Çek’te kördüğüm nasıl çözülecek?

Karşılıksız çek ile ilgili bir mağduriyet söz konusu olduğuna dair herkes hemfikir. Haksızlık ve eşitsizlik kaynaklı öyle bir sorun ortaya çıktı ki bunu hiç kimse çözemiyor. Çek mağduriyetindeki mes’ele haddizatında hapis cezasından önce yasal çerçevede düğümleniyor.

Hukuk ceza veremiyorsa, yani Anayasa’nın 38. Maddesi, karşılıksız çekteki hapis cezasına engelse o suç olarak kabul edilmemeli, diye düşünmek lâzım. Ayrıca imzaladığımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de çeke hapis cezasını onaylamıyor, bu da dikkat edilmesi gereken ikinci husus!

Anayasa Mahkemesi “Çek bir kambiyo senedi olduğundan bağımsız borç oluşuyor. Bundan dolayı hapis cezası doğuyor” savıyla hareket ediyor. İyi de kambiyo işlemlerinde sadece çek yok ki. Senet (bono) var, sigorta poliçesi var. Haydi burayı da geçelim, çek mağdurunu hapse attığınızda devlete ve alacaklıya borçlar nasıl ödenecek, problem ortadan kalkacak mı, buralar hiç düşünülmüyor. Benim bildiğim hukukta ceza mantığı, sorunu izâle etmek için işletilir!

Deniyor ki, Anayasa Mahkemesi çoğu konuda karar vermeden önce danışacağı bir kurul olsa, belki hatalı kararlardan dönecek ve Anayasa maddeleri korunmuş olacak. Elbette, erkler ayrılığı sebebiyle bu işin tamamen yargı ve hukuka ait olduğu şüphesiz.

Hukukçuların bir kısmı çek mağduriyetine sağduyulu yaklaşımın gerekli olduğunu söylüyor. Hukukçu söylemleri, bir kez genel affın çıkarılmasından tutun da borçlunun ödeyebileceği yeni bir zemin ve zaman oluşumunu içeren yepyeni bir düzenlemeyle “beyaz bir sayfanın açılması” yolunda birleşiyor.

Haa, çek olayında kötü niyetliler varsa küçük araştırmalarla dahi failler bulunabilir. Bankadan aldığı çek defterlerinden kestiği birkaç yaprağı ödeyip, diğer yapraklarını piyasaya dağıtan ve yükümlülüğünü yerine getirmeyen insanları bulmak o kadar zor olmasa gerek.

Çek mağduriyetini 2020 yılından bu yana zaman zaman yazarım. Meselâ 3 Haziran 2020 tarihinde kaleme aldığım “Çek mes’elesi kangren oluyor, haber vereyim!” başlıklı yazımda yine bugün tartıştığımız konuları gündeme getirmiştim.

Bu yazıda sarahaten, “… Adalet uygulanacaksa; ekonomi suçuna, ekonomi cezası verilir… Benim anladığım bu!.. Neticede karşılıksız çek, bir borç… Aynı zamanda hukuki yönden suç… Fakat hapiste yatan bir kimsenin de borcunu ödeyemeyeceğinin bilinmesi lâzım. Karşılıksız çek; bazı istisnalar hariç kesinlikle yüz kızartıcı suç. Ama infazı ‘hapis cezası’ olmamalı…” demiştim.

Bugün değişen bir şey yok. Yine aynı konuları tartışıp duruyoruz…

Zirâ ülkemizde başta döviz olmak üzere borçlanmak o kadar riskli ki! Geçmişte de öyleydi. Bugün alınan makro ihtiyati tedbirlerle ekonomik dalgalanmalar durulmaya yüz tutsa da, borçlanmak her babayiğidin kârı değil. Hele çek ile muamele yapmak tam anlamıyla ateş korunu elde tutmak gibi bir şey! Peki bilhassa çek mağduriyeti için uygulanan müeyyideler yeterli mi? Tabii ki hayır! Çünkü çekte mağduriyet mahkumiyetle daha ağırlaşıyor.

Mes’ele; çek kullanma imkânını verenler ile çek kullananlar arasındaki sistemin hem bilgi hem de ahlâki açıdan iyi işletilmemesinden kaynaklanıyor. Öyle ki çek alan da mağdur, çek kesen de mağdur… Hatta her ikisini birden yaşayan binlerce karşılıksız çek mağduru var. Türkçesi, olayda sistematik bir yanlışlık var.

Çek kullanımı yurt dışında da mer’î. Orada ticaret genel olarak elektronik ödeme sistemine çevrilmiş… “Al gülüm, ver gülüm…” denilerek çek mağduriyetleri daha suyun başından tutulmuş. Ama bizde öyle değil. Türkiye’de yaşanan çek olaylarına dünyanın hiçbir yerinde rastlayamazsınız… Bir kere bizde çek, ödeme sisteminden, kredi sistemine evrilmiş.

