İbrahim Halil Sipahi
BDDK’dan Cemaat bankasına “Makul şüphe” ile müdahale,
İktidar- Cemaat arasında devam eden çıkar çatışmasının son ayağı Cemaat’in bankası olarak bilinen “Bank Asya” ‘nın yönetiminin % 63.ne TMSF tarafından el konulması oldu.
“Bank Asya” 1996 yılında Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde Fetullah Gülen, Abdullah Gül ve R.Tayyip Erdoğan’ın birlikte katıldığı hayırlı olsun duaları ile açılıştı.
Dershanelerin kapatılmasının gündeme gelmesiyle gün yüzüne çıkan, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan sonra çatışmaya dönen AKP-Cemaat ilişkisi Emniyet, yargı ve basın’a düzenlenen algı operasyonları ile devam ederken bu arada iktidar ve yandaş medya sürekli “Bank Asya” aleyhine güvensizlik telkin edici sözler ve yayınlar yapmaya başlamıştı.
AKP iktidarının Cemaat’in kasası olarak gördüğü “Bank Asya” nın batırılması/ el konulabilmesi için büyük bir gayret gösteriliyor, bir açık aranılıyordu zaten.
Oysa “Bankalar ve bankacılık sistemi ekonominin temel direğidir.” Herhangi bir ülkede bir tek bankanın batması bile ekonomiyi sallar.
Gelin görün ki, Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan açıkça “Bank Asya” için “batmış” “iflah olmaz” ve “paranızı yatırmayın” gibisinden sözler sarf etmekten çekinmemişti.
Cemaat-İktidar ilişkileri iyi iken bu bankanın üzerine titreniyor hatta kamu kurumlarının mevduatlarının bu bankaya yönlendirilmesi teşvik ediliyordu.
2013’den sonra iktidar bu bankayı batırmak için kolları sıvadı.
İşte yandaş Akşam gazetesinin manşeti, “Banka Gitti, Asya’sı Kaldı… Paralel yapı 17-25 Aralık darbe girişimleri sonrasında deşifre oldu. Büyük kaçış sonrası banka çöktü. Bank Asya’nın aktif büyüklüğü bir önceki yıla göre yüzde 40.6 azaldı, toplam mevduatı yüzde 45.6 düştü. Bankanın yarıdan fazlası eridi, bin kişi işten çıkarıldı. Yıllık zararı 301 milyon liraya ulaştı. Bu bir rekor. Hisseleri yüzde 70 oranında düştü…’’ Bu manşeti atarken bu noktaya gelişteki paylarından, bir yıldan fazladır banka hakkında yaptıkları karalama haberlerindense hiç bahsetmiyor.
BDDK’nın hisselere el koyarken ileri sürdüğü “ortaklık yapısı” ortakların banka sahibi, yöneticisi olma vasfı taşıyıp taşımadığına dair ortaklar hakkında kişisel bilgi ve belgeler. BDDK banka yönetiminden bir ay içerisinde bu bilgilerin verilmesini talep eder, banka sürenin yeterli olmadığını ve üç ay süre ister. Süre dolmadan ikinci ayın içerisinde BDDK “makul” şüphe” ile banka yönetiminin % 63’ü TMSF’ye devreder.
İşin tuhaf tarafı her biri 15- 20 yıldır bu bankanın ortağı olan bu kişilere banka kurma, banka sahibi olma vasfına sahip değildilerdi nasıl müsaade edildi. Bu güne kadar neden müdahale edilmedi? BDDK’ya bunu sormak gerekir diye düşünüyorum.
Biz bu konuda uzman değiliz, gelişen süreç, çelişkiler dışında yorum yapma yetkimizde yok. Ancak konunun uzmanının görüşünü paylaşmakla yetinmek zorundayım.
Uzun yıllar BDDK başkanlığı yapan Zekeriya Temizel, “Bankacılık Kanunu’na göre banka yönetimine kurucuların kurucu olma vasfını kaybetmeleri durumunda el konulabileceğini belirterek ”Belgeleri vermediler” diye el koyma işleminin yapılmasının mantıklı ve tutarlı olmadığını vurguladığını. Kurucuların durumlarında değişiklik olup olmadığı konusunu BDDK’nın kendisinin de araştırabileceğini. “Bank Asya’nın kurucuları 15 seneden beri kurucu olma niteliklerini taşıyorlardı da şimdi mi kaybettiler?” diye yorumluyor.
BDDK’nın yönetime el koyma gerekçesinde görüldüğü üzere tek sebep Yönetim Kurulu’na ait belgelerin verilmemesi. Yani bankada, hortumlama yok, hırsızlık, yolsuzluk yok. Zaten bunlar olsa mevzuat belli.
Genel Müdürlük binasına banka çalışanları kimlik kontrolü ile işyerlerine tedirgin bir şekilde alınırken. Haber almak ve halk’a duyurmak için orada bulunan basın mensuplarından sadece içeriden TMSF yetkililerinin isimlerini verdiği yayın kuruluşu ve gazetecileri alarak diğer gazetecilerin polis zoru ile bina önünden uzaklaştırılması da basın özgürlüğü ve insanlık adına ahlaksızca bir davranıştı.
Şu anda çalışan personel tedirgin, mevduat sahiplerinin bir bölümü olayı protesto etmek için bankalara akın ederek hesaplarına para yatırıyor..
Değerli okurlar, “Bank Asya” cemaatin bankası olarak biliniyor. Cemaat’te iktidar tarafından “paralel yapı” diye bir örgüt olarak adlandırılıyor.
“Bank Asya”’ yı “faizsiz, katılım bankası” olması nedeniyle tercih edenler ve cemaate yakın insanların tercih ettiği bir banka olduğu da doğrudur. Cemaatin üst yapılanmasının gerçek manada “cemaat” olma vasfı dışında tehlikeli bir amaç taşıdığı konusunda yıllardır yazan hatta bugün ki iktidarı ilk yıllarında da bu konuda uyaran birisi olarak bu yapılanmayı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığı ve bağımsızlığı adına onamadığımı belirtmek isterim. Bununla birlikte cemaate yıllarca sırf inançları uğruna inanmış, güvenmiş, hala gerçek amacını kavrayamamış ve güvenmekte olan iyi niyetli inançlı, masum insanları da aynı kefeye koymadığımı ifade etmek isterim.
Bu konuyu ele alırken cemaatin bankasını koruma ve müdafaa etme niyetimiz asla düşünülmesin. Burada cemaatten önce bir bankaya usulsüzce el konulması, mal ve can güvenliğinin sıfır noktasına ulaştığı, son günlerde çalkantılı olan ülke ekonomisine zarar gelme tehlikesi ve dış dünyada ülkemiz adına bakış açısından duyduğumuz endişedir.
Devlet bankalara güvensizlik telkin eden, bankaları batıran değil güven veren, güven ortamı yaratan bir politika izlemelidir. Yarın bir başka banka yönetimi ile ters düşerek batırma ve el koyma işleminin gerçekleştirilemeyeceğinin garantisi kalmamıştır. Endişe bu minvaldedir.
İbrahim Halil SİPAHİ
06.02.2015/adanapost.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.