardı. Girdiğiniz her kabın şeklini alacağım derken sanki o kaba hapsolmuştunuz. Onun yöntemlerini uyguluyordunuz. Oysa biz yıllardır bütün birikimimizle RTE gibi adamlar ve onun zihniyeti ile mücadele ediyoruz. Onun gibi olmak istemiyoruz, ona benzeyerek oy almak filan da istemiyoruz. Onun zihniyetini kullanmıyoruz, biz başka bir ruhu temsil ediyoruz. Dün de öyleydik yarın da öyle olacağız.?
Muhalefet özelliklede ana muhalefet partisinin görevi iktidarı, uyaran, kontrol eden, yönlendiren hatta dizginleyen ve bunda başarı elde etmeyi sağlamaktır. Bir nevi halk adına deneticilik görevi vardır.
Üzülerek ifade etmeliyim ki CHP genel başkanları bunu maalesef başaramamaktadır. Meclisteki parti sözcüleri grup başkan vekilleri ve bazı milletvekilleri de olmasa ana muhalefet olarak sesini tam anlamı ile duyuramayacaktır.
CHP?nin yapacağı kuruluş ilkelerine bağlı kalarak toparlayıcı ve önderlik vasfı olan bir lider seçerek 2015 seçimlerine girmelidir. Kemal Kılıçtaroğlu anlayışı ile CHP, 2015 de değilse de her geçen zaman kaybedeceği seçmen ve oy ile bir sonraki seçimde aynen 1999?da olduğu gibi seçim barajının altına düşme ihtimalini göz ardı etmemelidir diye haddimiz olmadan dostane bir tavsiyede bulunmayı demokrasi adına görev sayıyorum.
İbrahim Halil SİPAHİ
Araştırmacı Yazar
14.08.2014/adanapost.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.