Ülkede öyle keşideciler var ki vara yoğa çek kesiyor… Hele “hatır çeki” diye bir şey var ki evlere şenlik… Paralar havada uçuşuyor… Hatır çeki nedir? Alacaklı ve parayı ödeyen taraf arasında borç/alacak problemi olmayıp, ticari firmaya ya da işletmeye nakit tedarik edilmesi için kullanılan çeklere hatır çeki deniyor. Olay 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 241. Maddesi’ne göre tefecilik suçu kapsamına girdiği halde… Niçin? Çünkü müeyyide zayıf, tedbir zayıf, anlayış, idrak zayıf…

Çek ele geçince anında ödenmesi gereken bir ödeme aracı değil mi? Evet… İşte Batı ülkeleri çeki böyle kullanıyor. Peki! Biz bu sistemi niçin uygulayamıyoruz?.. Çeklere neden “3 ay, 6 ay, 1 yıl…” gibi vadeler koyuyoruz?... Sorunun cevabı açık… Ülkemizde finansa erişim problemi var… Çeki veren bankalar ama bugün ticari krediye bile uyguladıkları faiz aylık yüzde 2, yıllık yüzde 29’un üzerinde. TCMB’nin politika faizi ise yüzde 9. Gerçek şu ki, ticareti hayatımız çek ve senetle nefes almaya çalışıyor.

Öncelikle yeni bir düzenlemeyle çeklerden “tarih” olayını yani “vade”yi kaldırmak şart… Tabii, çekte vadeyi kaldırırken sorunu çözmek için de piyasada parayı bollaştırmak gerekiyor. Yok “Sıkı para politikası uyguluyoruz… Enflasyon artar” diyorsanız, o zaman enflasyonu çekle – senetle değil, üretimi artıracak gerçek kaynağı ortaya koyarak bastıracaksınız.

Diğer taraftan çek kullanma imkânı sağlayan bankalar ise resmen sorumluluktan kaçıyor. Bankalar karşılıksız çek başına alacağı küçük bir meblağ için koca bir yorganı yakabiliyor. Kredi vermek için “anasının nikâhı”nı soran bankalar, çek defteri verirken aynı hassasiyeti göstermiyor… Bir kaç ehliyetsiz kişinin cebine konan koçan koçan çek defterleri binlerce esnafı çıra gibi yakıyor. Bankalara “çek miktarının yarısını ödeme ve sigorta yapma yükümlülüğü” getir, bak o zaman banka bol bol çek defteri dağıtabiliyor mu?

Özetle yeni düzenlemeyle; çeki hangi banka veriyorsa o banka müşterisine verdiği çek kadar aynı miktarı üstlenmeli… Müşterinin hesabındaki para kadar çek alabilme modeli oluşturulmalı… Çek borcuna karşılılık banka güvence vermeli… Banka kendi sistemleriyle çeki sigortalamalı… Banka kestiği çek miktarı kadar müşterisinin hesabına bloke koyabilmeli… Kredi sisteminde cari olan sicil sistemi çekte de aynen hatta daha yüksek kalibrede uygulanmalı… Ticari geçmişi olmayan veya henüz piyasaya yeni girecek şirketler özel incelemeye tâbi tutulmalı.

Yelpaze geniş tutulursa hükümler uzayıp gider…

Çek mes’elesini yaklaşık bir yıl sonra yine 10 Temmuz 2021 tarihli “Gordion düğümü” başlıklı yazımda da ele almıştım… Yani sistem devam ettiği sürece “Ne alacaklı alacağını alabilir, ne borçlu borcunu ödeyebilir. İnfazlar, hapis cezaları sadece birer pansuman, problemi çözemez. Avukatlar dahi çek dâvâlarını almıyor” diyerek sorunun daha da büyüyeceğini belirtmiştim.

Evet, sorun yine “kördüğüm”. Mes’ele ancak Büyük İskender’in “Gordion düğümü” yöntemiyle çözülebilir. Antiparantez, çeke dâir piyasadan edindiğim kanaati ifade edeyim: “Vicdanınız yoksa, ahlâktan mahrumsanız bu sistemle herkesi dolandırabilirsiniz…”

Yapılacak iş şu: Şeriatın kestiği parmak acımaz, deyip çeki veren bankadan başlayarak kesenden, ciro edenden zincirde kim varsa ortaklaşa hakkaniyetli yükü omuzlayacak bir sistem ihdas edilmeli ve mes’eleyi ortadan kaldırmalı, diyorum.

Dolayısıyla çek ve senet dahil tüm kambiyo yönetmeliği içine giren ilgili bütün hukuki, ticari, cezai ve bilumum mevzuat âdil, eşit ve hakkaniyet çerçevesinde sıfırlanmalı ve yeniden yepyeni bir kambiyo rejimi ve çek yasası ortaya konmalıdır ki hiç değilse bundan sonraki ticari hayat kurtarılmış olsun.

bursatv.com.tr/yazının devamı..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sedat Yılmaz Arşivi